Kuşaktan kuşağa aktarılmış geleneksel masal, efsane ve şiirleri ile değil, güçlü kişiliği ve siyasi duruşu da Ermeni kültüründe derin izler bırakan Tumanyan, bu yıl 145. doğum yıldönümü ile bir kez daha Ermenicenin konuşulduğu bütün coğrafyalarda çeşitli etkinliklerle anılıyor.
PAKRAT ESTUKYAN
pakrates@yahoo.com
SARKİS SEROPYAN
sseropyan@agos.com.tr
Ulusların tarihinde kimi olağanüstü dönemler, olağanüstü özelliklerle donanmış sanatçıların doğmasına yol açabilir. Hovhannes Tumanyan’ın da yaşadığı 1869-1923 yılları Ermeni tarihinin en çalkantılı dönemlerine tanıklık eder. Sadece kuşaktan kuşağa aktarılmış geleneksel masal, efsane ve şiirleri ile değil, güçlü kişiliği ve siyasi duruşu da Ermeni kültüründe derin izler bırakan Tumanyan, bu yıl 145. doğum yıldönümü ile bir kez daha Ermenicenin konuşulduğu bütün coğrafyalarda çeşitli etkinliklerle anılıyor. Bu vesileyle biz de kendisini gerek sıra dışı hayat hikâyesi gerekse eserlerinden serbest çevirilerle okurlarımıza tanıtmak istedik.
Lori bölgesinin Tseğ adlı mütevazı bir dağ köyünde doğan Tumanyan’ın belki de en büyük şansı babasının papaz, amcasının da köy çocuklarına eğitim veren bir köy öğretmeni oluşuyla açıklanabilir. Bu vesileyle küçük yaşta okumayı söken Hovhannes Tumanyan çok kısa sürede de okula gitme imkânı buldu. Ancak Tumanyan esas olarak halkının binlerce yıldır masallarla, efsanelerle, âşıkların güzellemeleriyle biriktirdiği bir kültürün içinde doğmuştu. Dolayısıyla öncelikle bu sözlü kaynaktan beslendi ve ilerde bütün edebi katkısını da esas olarak bu sözlü edebiyata dönük olarak gerçekleştirdi.
Sözlü edebiyatın büyük derleyicisi
Tumanyan'ın gözlerini açtığı coğrafya, yurdunu çevreleyen dağlar, o masalların, efsanelerin de yurduydu aynı zamanda. Bu coğrafya, yaşanan zaman dilimi ve anayurt hikâyeleri Tumanyan’ın edebi yolunu da şekillendirdi. Ona düşen bu büyük mirası kendi duygularıyla bir daha yoğurmak ve halkına yeniden sunmak oldu. Bir anlamda çağdaşı Gomidas’la aynı sanat yolculuğunu paylaştı. Gomidas yüzyıllardan beri halkın dilinde dolaşan ezgileri derlerken, Tumanyan da yine kökeni çok eski zamanlara dayanan efsanelere yeni bir soluk getirmekteydi. 'Sasunlu Davit' efsanesi Ermeniler arasında çok eski zamanlardan beri anlatılan bir tema, ama bugün çoğumuz onu Tumanyan’ın uslubuyla okumaktayız. Aynı şeyi 'Akhtamar' şiiri için ya da 'Anuş' operası librettosu için de söylemek mümkün. Bu noktada özellikle üzerinde durmamız gereken şey Tumanyan’ın olağanüstü yalın ve içten anlatım yeteneğidir. Ünlü edebiyatçı Stepan Zoryan, onun süslü kelimelere ihtiyaç duymadan meramını anlatabilen yönüne vurgu yaparken bizzat Tumanyan’dan aktardığı “Bazen bir sözcük tek başına bir anlatıdır” ifadesini de onun ne denli titiz bir yazar olduğunun kanıtı olarak sunar.
Siyasi mücadele ve toplumsal dayanışmalı bir hayat
Öte yandan her sanatçı kendi özgün kişiliği ve hayal gücünden bağımsız olarak aynı zamanda içinde yaşadığı zaman, mekân ve toplumun dayattıkları ile de şekillenir. Tam da bu nedenle Hovhannes Tumanyan’ı şairliğinin yanı sıra toplumcu kişiliğiyle de anıyoruz.
Tumanyan’ın toplumsal hareketlere girmesi 1880’li yılların sonlarına rastlar. O dönemde özellikle Batı Ermenistan toplumunda özgürlükçü akımların yaygınlık kazanmasına tanık oluruz. İllegal siyasi oluşumlar örgütlenmekte ve 1888’de de sosyal demokrat Hınçak Partisi kurulmaktadır. Bu dönemde Tumanyan’ın yaşadığı Tiflis şehri de bu politik ve entelektüel akımlardan doğrudan etkinlenmektedir. Arkadaşı Anuşavan Apovyan, Tumanyan’ın 1886-1887 arası bu siyasi teşkilatlarla temas halinde olduğunu, onların toplantılarına katıldığını anlatır. Eşi Olga Tumanyan da, kocasının Ermeni özgürlük hareketinin ilk aktivistlerinden Aleksandr Goloşyan’la yakın irtibatı olduğunu, 1888’de bir silah satın aldığını, Batı Ermenistan’a gitmeye karar verdiğini ancak hastalığının buna engel olduğunu aktarmıştır.
‘Vernadun’ edebiyat topluluğu
Tumanyan’ın hayat öyküsündeki sınırlı yolculuklar da hep bu siyasi faaliyetleriyle ilişkili idi. Bir yandan siyaset üretilirken diğer yandan oluşan kaotik ortamdan mağdur olanlara yardım eli uzatmanın kaçınılmazlığı şairi özellikle dayanışma örgütlenmeye yöneltti. 1895 Hamidiye alayları kıyımlarından itibaren çok sayıda yetim ve kimsesiz çocuk toplumsal bir desteğe gereksinim duyuyordu. Bu anlamda da Hovhannes Tumanyan kısaca HOM diye anılan Ermeni Yardımseverler Birliği’nin kurucuları arasında yer aldı ancak yaşanan kargaşa ortamında Çarlık polisi tarafından tutuklandı.
Bu noktada Tumanyan’ın toplumsal faaliyetleri arasında 1899’da Tiflis’te, Behrutyan sokak 44 numaradaki evinin çatı katında kurduğu edebiyat birliğini de anmak gerekir. Özellikle 'Vernadun' (çatı katı) olarak Ermeni edebiyat tarihine geçen oluşum, dönemin ünlü yazarlarından Ghazaros Ağayan, Avedik İsahakyan, Levon Şant, Terenik Demirciyan ve Nikol Ağbalyan’ın haftada bir iki kez toplanıp edebiyat sohbetleri gerçekleştirdikleri bir mekândı. Berc Broşyan, Muratsan, Vrtanes Papazyan, Rahip Gomidas ile ressamlar Kevork Başinçağyan ve Panos Terlemezyan da Vernadun'un müdavimlerindendi. Dolayısıyla Tumanyan önderliğinde farklı sanat alanlarından pek çok isim ilham verici ortak çalışmalar için buluşmuş oldu. 1908’in sonlarına doğru Vernadun yerini Kafkasyalı Ermeni Yazarlar Derneği'ne bıraktı. Başkanlığını yine Hovhannes Tumanyan’ın yaptığı bu derneğin en önemli faaliyetlerinden biri de, Sayat Nova’nın 'Daftar' adlı el yazısı divanının bulunarak Yerevan’daki müzeye ulaştırılması oldu.
Ekim Devrimi ve Tumanyan’ın Sanatı
Henüz Ekim devrimi öncesi, Ermeni halkının büyük evlatları Haçadur Apovyan’ın ve Mikayel Nalbantyan’ın emanetine sadık kalan Hovhannes Tumanyan, “Ermeni halkının kurtuluşu hep Rusya’dan olmuş, Rusya’dan da olacak” gerçeğini ifade ediyordu. Büyük Rus halkını yüceltirken Tumanyan, çarlık Rusyasının halkları bölen, ilerlemeyi köstekleyen politikasına tamamen olumsuz baktığını da gizlemiyordu. Bu arada bir Gürcü aydınına 1919’da yazdığı mektupta “Halklarımız arasında yaratılan düşmanlık suni, sevgi ve kardeşlik ise doğal olup tahmin edilenden çok daha güçlüdür” diyordu.
Nitekim eserlerinde de sınıf mücadeleleri hayli güçlü ifade bulmaktadır, 'Kral ile çerçi' (1917) adlı nazım eserinde (legend) olduğu gibi:
…Ve daima, madem ki var
Şah ve tutsak, esir ve sahip,
Yeryüzünde olmayacak, Ne dürüst söz, ne yaşam, ne sevgi.
Eleştirel bakış hümanist ozanı eski ilişkileri reddederek yeni halk ilişkileri yaratılması fikrine ulaştırır ve insanın her türlü sömürüden, bağımlılıktan kurtulmuş, özgürlüğüne kavuşmuş olarak barış ve huzur temeline oturtulmuş olarak halkların dostluğuna doğru bir geçişe yöneltir.
1918'de emperyalist işgalciler Kafkasya’yı Rusya’dan ayırmayı başarıp Menşevikler, Taşnaklar ve Musavatçılarla işbirliğine girerek bölgede kardeşi kardeşe vurdurtmaya başladığında, Tumanyan bu kanlı politikaya karşı kızgınlığını ifade etmekte gecikmez ve her zaman olduğu gibi her şeye rağmen halkının yanında, ona ait olduğunu gösterir. Bu nedenle çağdaşı, tanınmış yazar Terenig Demirciyan, “Halka ait olmak, halkının ozanı olmak Tumanyan’ın teorisi ve pratiğiydi” der ve Ermeni ulusunun büyük ozanının en belirgin yönlerinden birini bu şekilde tanımlamış olur.
Gerçekten de Tumanyan’ın 1880’lerin yarısında yazmaya başladığı ilk mısralarından, 1920’lerin başlarına kadar geçtiği tüm yaratıcılık güzergâhı “Halkına daha yakın olmak, onun yaşamı ile özdeşleşmek, onu anlamak ve sanat yolu ile onun geçmişi ile bugününü, psikolojisini, onun kutsal ideallerini ifade etmek” olmuştur. O, bu bilinç ve amaçla eserlerinde halkının acısını, ıstırabını ve güzel bir geleceğe dair hayallerini paylaşmıştır.
Hovhannes Tumanyan'ın sıcacık anlatımlı, coşku dolu eserlerinden bugün halen genç kuşakların ilham aldığı anımsanırsa, onun neden bir 'halk ozanı' olduğu ve hep öyle kalacağı daha iyi anlaşılır. Halkını damardan bilmenin gücüyle ürettiği eserler bu sebeple her daim günceldir ve değerini hiç yitirmeyecektir.
Tüm Ermenilerin Ozanı!
Hovhannes Tumanyan'ın kişilik ve duruşuna dair çarpıcı özelliklerden biri de keskin zekası ve dili kullanmadaki maharetidir. Bu noktada şaire dair pek çok anekdot da anlatılır. Bunlardan en çok sevilenlerinden biri şöyledir:
O dönem Kutsal Eçmiadzin Manastırı’nın çevresinde toplanmış olan göçmenler her gün açlıktan ve salgın hastalıktan kırılmaktaydı. Günlerden bir gün, önce çiseleyerek başlayan yağmur, sanki gök kubbe delinmişçesine yağan bir sağanağa dönüştü. Tumanyan o güne değin kimsenin cesaret edemediği şeyi yaptı ve yeni açılmış olan Başpatriklik (Veharan) binasının kapılarını ardına kadar açarak göçmenlerin yağmurdan korunmalarını sağladı. Başpatrik (Gatoğigos) Beşinci Kevork onun bu davranışına çok hiddetlendi ve bir daha benzer bir şey yapmaması konusunda kendisini uyardı. Tumanyan ise ihtiyaç olursa yine aynı şekilde davranacağını söyledi. Bunun üzerine Baş Patrik ayağa kalkarak “Karşınızda Tüm Ermeniler’in Gatoğigosu var” diye diklendi. Tumanyan’ın yanıtı keskindi. “Sizin de karşınızda Tüm Ermeniler’in Ozanı var!”
Tumanyan’ın bu hazır cevaplığı kısa sürede tüm Ermenistan’da ve de dünyada duyuldu, ardından da onu tanımlayan bir sıfata dönüştü. Üstelik hiç de haksız olmayan bir sıfata...
Tumanyan’ın unutulmaz dörtlükleri
Tumanyan’ın özellikle mani formunda kaleme aldığı dörtlükleri en önemli eserleri sayılır. Aslında gerçekten de halk edebiyatının bu çarpıcı türü Tumanyan’ın kaleminde bir kez daha yürekleri derinden titretecek ürünlere dönüşür. Üstelik şair bu dört satır içinde okuruna toplumsal belleğin derinliklerinden gelen hümanist bir felsefe de sunar. Aşağıdaki örnek bu insacıl felsefeye uygun örneklerdendir:
“Düşümde bir koyun gördüm,
Sorguladı bencileyin:
- Hak saklasın evladını,
Tatlı mıydı kuzucuğum?”
İnsanı sarsan, yediği tüm kuzu etlerini boğazına dizen bu satırlardan sonra Tumanyan bu kez duygumuzu değil aklımızı kışkırtır.
“İnsan yiyen ağzı kanlı şu ahmak
Bin yüzyıl yürüdü katil olmak için,
Cana kıyan eli kanlı katilin
Daha çok yolu var insan olmaya”
Kendi dilinde her biri 4-4-3 ritimli ve onbir heceli bu dört satırda anlatılanı bu kadar etkileyici aktarabilmek için sayfalar doldurmak gerekebilir.
Tumanyan'ın şiir sanatı açısından çok değerli olan bir başka özelliği ise dizelerde sözcüklerle yarattığı müzikalitedir ve çevirmenler Tumanyan şiirini layıkıyla çevirmenin çok meşakkatli ve zorlu bir uğraş olduğu konusunda birleşir.
Paregentan (Karnaval Bayramı)
Bir varmış bir yokmuş, zamanlardan bir zaman geçimsiz bir karı koca varmış.
Adam karısının aptallığına kızarmış kadın da kocasının.
Günlerden bir gün adam birkaç okka unla pirinç, bir küp yağ alıp eve gelmiş.
Karısı öfkeyle söylenmeye başlamış:
- Bunca unu ve yağı bir defadan neden aldın, düğün dernek mi var yoksa babanın mevlidi mi?
- Aptal karı, Paregentan gelecek. Paregentan için aldım, demiş. Kadın da rahatlamış ve erzakı götürüp saklamış.
Gün geçmiş zaman geçmiş, bekle bekle Paregentan gelmiyor! Kadın bir gün evin önünde otururken bakmış ki adamın biri aylak aylak sokaktan geçiyor. Hıh, demiş içinden, işte bu Paregentan olmalı. Seslenmiş adama:
- Huu kardeş Paregentan sen misin?
Adam kadının bir tahtasının eksik olduğunu anlamış. He diyelim bakalım ne olacak, demiş.
- He bacım, ben Paregentan’ım, sen ne diyorsun bana?
- Şunu diyorum, burada senin malının bekçisi mi var? Biz mecbur muyuz senin yağını pirincini saklamaya, yeter gayrı, al götür şunları, demesiyle yağı, unu, pirinci koymuş adamın önüne. Adam:
- Ne üzülüyorsun bacım, demiş, ben de zaten onun için gelmiş sizin evi arıyordum.
Adam unu pirinci vurmuş omzuna, küpü almış koltuğuna ormana doğru seğirtmiş.
Az sonra kocası gelmiş eve, kadın:
- Hah, demiş, geldi senin Paregentan, verdim malını, gitti.
- 'Ne Paregentan’ı, ne malı?' demeye kalmadan işin aslı anlaşılmış.
- Vay senin akılsız evin yıkılsın kadın, ben sana boşuna aptalsın demiyorum, hele söyle ne yana gitti?
Kadın ormanın yolunu gösterince adam davranmış, ahırdan atını çektiği gibi binmiş düşmüş Paregentan’ın peşine.
Paregentan ormanda ilerlerken nal seslerini duyunca küpü ve çuvalı bir ağacın ardına saklamış ,kendi de çıkmış yola. Başlamış beklemeye. Atlı telaşla sormuş:
- Merhaba kardeş, buradan çuvalla küple biri geçti mi?
- Geçti.
- Ne yana gitti?
- Aha bu yana diye eliyle kendi yolunun tersini göstermiş.
- Çok oldu mu, atımı sürsem yetişir miyim?
- Çok olmadı ama zor yetişirsin. O yayandır sen atlısın.
- O niye öyle?
- Niyesi var mı? Senin atın dört ayak, o ise iki. Senin atın biir-ikii-üüç-döört deyip ilerleyene kadar o bir-iki, bir-iki, bir-iki deyip gider.
Saf köylünün aklı karışmış.
- O zaman sen şu ata göz kulak ol da ben şunun peşi sıra yetişeyim, deyip, atın yularını adamın eline vermiş, kendi de ormanın yolunu tutmuş.
Adam ganimetinden mutlu, malı ağacın arkasından çıkarmış, beygire yüklediği gibi kendi de at üstünde, ormanın içinde gözden kaybolmuş.
***
O gün bugündür geçimsiz karı koca halen kavga ederlermiş.
- Akılsız kadın, unu yağı kaptırdın!
- Sen daha akılsızsın, atı da üstüne kaptırdın!
Paregentan ise onları dinler gülermiş.
Gatil mı Meğr (Bir Damla Bal)
Adamın biri, köyünde
Dükkân açmış,
Ivır zıvır satıyordu.
Günlerden bir gün
Heybesi omzunda, iti ardında
Zır bir çoban çıkageldi:
- Günün aydın ey dükkâncı
Varsa bana bir tas bal ver.
-Olmaz mı hiç, çoban kardeş
Sen tasını uzatıver...
Tatlı tatlı muhabbetle,
Baldan tatlı sözlerle
Bal koyarken tasa,
Bir damlacık da düşüverdi
Yerdeki eski halıya.
Dzz, öteden bir karasinek
Döndü döndü kondu bala.
Dükkânın uyuşuk kedisi
Atıldı sineğin üstüne,
Bunu gören çobanın iti
- Hav etti yakaladı pisiyi,
Ensesinden tutmasıyla
Bir sağa vurdu bir sola,
Leşini serdi halıya
Vay, dedi dükkâncı,
Vay seni geberesice,
Boğdun nazlı pisimi.
Alamadı hızını, indirdi
Elindeki ağır kepçeyi.
Koca Çomar’ın alnına
Vurdu ha vurdu,
Yığdı kedinin yanına.
Vay ben ölem yiğit itim
Kurban gitti uğursuza,
Ben geleyim bal almaya
Sen itimin canını al.
- Al bu da sana,
Dedi çoban
Ve indirdi şimşir sopayı
Dükkâncının kafasına.
Yetiş, yetiş, yetişin,
Diye bağırdı köylü.
Duyan bir daha bağırdı:
-Yetiş yetiş yetişin.
Aşağı mahalleden
Yukarı mahalleden
Yolun başından
Yolun sonundan
Toplaştılar başına,
- Dağdan gelmiş de ayı
Köylümüzü öldürmüş...
Duyan vurdu gelen vurdu
Kadın vurdu çocuk vurdu
Yaşlı vurdu genç vurdu,
Ve çobanın ölüsünü
Koydular itin yanına.
Sonra da bir tellal çıkardılar
Komşu köyün halkına:
- Gelin çobanınızın leşini alın.
Ateş düştü komşu köye,
-Tuh, dediler böyle işe,
Biz gidelim mal almaya
Onlar bizdan can alsınlar.
Öfke haklı öfke tatlı,
Duyan gelen silahlandı.
Kiminde bir karabina
Kiminde orak kiminde yaba,
Yalınayak başıkabak,
Köy ordusu çıktı yola.
Girdiler düşman köyüne,
Öyle olmaz böyle olur,
Vurdular ha vurdular,
Öldüler ha öldüler,
Kan dere olup akınca
Kavgaya son verdiler.
Sen deme ki birbirine bunca yakın
Kapı komşu iki köyün arasından
İki devleti ayıran sınır geçermiş.
Bu işler olur da durulur mu?
Haberciler haber etmiş
Komşu devlet savaş açmış
Gelmiş sınırımızı geçmiş
Köyümüzü harap etmiş
Miş miş de miş miş.
Duyan üstüne bir şey daha eklemiş
Haberi kralına yetiştirmiş.
- Vay demiş bu kez kral,
Güya bizle barıştalar,
Barışları buysa eğer
Bundan sonra savaşsınlar.
Beriki kral geri durmamış,
Höt hüt etmiş,
Döt düt etmiş,
Vatan, millet, namus demiş,
Seferberlik ilan etmiş.
Köyler değil kentler yanmış,
Evler damlar ahırlar,
Ekin dolu tarlalar,
Yanmış yanmış kül olmuş.
Analara yas düşmüş,
Gelinler kara bağlamış,
Giden gitmiş dönmemiş,
Savaş otuz yıl sürmüş.
Ne eken var ne biçen,
Ne tohumu yeşerten,
Eli tutan asker olmuş,
Varmış insan öldürmüş.
Kıtlık girmiş memlekete.
Kalanlarsa dehşetle,
Olan bitene şaşa kalıp
Sorarlarmış birbirine:
Nereden çıktı bu harp- diye.