Eski MİT'çi Cevat Öneş, son gelişmeleri değerlendirdi

Emekli MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, MİT müsteşarı Hakan Fidan'ın şüpheli olarak ifadeye çağrılmasını değerlendirdi. Öneş yargının mevcut siyasi iktidarın tercihine müdahale ettiğini söylüyor. Cevat Öneş her ne kadar uygulamayı yanlış bulsa da, hükümetin tercih ettiği güvenlik konseptinin sonuçlarını ortaya koymasıyla hayırlı olacağı görüşünde.

Vatan Gazetesi'nden Ruşen Çakır'ın sorularını yanıtlayan Öneş, MİT’in eski ve yeni yöneticilerinin ifadeye çağrılmasına şaşırmış olduğunu belirtiyor fakat sonuçta bunun hayırlara vesile olacağına inanıyor.

Emekli MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş; 'Özel Yetkili Savcılık tarafından MİT Müsteşarı hakkında celp çıkarılması, anlaşılması, hatta değerlendirme yapılması bile çok güç bir gelişme. Çünkü bu celp olayında başsavcı “haberdar değilim” diyor, başsavcı yardımcısı önce “haberdar değildim” sonra “haberdardım” diyor, Başbakan Yardımcısı “haberdar değilim” diyor ve kabine içerisindeki önemli isimler haberdar değildik diyerek, değerlendirmeler yapıyorlar. Böylesine bir olayda devlet adabı görülmediği gibi hukuki kurallar da dikkate alınmıyor ve özel yetkili savcı sanki bireysel bir değerlendirme çerçevesinde böyle önemli bir karara imza atıyor. Bunu izah etmek mümkün değil. MİT Yasası ancak Başbakan’ın izniyle MİT mensuplarının yaptıkları görevlerle ilgili yargılanabileceğini söylüyor. MİT Yasası özel bir kanundur ve genel kanun karşısında çıkartılmıştır. Bu MİT’in özelliği sebebiyle çıkartılmıştır. Bunu bir hukukçunun değerlendirmesi gerekirdi. MİT Müsteşarı’ndan alınması gereken bir bilgi varsa onu kendisiyle önceden iletişime geçerek alınması daha doğru olurdu veya bunun bir idari araştırma konusu yapılarak, ortaya çıkan sonuçlar çerçevesinde bir bulgu bulunuyorsa Başbakan’ın izniyle bir yargılama yapılması gibi normal bir prosedürün uygunlanması gerekirdi.' sözleriyle yaşanılan süreci değerlendiriyor. 

Eğer KCK, PKK’nın bir şemsiye örgütüyse, yasa dışıysa bu örgütün içine sızmanın MİT’in görevi olduğunu kaydeden Öneş, 'Haber alma faaliyeti içerisinde iletişime geçilen örgüt üyesi örgüte inanmıştır, hizmet etmektedir ancak çeşitli motivasyonlarla teşkilat tarafından kazanılabilirse örgütün çalışmaları hakkında bilgi verir. Bu bilgi verme durumunun derecesi teşkilat lehine midir, örgüt lehine midir, yoksa karşılıklı bir fayda mı vardır, bu duruma göre değişebilir. Bunu bir savcı değerlendiremez' diyor.

O bant bir kurgu

Öte yandan suçlamaların büyük bir kısmın oluşturan Oslo sürecinin siyasi bir karar ile başlamıdığını ifade eden Öneş; 'Hakan Fidan, MİT mensubu olmadığı halde bu görüşmelere katılmıştır. Bu görüşmeler de, örgütle iletişim kurma, güven kazanma ve barış şartlarını oluşturma konusundaki önemli bir çalışmanın parçası olmuştur. Bu tamamen siyasi bir karardır ve barış için önemli bir aşamadır. Siyasi iktidar için önemli bir risktir ama bunu bir savcı sorgulayamaz. Sorguladığı takdirde görevini kötüye kullanmış olur. Oslo görüşmelerinde ortaya çıkan bandın kurgulandığını biliyoruz. Gösterilmek istenen şey belli ama görüşmelerdeki amaç açık. Amaç barış şartlarını geliştirmek. Orada kullanılan “sayın, önderlik” gibi laflar karşılıklı güven için kullanılan ifadelerdir. Bana göre önemsizdir.' şeklinde konuştu.

Fidan bayrağı devraldı


Devlette devamlılığın esas olduğunu söyleyen Öneş; Hakan Fidan'ın süreci başlatmadığını, bayrağı devraldığını kaydetti ve ekledi;
 
'PKK ile mücadele süreci 2010 yılında başlamış bir mesele değildir. Müsteşarlığın çalışmaları Hakan Fidan göreve geldiği andan itibaren kendisine devredilmiştir. Hakan Fidan da bu bayrağı alıp, devam etmiştir. Temennimiz başarılı olmasıdır. MİT Müsteşarı ve önceki görevlilerin sorgulanması özellikle Oslo Süreci’nin de meseleye çekilmesi söz konusu. Olaya böyle çok dar çerçeveli bakarsanız barış sürecine ağırlık verilmesinin önlenmesine neden olursunuz. Bu çok yanlış ve çok siyasi bir yaklaşım. Bir savcı böyle bir yaklaşım gösteremez. Hatta bir mahkeme, bir hakim bile böyle bir yaklaşıma giremez, buna göre karar veremez. Ben bu olayın hayırlı olduğuna inanıyorum. Türkiye’nin demokratik sistemi, hukuk sistemi bakımından, devlet sisteminin demokratik sistemle ve hukuk sistemiyle uyumluluğu bakımından hayırlı olmuştur. Aksi takdirde demokratik, siyasi kararlara vesayet gibi bir olguyla karşılaşırız ki bunu daha önce çok yaşadık. Bu noktada son olayı bir tür “ikinci Uludere olayı” diye adlandırıyorum. Biliyorsunuz, hükümet diyalog yoluyla çözüme ağırlık verdiği konsept bir süre önce bir kenara bırakıp yerine güvenlik tedbirleri ağırlıklı bir konsepte geçiş yapmıştı. İşte bu son olayla bu yeni konseptin sonucu açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bu son yaşanan olayın olumlu bir etkisinin olacağı kanısındayım. Yapılanın yanlış olduğu görülmüştür ve yanlıştan dönülecektir.

Teşkilatın bir şekilde bu olumsuz süreci aşacağına inandığını söyleyen Öneş açıklamalarını şu sözlerle tamamladı; 'Polis, jandarma, MİT ve askeri istihbarat gibi yapıların karşılıklı güvensizliği tarihsel bir süreçle ortaya çıktı ve bugün de varlığını sürdürüyor. İlk defa vesayet sisteminin zayıflaması, kırılması ile karşı karşıyayız ama bitti diyemeyiz. Başbakan’ın tam güvendiği ilk MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dır. Bununla birlikte MİT ile siyasi iktidar arasında güven oluştu. Bu son yaşanan olay sanki emniyetle MİT arasındaki bir çekişmenin devam ettiği sonucu ortaya çıkartıyor. Aynı durumun diğer kurumlar arasında da sürdürdüğünü söyleyebiliriz.'
 

 

Kategoriler

Güncel Türkiye Gündem