Yasadışı balıkçılık kâbusu yeni sezonda da devam ediyor

Yasadışı avcılıkla mücadele başarılı bir balıkçılık yönetiminin başa çıkmak zorunda olduğu bir olgu. Hakkaniyeti önemseyen ve gözeten, kullanıcı gruplar arasındaki anlaşmazlıkları en aza indirmeyi basarmış, denizel çevreyi ve balıkları sağlıklı bir şekilde koruyan, işleten, balıkçılarını ve tüketicilerini tatmin eden bir balıkçılık yönetimini hayal etmemiz gerekiyor.

FATİH GÖKHAN DİLER
fgdiler@agos.com.tr

Yasadışı avcılık, en genel ve basit haliyle, balığın türü, boyu, avlanma zamanı ve bölgesi, avlanma araçları konularda yasal düzenlemelerle getirilen yasaklara uyulmaması şeklinde özetlenebilir. Canlı sucul kaynakların korunmasının ve balık avcılığının sürdürülebilmesinin yegâne koşulu olan bu düzenlemelerin tüm denizlerimizde ihlal ediliyor olması kaçınılmaz olarak ağır bir tahribata yol açıyor ve yaşayan kaynaklarımızın tümüyle yok olması tehlikesini doğuruyor.

Bir seneyi aşkın bir süredir Agos’ta balıkçılık ve balıkçılık sorunları üzerine yapılan tartışmaları, bu konuda verilen mücadeleleri ve devletin balıkçılık politikalarını takip ederek okurlarımızla paylaşıyoruz. Ülkemizde canlı sucul kaynakların korunması ve bunlar üzerinde yapılan avcılık faaliyetlerinin sürdürülebilir yönetimi konusunda giderek yükselen bir mücadele ve bu mücadelenin sonucunda değişen politikalar ve uygulamalar var.

Derinlik ve boy kısıtlamaları gibi yeni uygulamaların olumlu sonuçlarını kısa vadede görmeye başlasak da denetimdeki yetersizlikler nedeni ile arzu edilen sonuçları aldığımız henüz söylenemez. Bu durumun başlıca sebebi sürdürülebilir balıkçılık konularında önemli adımlar atan ve bu konuda kararlı davranan merkezi balıkçılık yönetiminin,alınan kararları hayata geçirmek konusunda yetersiz kalmasıdır.

Diğer yandan, bu yetersizliğin sebebi ise balıkçılık yönetiminin konuyu önemsememesi veya isteksizliği değil, geçmişten gelen hukuki ve lojistik engeller. Balıkçılığın yönetilmesinden sorumlu olan Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü, hukuki alt yapı, personel yetersizliği ve lojistik sorunlar nedeniyle bu devasa ve hem çevre hem de gıda güvenliği açısından önemli sorunla başa çıkmakta zorlanıyor. Konuyu bu alanda uzman olan ve aynı zamanda çeşitli yerel ve uluslararası kurumlara danışmanlık yapan iki akademisyenle, Sinop Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Yakup Erdem ve Ege üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Doç. Dr. Vahdet Ünal ve Türkiye’de kurulu bulunan tüm balıkçı kooperatiflerinin üst örgütü olan SURKOOP (Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği) Başkanı Ramazan Özkaya ile değerlendirdik.

SURKOOP Başkanı Ramazan Özkaya: Yasadışı avcılık ve balıkçılık gelirlerinde haksız rekabet demektir

İki yıldır yasadışı balıkçılık ticaretinin engellenmesi için balıkçı kooperatifleri ve çevreci sivil toplum kuruluşları tarafından ciddi bir mücadele veriliyor. Balıkçılık ve Su ürünleri Genel Müdürlüğü, balık satış noktaları, balık halleri, buzhaneler ve perakende satış noktalarındaki denetimlerini ciddi bir biçimde arttırdı ve denetimler arttıkça da buna karşı bir direniş oluşmaya başladı. İstanbul ve diğer bazı illerde daha önce görülen bu direnişler en son Mersin balıkhanesinde yaşandı. Balık satıcıları geçtiğimiz hafta Mersin’de yapılan denetimler esnasında bu direnişi fiziksel saldırıya dönüştürerek Balıkçılık ve Su ürünleri Genel Müdürlüğü’nün iki görevlisini darp etti ve konu yargıya taşındı.

Sıklaşan denetime karşı bir kesimin tepkisi olduğu biliniyordu, Mersin’deki olay hakkında ne düşünüyorsunuz?

Her şeyden önce Mersin’de görev yaparken saldırıya uğrayan görevli arkadaşlara geçmiş olsun demek ve yapılan bu saldırıyı SURKOOP olarak şiddetle kınadığımızı söylemek istiyorum. Bu yapılan insanlık dışı bir davranıştır ve avcı olsun satıcı olsun camiamızın hiçbir sektöründe bu tarz bir davranışla bir daha karşılaşmak istemiyoruz. Türkiye bir hukuk devletidir ve her türlü problemin çaresini de hukuk içerisinde aramak zorundayız.

Yasadışı balıkçılığa gelirsek…

Bu ülkede yaşayan insanlar olarak çok şanslıyız. Ülkemizin ciddi miktarda sucul kaynakları var ve yeterince verimli kullandığımız söylenemez. Oysa bu kaynaklar sadece doğal güzellikler değildir. Gıdanın en önemli ticaret maddesi olduğu günümüzdü bu kaynaklar en sağlıklı ve en ucuz protein kaynağı olan balık ve diğer su canlılarının da yaşam alanlarıdır. Bu kaynakları korumak ve üzerindeki her türlü faaliyetin sürdürülebilir yönetimini sağlamak hem sorumluluğumuz ve görevimiz hem de gelecek kuşaklara karşı borcumuzdur.

İşte yasa dışı avcılığın ve ticaretinin engellenmesinin önemi burada ortaya çıkıyor. Yasadışı avcılık ve ticareti demek kayıt dışı ve düzensiz avcılık demektir. Stoklar üzerinde etkin olmayan bir avcılıktan söz ediyoruz. Hangi canlı türünü ne kadar avladığımızı bilmeden stoklarımızı yönetemez avcılığını düzenleyemeyiz. Diğer yandan ise yasadışı balık ticareti avcılık ve balıkçılık gelirlerinde haksız rekabet demektir. Bu haksız rekabet ise yasa dışı avcılığın teşviki anlamına gelen en büyük etmendir.

Canlı sucul kaynakları da bu kaynaklar üzerinde faaliyet yapan balıkçılarımızı da korumak için yasadışı avcılığı engellemek zorundayız. Yanlış alınmış kararlar olabilir, bunların düzeltilmesi bütün paydaşların bir araya gelerek konuyu görüşmesi ile olur yoksa kaba kuvvetle bunları düzeltmemiz mümkün değildir.

Mersin olayları esnasında balık satıcıları tarafından sıkça tekrar edilen bir söz vardı: “Bizi değil avlayanı denetleyin.” Neden bunu söylüyorlar?

Onlar denetimi engellemeye çalışıyorlardı. Bu bakış açısının başka çevrelerce de sıklıkla dile getirildiğine şahit oluyoruz. Hatalı bir bakış açısıdır. Yasa dışı balık ticaretinde denizden sofraya kadar nakil zincirinin bütün halkalarını büyük bir titizlik ve sorumlulukla kontrol altında tutmalıyız. Bu halkalardan her hangi biri diğerinden daha önemsiz değildir. Yine bu konuda dikkat çekmek istediğim başka bir husus ise bu alandaki talebi yok etme ve kontrol etme gerekliliği. Eğer yasadışı balık ticaretini engellersek yasadışı avcılığın kendiliğinden sona ermeye başlayacağı da başka önemli bir tespittir. Hiçbir balıkçı pazar değeri olmayan bir balığı ceza ödeme riskini göze alarak avlamaz ve bu balığı karaya taşımaz.

Denetim zaten yetersiz kalıyordu şimdi bir de denetimciler dayak yiyor, sorun nasıl çözülecek?

Bu olaylar üzücü olaylardır ama üzücü olduğu kadar da tehlikeli olaylardır. Bu olaylardan ortaya çıkacak örnek bu mücadelenin nasıl geçeceğini de belirleyecektir. Her kamu kurumunun görevini yapabileceği koşulların sağlanmasından sorumlu olan kurum mülki idaredir. Valilik ve kaymakamlıkların balık satışı ya da karaya çıkış noktalarındaki denetimlerde kolluk gücünün devreye alması gerekmektedir. Her gün binlerce insanın girip çıktığı balık halleri ve balık pazarlarında görev sorumluğunu yerine getiren devlet memurlarına karşı yapılan bu saldırıların engellenmesi ve belli bölgelerde koruyucu kolluk önlemlerinin alınması mülki idarenin sorumluluk alanındadır. Biz SURKOOP olarak bu hususun altını çizmek ve valilerimizden bu konuda gereken koruyucu güvenlik önlemlerinin alınmasını talep etmekteyiz.

Satılmayan balık avlanmaz, pazarlar denetlensin

Yrd. Doç. Dr. Yakup Erdem:

Yasadışı balık avcılığı, ülkemizde balıkçılık kaynaklarının korunması ve sürdürülebilirliği, balıkçılık gelirlerinin adil paylaşımı, balıkçılık reformlarının geniş kitlelerce sahiplenmesi ve yeni reformlar yapılmasının önündeki en önemli engel. Bu sıkıntı yıllardır süregelmekte ve sonlandırmak bir tarafa, azaltılması bile mümkün olamıyor. İdarenin aldığı her önleme karşılık yasadışı avcılık kendine yeni teknik ve yöntemler buldu.

Yasadışı avcılığın belli başlı kemikleşmiş odakları var ve her türlü illegal balık avcılığı bir şekilde balık pazarlama kanalları ile destekleniyor. Yasa dışı yöntemlerle, yasak bölge ve zamanlarda, avlanması yasak tür ve boydaki su ürünlerinin avcılığı şeklinde yürütülen balıkçılığın yıllardır varlığını sürdürmesi ve bu kadar yaygın olmasının en önemli nedeni de pazarlama kanallarıyla olan sıkı ilişkisi. Bu ilişki sonlandırılmadıktan sonra yasadışı balıkçılığın etkin bir şekilde engellenmesi mümkün olamaz. Pazarlama kanalları denetim altına alındığında ise daha başarılı olunabilir. Zira satılmayan balık avlanmaz.

Yasadışı balıkçılığın pazarlama kanallarıyla iletişimini kesmenin en etkin yolu balığın tekneden sofraya kadar izlenebilirliğinin bir şekilde sağlanması. Bu amaçla halen atıl haldeki balık karaya çıkış noktalarının aktif ve etkin hale getirilmesi, balık kasalarının tekneden çıkarken bilgi sistemine kaydının yapılması ve barkod sistemiyle izlenmesi, denetimden geçmemiş balıkların pazarlama kanallarından geçişinin engellenmesi sağlayacaktır. Tüm gelişmiş ülkelerde avlanan balıklar online sisteme girilmekte ve tekne daha limana gelmeden dünyanın dört bir tarafından müşteri bulmakta. Böylece yasadışı balıkların pazarlanması engellendiği gibi yasal yollarla avlanan ürünlerin daha iyi fiyat bulması da sağlanıyor.

Yasa dışı avcılık Ege kıyılarını da vuruyor

Doç. Dr. Vahdet Ünal:

Yasadışı avcılık geleneksel metotlarla avcılık yapan küçük ölçekli balıkçılara büyük zarar veriyor. Geçimlerini tehdit ediyor hatta balıkçılıktan kopmalarını ya da balıkçılık geliri yeterli olmadığı için ek iş edinmelerini gerektiriyor. Ege kıyılarında yaptığımız çalışmalarda, balıkçıların en önemli problemlerinden birinin hatta çoğu yerde birincisinin ‘yasa dışı avcılık’ olduğunu saptadık. Ege kıyılarını kullanan tüm su ürünleri kooperatifleri ile görüşmeler yaptık, kooperatif başkanlarının yüzde 75'i en önemli sorun olarak yasadışı avcılığı gördüğünü ifade etti.

Güney Ege’de yüzlerce balıkçıyla yüzyüze anketler gerçekleştirdik, balıkçıların birçok problemi var fakat burada da yasa dışı avcılık en önemli 3 sorun içinde yer aldı. Geceleri ışık kaynağı ile ya da tüple dalarak zıpkınla avcılık yapanlardan çok büyük şikâyetler var. Bunların avcılık yapması yasak fakat yapıyorlar, vurdukları balığı satmak yasak fakat satıyorlar. Üstelik de civardaki restoranlara... Sipariş üzerine bu işi yapanlar, rutin olarak bu işi yapanlar mevcut. Az da olsa dinamitle avcılığın yapıldığı yerler de bulunuyor.

Rezerv alanları talan ediyorlar

Geleneksel balıkçılar, kötü havalarda yasak alanda çalışan bazı gırgır ve trollerden de şikâyet ediyorlar. Gökovalı balıkçılar Temmuz 2010’da kendi istekleriyle, büyük fedakârlıklarla belli avlak alanlarını her türlü avcılığa kapattırdı. Bu 6 alanda kendileri bile avcılık yapmıyor fakat kötü havalarda, fırsatını bulan büyük teknelerin buralarda yasa dışı avcılık yaptıklarını ve kendilerinin 1 ayda tutamadıkları balığı bir gecede tuttuklarını söylüyorlar. Aslında bu emek hırsızları, bu zorbalar az çok tanınıyor ve biliniyor fakat dürüst çalışan balıkçılar belaya bulaşmak istemedikleri için çoğu zaman görmezden geliyor balıklarının çalınmasını, binbir fedakârlıkla korumaya çalıştıkları rezerv alanlarının talan edilmesini…

Akyaka Su Ürünleri Koopereatifi Başkanı yılda 2-3 ton lahos, orfoz, sinagrit gibi değerli balığın yasa dışı avcılık yapanlar tarafından avlanıp pazarlandığını söylüyor. Sahil Güvenlik Komutanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü iyi niyetli fakat yeterli kararlılık ve isteklilikle bu işin üzerine gittiklerini ve başarı sağladıklarını söylemek fazla iddialı olur. Ancak GELBALDER, Akdeniz Koruma Derneği, Greenpeace, Sualtı Araştırmaları Derneği gibi STK'ların ciddi çalışmaları var. Örneğin, Akdeniz Koruma Derneği kendi sahip olduğu iki bot, kendi eğittikleri ve maaşlarını, sigortalarınıödedikleri deniz korucuları ile Gökova'daki balıkçılığa kapalı alanları 24 saat 365 gün koruyor.

Kategoriler

Güncel Türkiye