İstanbul’daki Rum yayıncılığına 50 yıl sonra yeniden can veren İstos Yayınları’nın editörlerinden Foti Benlisoy, Muharrem İnce’nin “Atatürk olmasaydı adınız Dimitri olurdu, Yorgo olurdu” açıklamalarını üzerine yazdı: Türkiye’de ‘gâvur düşmanlığının’ ana akım siyasetin ortak paydası olduğunu bilmiyor muyuz? Şaşıracak ne var?
FOTİ BENLİSOY
Muharrem İnce’ye haksızlık ediliyor. Ne demiş ki adam? “Atatürk olmasaydı, adınız Ahmet, Hasan, Hüseyin olmazdı. Adınız Dimitri olurdu, Yorgo olurdu” demiş. Ne var bunda? Başbakan’ın ne kadar haksız ithamlara uğradığına dair sitemini ifade ederken “Affedersiniz bana Rum bile dediler” diye beyanat verdiği bir memlekette yaşıyoruz. Daha geçen gün, Hıristiyanlık ve Museviliğin devlet katında ‘tasvip edilmediği’ hususunda bizzat Hüseyin Çelik teminat vermedi mi? O halde Muharrem İnce’ye dönük bu reaksiyonun, hatta ona karşı sosyal medya mecralarında koparılan fırtınanın manası ne? Adamcağız Türkiye’de siyaset esnafının konsensüs içerisinde olduğu bir hususu, kendi veciz üslubuyla ifade edivermiş. Ne yani, Türkiye’de ‘gâvur düşmanlığının’ ana akım siyasetin ortak paydası olduğunu bilmiyor muyuz? Şaşıracak ne var?
‘Ayhan Işık, gayrimüslim değil’ ilanı
Biz zaten milletçe gâvur olmaktan, Ermeni, Yahudi, affedersiniz Rum sayılmaktan deli gibi korkarız. Hep korkmuşuzdur. Dilara Balcı’nın ‘Yeşilçam’da Öteki Olmak’ adlı çalışmasında aktardığı bir anekdotu hatırlamak yeter belki. Ayhan Işık’ın âni ölümü üzerine Nubar Terziyan, bu beklenmedik kayba dair derin üzüntüsünü ifade ettiği bir gazete ilanı verir. İlan, “Amcan Nubar Terziyan” imzasıyla son bulmaktadır. Bunun üzerine Ayhan Işık’ın gayrimüslim olarak algılanmasından endişe duyan ailesi şöyle bir ‘karşı ilan’ verir: “Önemli bir düzeltme. ‘Amcan Nubar Terziyan’ imzasıyla çıkan ilanla sevgili varlığımız Ayhan Işık’ın hiçbir ilişkisi yoktur. (...) Görülen lüzum üzerine üzüntüyle duyururuz. Ailesi.” İşte Muharrem İnce, 10 Kasım vesilesiyle kolektif bilinçaltındaki bu korkuyu azıcık kaşımış fena mı?
Laf aramızda gayrimüslimler bile öyle orta yerde ‘gâvur’ gibi gözükmekten çekinirler. Bu korkuyla olacak isimlerini değiştirirler, ulu orta kendi dillerini konuşmaktan imtina ederler. ‘Türklüğe hakaret’, ‘vatandaş Türkçe konuş’, ‘Türk’ten Türk’e alışveriş’ gibi siyasal tarihimizin müstesna kampanyalarının nesnesi ve hedefi olmuş kuşaklar hele, kendilerini saklamak, fazla görünür olmamak ihtiyacını hissederler. Gayrimüslimin bile ‘gâvur’ sayılmaktan korktuğu memlekette Muharrem İnce bir laf etmiş çok mu?
Muharrem İnce istisna değil ki, kural. Gayrimüslim toplulukların düşmanlaştırılması, ‘gâvurun’ siyasal ihtilaflarda bir ‘seferberlik aracı’ olarak kullanılması bizde egemenlerin farklı eğilim ve fraksiyonlarının, çelişkileri olsa da temeldeki birlik ve bütünlüğünün göstergelerindenbiridir. Abdülhamid’in Hamidiye Alayları’ndan İttihat ve Terakki’nin Teşkilat-ı Mahsusası’na Türk devletinin gayrimüslimler hususunda birlik ve bölünemez bütünlüğü tam ve tartışılmaz olmuştur daima. Yani haksızlık etmeyelim, Muharrem İnce öyle ‘münferit’ bir vaka, bir sapma falan değil. Adamcağız Türk devlet geleneği ve terbiyesine münasip hareket eden bir siyaset erbabı sadece.
‘Kasım Gülek papaz oldu’
Bizim siyaset terbiyemizde ‘gâvura gâvur’ denmez elbet. Bu Tanzimat Fermanı’ndan, son ‘demokratikleşme paketine’ hep böyledir neyse ki. Denmez ama gâvur siyasal ihtilaflarda bir mobilizasyon söylemi olarak hep hazır ve nazırdır. Gâvurluk ithamı, siyasal kültürümüzde muarızlarımızı sıkıştırmanın, itibarsızlaştırmanın bildik bir yoludur. Zamanında CHP’nin Genel Sekreteri Kasım Gülek’in kolej mezuniyet cüppesiyle çekilmiş fotoğrafını seçmene dağıtıp ‘Gülek papaz oldu’ diye propaganda yapanları hatırlayalım mesela.
Dahası, ne zaman toplumsal muhalefet kabaracak olsa onu gayrimillilikle itham etmek, azınlık karşıtı milliyetçi-ırkçı temalarla bir karşı seferberlik yaratmak âdettendir. Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Bölüm Başkanı ve bir de İstanbul Büyükşehir Danışmanı olan Profesör Ahmet Atan’ın “Yahudi, Ermeni ve Rum’sanız Gezi eylemlerinde aktif rol almanızı anlayışla karşılıyorum. Lütfen soyunuzu araştırın” tweetini, Gezi için hükümet katında ‘Yahudi lobisinin’ hedef gösterilmesini ne çabuk unuttuk?
Gâvurun siyasal işlevleri bunlarla da sınırlı değil elbette. Türkiye’de gayrimüslimler devletimizin engin hoşgörü ve alicenaplığının bir ispatı olarak iştahla kullanılır. ‘Gâvur’ Türk milliyetçiliğinin kendi kendini övmesinin en tanıdık vesilesidir. Gayrimüslimler memleketin ne derece hoşgörülü ve dahi çoğulcu olduğunun bir nişanesi olarak tepe tepe kullanılırlar. Olimpiyatlara aday olunacaksa yahut İstanbul bir küresel finans merkezi olarak pazarlanacaksa gayrimüslimler bu imaj çalışmasının, bu vitrin düzenlemesinin olmazsa olmazıdırlar.
‘Temizlenmesi gereken başlıca hain ve muzlim unsurlar…’
Hasılı ‘gâvurun’ bizde siyaseten kullanım alanı bir hayli geniştir. Türlü otoriterliklerin cenderesine sıkışmış bir siyasal zihniyet dünyasında bu doğaldır belki de. Siyasal hayatımız, “Türk bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı” diyen Mahmut Esat Bozkurt’la, “Temizlenmesi gereken başlıca hain ve muzlim unsurlar, dönmeler ve Yahudilerdir. Ardından Rumlar, Ermeniler ve sair ufak-tefek topluluklar gelir” diyen Necip Fazıl Kısakürek’in takipçileri arasındaki kayıkçı kavgasına sıkıştıkça da bu böyle devam edecek.