Vartan Estukyan yazdı: Bayraksız eşitlik istiyoruz

‘Bu Türk bayrağının bizim evimizde ne işi var?’ diye sordum. 6-7 Eylül’de yaşananlarla da tanışmam bu vesileyle oldu.

VARTAN ESTUKYAN
estukyan@gmail.com

Talihsiz bir coğrafyada yaşıyoruz hiç şüphesiz. Bizans’tan Osmanlı İmparatorluğu’na, Cumhuriyet’in ilanından günümüze dek pek çok acıya sahne olmuş bu topraklarda doğmak hepimiz için bir yönüyle lanet niteliği taşıyor tabiri caizse. Yaşanan acıları hatırlatmak, kuşaktan kuşağa anlatmak hepimizin boynunun borcu. Bugün, bu acılardan birinin 58. yıldönümü.

6-7 Eylül 1955’te yaşananları hepimiz az çok biliyoruz. Bir MİT ajanının Londra’daki bir toplantıda kamuoyuna karşı eli ayağı bağlandı, Türkiye’ye ilettiği bir mesajla yardım istedi, dönemin hükümetine yakın gazetelerden biri yaptığı haberle on binleri sokağa döktü ve ülkeyi başarılı bir şekilde kışkırttı. ‘Hassas vatandaşların’ nasıl galeyana geldiğini söylemeye gerek yok elbette.

Evlerde Türk bayrağı

Ergenlik dönemimin sonlarına doğru, “Bu Türk bayrağının bizim evimizde ne işi var?” diye sordum. 6-7 Eylül’de yaşananlarla da tanışmam bu vesileyle oldu. Türkçeyi okula gitmeden önce bilmeyen, aile bireylerinin birbiriyle her daim Ermenice konuştuğu bir evde Türk bayrağı bulunması abes değil miydi? “O günden sonra neredeyse tüm gayrimüslimler ‘Ya bir kez daha tekrarlanırsa’ diye endişe duyduklarından evlerine bayrak aldılar” demişti annem. Bir yandan bu korkuya hak verirken, öte tarafta bizi bu hale getirenleri düşünüp öfkeleniyorum. Çünkü o dönem Beyoğlu’nda veya Tatavla’da (şimdiki Kurtuluş) yağmalanmayan ev ve dükkânlar, astıkları Türk bayrağıyla paçayı kurtarmışlar.

Rahatsızım. Evimde Türk bayrağı bulundurmaktan rahatsızım. Bu ülkede beni koruyan ‘şey’in Türk bayrağı olmasından memnuniyet duymamı beklemeyin benden. Bu ülkede beni herhangi bir ‘şey’in korumasından da rahatsızım. Ben bir Ermeni olarak, bir öteki Rum, bir başkası Yahudi, bu ülkede yaşamayı en az siz Türkler kadar hak ediyoruz. Bu ülkenin ekmeğini yiyor, üstelik de artık hoşumuza gitmeyen şeyleri yüksek sesle eleştiriyoruz; çünkü biz bu ülkenin ekmeğini beleşe yemiyoruz. Biz de sizin gibi 1 liraya alıyoruz o ekmeği, emeğimizle, çalışarak. Neden biz gayrimüslimler bu ülkede Türk bayrağıyla korunmaya ihtiyaç duyuyoruz? Ben bayrağın sağladığı güveni istemiyorum. Çünkü güvenin bayraklarla sağlanmadığı bir hayat, her halükarda daha güvenilirdir.

Azınlığın mı, yoksa çoğunluğun mu sorunu?

Bir diğer kabak tadı veren konu ise, yaşananları bugüne dek hep mağduriyet çekenlerin anlatması. Ermenilerin nüfusu 60 bin, Rumlarınki 2 bin, Yahudilerinki ise 20 bin. Süryaniler, Bulgarlar, Keldaniler de var. Ülke nüfusunun yüzde birini dahi oluşturmayan gayrimüslimlerin, yaşadıkları acı olayları topluma duyurmaktan duyduğu usancı az çok biliyorum. Artık biz, faillerin konuşmasını, çoğunluğun bu olayları kabul etmesini istiyoruz. 6-7 Eylül döneminde rol oynayan isimlerden orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, 2005 yılında yaptığı bir konuşmada, “Elbette 6-7 Eylül bir Özel Harp Operasyonu’ydu, başarıyla da sonuçlandı” dedi. Bunu söylerken hiç utanmadı zat-ı muhterem. Biz, bunları söyleyecek, ama söylerken başını öne eğerek, duyduğu mahcubiyeti, üzüntüyü paylaşacak Türkleri görmek istiyoruz televizyon karşısında. Yoksa mesele ailelerimizin çektiği acıları sizinle paylaşmak değil. Bu, biz azınlıkta olanların değil, siz çoğunlukta olanların kabul etmeniz gereken bir sorun. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok” demeden önce kendinize bir sorun, ‘acaba neden?’ Rum’u kahpe, Ermeni’yi piç, Yahudi’yi hırsız, Kürt’ü terörist diye aşağıladığınız için olabilir mi acaba? Bir düşünün abiler, sahi, neden Türk’ün Türk'ten başka dostu yok. 

Kategoriler

Güncel Azınlıklar