‘İnternette gençler nefret söyleminin faili ve kurbanı oluyor’

Hrant Dink Vakfı’nın önceki gün Bilgi Üniversitesi Santral Kampusu’nda düzenlediği ‘Ayrımcı Söylem ve Sosyal Medya’ panelinde Oslo Üniversitesi’nden Prof. Elisabeth Eide ile Avrupa Konseyi’nden László Földi konuştu.

ÖZGÜN ÇAĞLAR
ozguncaglar1@gmail.com

2009’dan beri medyada gözlemlenen etnik ve dini gruplara yönelik nefret söylemiyle mücadele etmek ve insan haklarına saygının güçlendirilmesine destek olmak amacıyla ‘Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi Projesi’ni yürüten Hrant Dink Vakfı tarafından organize edilen ‘Ayrımcı Söylem ve Sosyal Medya’ paneli önceki gün İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde düzenlendi.

Bilgi Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Idır Erhart’ın moderatörlüğünü yaptığı panelde Oslo Üniversitesi Gazetecilik Çalışmaları bölümünde profesör Elisabeth Eide ile ‘No Hate Speech Movement’ (Nefret Söylemine Hayır Hareketi) projesi kapsamında Avrupa Konseyi’nde online topluluk yöneticiliği yapan László Földi konuştu.

Prof. Eide, sunumuna Hint lider Mahatma Gandhi’nin “Bir ulus azınlıklarına davranma biçimiyle değerlendirilmelidir” sözünü hatırlatarak başladı. Eide, ülkesi Norveç’te 2011 yılında gerçekleştirdiği terör eylemleriyle 77 kişinin yaşamını yitirmesine, 242 kişinin ise yaralanmasına neden olan Anders Behring Breivik üzerinden nefret söylemi ve nefret suçuna dair konuştu.

‘Uzun bir süre size öteki denirse, siz bu tavrı içselleştirirsiniz’

Eide, Breivik’in eylemlerini nefret saikiyle gerçekleştirdiğini fakat saldırıların sorumlusu olarak yakalanmasından önceki süreç içerisinde ise ülkesinde bazı insanların ‘potansiyel şüpheli’ olarak gördüğü Müslümanlara yoğun tepkiler gösterdiğine dikkat çekti. Saldırılardan sonra medyada ifade özgürlüğü ve çokkültürlülük üzerine yapılan tartışmaların, ülkedeki Müslümanlar üzerinde olumsuz bir etki yarattığını, 13 yaşındaki Norveç vatandaşı İranlı Sophia’nın “(Breivik) Norveç’te yaşayan Müslüman bizler buradayız diye herkesi öldürmüş” sözüyle örneklendiren Eide, “Irkçı görüşler bu şekilde içselleştiriliyor. Uzun bir süre size öteki denirse, siz bu tavrı içselleştirirsiniz” dedi.

Saldırılardan sonra Norveç medyası üzerine çalışmalar yapan Eide, ülkesindeki azınlıkların sürekli sorunlarıyla haberleştirildiğini, domuz gribi salgının olduğu zaman diliminde bile medyada gripten çok ‘İslam’ kelimesinin geçtiğini tespit ettiğini belirtti.

Medyanın ortak bir dil oluşturma işlevini hatırlatan Eide, günümüzde daha çok ifade kanalının olduğunu, bunun hem iyi hem de kötü sonuçlarının olduğundan bahsetti: “Gördük ki Norveçli katil Breivik saldırılarından önce sosyal medyada oldukça aktifmiş. Tunus’a gittiğimde ise gördüm ki orada gerçekleşen devrimde insanlar sosyal paylaşım siteleri sayesinde örgütlenebilmiş. Ben sosyal medyaya ‘yankı odaları’ diyorum: Sosyal medyada bir odaya girip kendi sesinize benzer sesleri duyuyorsunuz.”

‘İfade özgürlüğü beraberinde sorumluluklarını getirir’

Sosyal medya-anaakım medya ilişkisinde karşılıklı bir etkileşim olduğunu, medyanın üzerindeki zaman baskısı nedeniyle bazı hatalar yapabildiğini ama en nihayetinde sorumlu davranması gerektiğini söyleyen Eide, sözlerini “İfade özgürlüğü beraberinde sorumluluklarını getirir” şeklinde bitirdi.

‘No Hate Speech Movement’ projesinden László Földi ise sunumuna karmaşık bir fenomen olarak gördüğünü belirttiği nefret söylemi üzerine yapılmış çeşitli tanımları göstererek başladı. “Sosyal medyayı herkes tarafından paylaşılan bir yer olarak, kamusal alan olarak görüyoruz” diyen Földi, sosyal medya-nefret söylemi ilişkisinin bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Günümüzde gençlerin internet üzerinden bir hayat yaşadığını söyleyen Földi şöyle devam etti: “İnternet, gençler için kendilerini ailelerinden bağımsızlaştıran, yaşamlarına önderlik edebilecek farklı fikirler barından bir yer. Oyunlar, blog’lar, sosyal paylaşım siteleri... Gençler, bu yüzden bu kadar iç içe oldukları bir zeminde nefret söyleminin ne yazık ki faili ve kurbanı oluyor.”

‘Nefret söyleminin faili ya da kurbanı olabilirsiniz’

Földi, nefret söylemiyle nasıl baş edilebileceğine dair şunları söyledi: “Biz insana, insan haklarına inanıyoruz. Hafızanızı bir yoklayın; nefret söylemine maruz kalmış ya da nefret söyleminin faili olabilirsiniz. Sorumlu hareket edilmeli. Nefret söylemi, duygular, tarihte yaşanmışlıklar, siyasi olaylar gibi birçok nedenden dolayı ortaya çıkabilir ama insanlara içindeki nefretle mücadele etmeyi öğretmeliyiz. Mağdurlarla ilgilenecek platformlar kurmalıyız. Uluslararası işbirliği yaparak kampanyalar yürütmeliyiz ve hükümetlerle, devletlerle az çalışmalıyız. Çünkü siyasiler iktidar için her şeyi manipüle edebilir.”

Kategoriler

Güncel İnsan Hakları