Türkiye’nin büyüme modeli artık sürdürülemez

Dünyanın en büyük uluslararası finans kuruluşlarından biri olan Merrill Lynch’in Türkiye Masası Şefi Türker Hamzaoğlu, seçim sonrası Türkiye ekonomisini Agos için değerlendirdi.

TÜRKER HAMZAOĞLU

Türkiye’deki siyasi belirsizlikten uzun suredir mustarip olan piyasalar, seçim sonuçlarıyla sevindi. TL’den hisse senedine ve bonoya kadar tüm yatırım araçları değer kazandı. Ancak iki nedenden dolayı 30 Mart seçimlerini güven oylaması olarak görmek doğru olmaz.

Normale dönüş

Öncelikle, Türkiye piyasalarında yabancı yatırımcıların pozisyonları uzun süredir azalmaktaydı. Mayıs 2013 ortalarından itibaren gelişmekte olan ülkeler genelinde yaşanan sıkıntılar, ‘en zayıf halka’lardan biri olarak görülen Türkiye’nin portföylerdeki ağırlığının azalmasına yol açmıştı. Daha sonra da 17 Aralık operasyonu sonrasındaki siyasi kriz nedeniyle, yeni yılda diğer gelişmekte olan ülkeler toparlanmaya başlasa da Türkiye bu ülkelerden olumsuz olarak ayrışmıştı. Seçim sonuçları birçok yatırımcı açısından Türkiye pozisyonlarında normale dönüş imkânı sağladı.

Piyasaların siyasete bakışı son derece pragmatik ve basit olup, belirli bir siyasi görüş ve etik değerden arınmıştır. Sofistike matematiksel modellerle piyasa fiyatları ve makro değişkenleri geçmiş ya da gerçek zamanlı verilere bakarak tahmin etmek bir ölçüde mümkün olsa da siyaset genellikle karar süreçlerinde dışsal bir değişken niteliği taşır. Dolayısıyla, piyasa için genellikle siyasetin öngörülebilir olması, mevcut durumun devamı şeklinde basitleştirilmektedir.

Nitekim, seçim öncesi süreçte piyasa beklentileri üç olası senaryo üzerine yoğunlaştı:

1)      AKP yüzde 45 ve üzerinde oy alır: Piyasalar yükselir. Türkiye’de siyasi gerginlik devam eder ancak AKP önümüzdeki seçimleri de muhtemelen kazanacağından siyasi risk primi düşer.

2)      AKP yüzde 40-45 arasında oy alır: Piyasalar yükselir. AKP’nin cumhurbaşkanı adayının kim olacağına yönelik belirsizlik olabilir ama genel seçimlerde muhtemelen AKP hâlâ tek parti hükümeti olarak kalacaktır. Fiyatlardaki siyasi risk primi bu senaryoda da düşer.

3)      AKP yüzde 40’ın altında oy alır: Piyasalar düşer. AKP cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedebilir ve bir sonraki seçimden koalisyon çıkabilir. Geçmiş tecrübelere göre her ikisi de ekonomi için kökü olabilir.

Açık söylemek gerekirse bu yüzeysel analiz, pek bir anlam taşımıyor. Alınan oylardan ziyade, Türkiye’nin bulunduğu durumdan nasıl ve hangi politik tercihlerle çıkacağı çok daha önemli.

Ekonominin seçmen davranışlarında en etkili faktör olduğu sıkça söylenir. Bu açıdan bakılırsa, hükümetin mevcut tutumunun değişmesi gerekiyor. Türkiye’nin büyüme modeli artık sürdürülebilir değil. Yurtiçi talebe dayalı ve cari açık yaratarak sağlanan büyüme, yurtdışı tasarruflarla finanse ediliyor. Bunun sonucu olarak da hanehalkı ve şirketler kesiminin borçları hızla arttı.

Ancak ekonomik olarak yurtdışı finansmana bu kadar bağımlı hale gelen bir Türkiye’nin, hükümet politikalarına dair dünyanın ne dediği umurumda değil diyerek içine kapanması temel bir tutarsızlık. Nitekim, dünyada otoriter rejimlerin, yüksek tasarruflara sahip cari fazla veren ülkeler olması tesadüf değil.

Böyle devam ederse…

Şayet Türkiye’nin yurtdışı tasarruflara erişimi zorlaşırsa, kısıtlı yurtiçi kaynaklarına dönmesi gerekiyor. Ancak yüksek tasarruf sahipleri genel olarak nüfusun yüksek eğitimli, yüksek gelirli, kentli ve AKP’ye daha az oy veren kesimi. AKP son beş yılda düşük reel faizlerle tasarruf yapan bu kesimlerden, borçlanan düşük gelirli hane halkı ve KOBİ’lere bir nevi servet transferi gerçekleştirdi ki, bu da büyümeyi destekledi. Eğer hükümet seçim sürecindeki ayrıştırıcı söylemlerine devam ederse, bu aktarım mekanizmasının çok daha yüksek bir fiyattan gerçekleşmesi (artan reel faiz) ve büyümenin daha da yavaşlaması kaçınılmaz olacaktır.

Sonuç olarak, iç ve dış faktörler Türkiye’de büyümenin yavaşladığı, reel faizlerin yükseldiği ve TL’nin nominal olarak değer kaybettiği bir döneme girdiğimizi gösteriyor. Temel soru bu sürecin yumuşak mı sert mi olacağı. 2015 sonuna doğru FED’in faizleri artırmaya başlaması global olarak bir paradigma değişikliği olacaktır. Böyle dönemlerde, siyasi risk primine tahammül hızla azalır. Bu uçak yolculuğunda türbülansa girdiğinizde elinizdeki bardak keşke boş olsaydı demenize benziyor. 

Kategoriler

Güncel Gündem