Türkiye’de azınlık olmanın ‘tez hali’

‘Nefret söyleminin gayrimüslim azınlıklar üzerindeki etkisi: Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar’ başlıklı tezini yazdığı süreç içerisinde Melek Tunç, kendi deyimiyle bir aydınlanma yaşadı, bu değişimi çevresindeki arkadaşlarını da etkiledi

ÖZGÜN ÇAĞLAR
ozguncaglar1@gmail.com

Melek Tunç’un, bu yıl İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri bölümünden mezun olması için bir tez yazması gerekiyordu. Birçok arkadaşının yaptığı gibi gazeteleri tarayıp söylem analizi yapmak yerine zorlu yolu seçip derinlemesine mülakatlar yapan Tunç’un tezi, Türkiye’deki azınlıklar üzerine. ‘Nefret söyleminin gayrimüslim azınlıklar üzerindeki etkisi: Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar’  başlıklı tezini yazdığı süreç içerisinde Tunç, kendi deyimiyle bir aydınlanma yaşadı, bu değişimi çevresindeki arkadaşlarını da etkiledi. Tez sürecinde yaşadıklarını Tunç’tan dinledik:

“Benim gibi tez yazması gereken 80 öğrenci içerisinde derinlemesine mülakat yöntemini seçen üç öğrenciden biri oldum.İşimin insanla ilgili olup, sıkıcı olmamasını istediğim için bu  yöntemi seçtim. Önce, trans bireylerin son 30 yıl içerisinde hayatlarının nasıl değiştiği üzerine bir tez hazırlamayı düşündüm ama bu konuda konuşacak pek kimse bulamayacağımı söyleyen bir trans arkadaşımı dinledikten sonra ilgimi çeken bir diğer konu olan Türkiye’deki azınlıklar üzerine çalışmaya karar verdim.

Azınlıklar, ilgi alanıma Yahya Koçoğlu’nun 90’larda yazdığı ‘Azınlık Gençleri Anlatıyor’ ve ‘Hatırlıyorum’ kitaplarını okuduktan sonra girmişti. Bu kitaplarda, içine kapanık azınlık mensubu bireylerin hikâyelerini okudum, günümüzdeki azınlık mensubu bireylerin, hafızamdaki bu tiplerden farklı olup olmadıklarını ve nefret söyleminin bu insanları nasıl etkilediğini araştırmak istedim.

Üniversiteye gelene kadar hiçbir azınlık mensubu tanımıyordum. Bilgi Üniversitesi’nde farklı azınlıklara mensup insanlarla tanıştım, arkadaş oldum. Tezim için konuşacak insanlar bulma konusunda önce bu arkadaşlarıma danıştım ama olumlu geri dönüşler alamadım. Sonunda, hocalarımın yardımı ve kendi imkânlarımla toplam 15 Ermeni, Rum ve Yahudi ile mülakat yapmayı başardım.

Arşivde kalacak

İlk başta başka azınlıklara mensup insanlarla da konuşmayı düşündüm ama hocalarımın yol göstermesiyle, Lozan Anlaşması’nda kabul edilmiş üç büyük azınlığı seçerek tezime ‘Nefret söyleminin gayrimüslim azınlıklar üzerindeki etkisi: Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar’ başlığını verdim. Yüz yüze görüştüğüm kişileri araştırmanın sadece Bilgi Üniversitesi arşivinde kalacağına dair söz verdikten sonra ikna edebildim.

İçimde kendimi bildim bileli azınlıklara dair hep bir ‘acaba?’ vardı. Dersaneye gittiğim dönemde ‘Ermeniler bize bunları bunları yaptı’ diye ders anlatan inanılmaz milliyetçi bir hocam vardı mesela. İnsancıl olarak düşünüyorsun ve diyorsun ki: ‘Hayır, Ermeniler bunları yapmış olamaz, insan kendi komşusuna hiç böyle yapar mı?’ Ben her zaman çıkıntılığımla ön planda olan biriydim zaten, o zaman çok bilgi sahibi olmamama rağmen ‘Hocam, insanları kimliklerine göre ayırıp böyle şeyler anlatmak doğru mu?’ diye soruyordum, hocam ise bana ‘Daha yolun başındasın, zamanla öğreneceksin anlattıklarımı’ diyordu.

‘Üzerine gidiyorum’

İlk olarak, okuduğum kitaplardan öğrendiğim içine kapanık azınlık mensubu tipinin, şimdiki azınlık mensuplarından farklı olduğunu gördüm. Bu duruma en çok genç gayrimüslimlerle konuşurken rastladım. Büyüklerinin aksine cemaatle aralarında pek bağ bulunmayan gençler, kendilerini daha rahat ifade ediyorlardı. Cemaate bağlı insanların, biraz daha içe kapalı olma durumu vardı, ‘Şunu dersem ne olur, cemaat ne der, dışlanır mıyım?’ endişesi taşıyorlardı. Galatasaray Üniversitesi’nde okuyan, diğer Ermenilerden farklı olduğunu düşündüğüm bir gencin bana söylediği şu sözü çok iyi hatırlıyorum: ‘Eğer o korku furyasının içinde kaybolsaydım, annem gibi çok sinmiş bir Ermeni olurdum; annem gibi ya korkup sinecektim ya da üzerine gidecektim, ben üzerine gidiyorum.’

Dışarıda ‘Mama’ (Anne) dediği için ağzına vurulan azınlık çocuklarından şimdiki azınlık çocuklarına gelindi. Ben bu durumun, AKP hükümetinin gelişiyle bağlantılı olduğunu insanlardan dinledim. Görüştüğüm insanların yarısından çoğu, AKP’den sonra ülkede yaşamaktan memnun olduklarını, kendilerini daha rahat ifade edebildiklerini, zamanında gasp edilen haklarının tam olmasa da geri verilmeye başlandığını ve bu durumun kendilerini biraz daha açık ve rahat olmaya ittiğini söylediler.

Azınlıklar ile medya ilişkisi konusuna gelince, medya mı halka azınlıklara dair korku aşılıyor, yoksa halkta var olan bir şeyi mi ortaya çıkarıyor diye düşündüm. Ama sanırım var olan bir şey bu, nefret zaten var. Yahudilerin üzerine yapışmış ‘cimri’ etiketine dair yaşadığım şöyle bir olay var. Bir Yahudi gençle kafede görüşmüştüm. Görüştüğüm çocuk bu ‘cimri’ etiketinin çok etkisinde kalmış olacak ki, hesap gelince hemen atladı ve ‘Hesabı ben ödeyeceğim, bir de Yahudiler cimri olur derler’ dedi ve güldü.

Ermeniler daha açık

Konuştuğum azınlıklar arasında genel olarak şöyle farklılıklar tespit ettim. En çok sıkıntıyı Ermeniler çekiyor, Yahudiler biraz daha kapalı ve Rumlar ise ‘Zaten bize olan oldu, 2000 kişi kalmışız, yarımızdan çoğu yaşlı’ diye düşünüyor. Ayrıca Ermeniler, HrantDink’in ölümüyle kabuklarını kırdıklarını söylediler. Dink’in arkasında duran o büyük kalabalıklar kendilerini o kadar cesaretlendirmiş ki, ‘Kürt, Türk - hepsi bizim dostumuz, varız ve artık varlığımızı kabul ettiler’ diye düşünmüşler.

Tezimi yazdığım süreç içerisinde ve sonrasında öğrendiklerimi, şahit olduklarımı arkadaşlarımla paylaştığımda ise farklı farklı tepkiler aldım. Aşırı milliyetçi arkadaşlarım, beni bile nefret söylemine maruz bıraktı. Bir şey konuşurken, ‘Bırak onu ya, o artık Yahudilerin tarafında’ diyerek espri yapmaya çalışanlar bile oldu. Bu türden arkadaşlarımla görüşmeyi kestim bir süre sonra. Bu arkadaşlarımın yanı sıra azınlıklardan bahsettiğimde, ‘Onlara zaten Lozan’da hakları verilmiş, daha ne istiyorlar; ne nefreti, araştırılacak ne var ki?’ diyen arkadaşlarım da oldu.

Ortalama insanlar dediğim bazı arkadaşlarım ise çoğu şeyi benden öğrendi, anlattığım hikâyelerin ardından ‘Melek ciddi misin ya, öyle miymiş!’ dediler. Azınlıklardan ve nefret söyleminden ayrı ayrı haberdar olan arkadaşlarım benimle birlikte bir farkındalık yaşadılar. Hocalı Katliamı sırasında metrolardakibilboard’larda bir sürü ‘Ermeni yalanı’ falan gibi laflar geçiyordu, hiç mi fark etmediniz?’ dediğimde ‘Hiç fark etmedim’ diyorlardı mesela. Ama tezden sonra onların da bakış açısı değişti, bir yerlerde bir şey gördüklerinde artık hemen dikkat edip ‘Bak Melek burada da bir ötekileştirme var, ne kadar korkunç değil mi?’ diyorlar. Keşke biraz daha okusalar, keşke biraz daha merak etseler. Azınlık mensubu arkadaşlarım ise ‘Anlatmışlar ama daha beterleri da var çevremde, bunlar ne ki?’ dediler.”

‘Tez yazarken değiştim’

Tez yazma sürecim beni değiştirdi; Rum, Ermeni ve Yahudi cemaatlerinden birçok insanla tanıştım, onları deneyimlerini bana çok şey kattı ve aydınlandım denebilir.

Tezimi bitirdikten sonra yaptığım sunumdan sonra bazı hocalarım objektif olmadığımı söyledi. Buna bir anlam veremedim. Zaten objektif olamazdım. Çünkü bu insanlar bu acıları yaşadı, nasıl duygusal olmayabilirdim ki? 6-7 Eylül’ü, annelerini babalarını kaybetmelerini, Varlık Vergisi’ni o insanlar unutamazlar, ben onların anlattıklarından nasıletkilenmeyebilirim ki? Varlık Vergisi sırasında bir adamın parası yok diye altından uyuduğu yatağı alınmış, düşünün. Tezimi, eklemelerle geliştirip ileride kitap haline getirmeyi düşünüyorum.

Kategoriler

Güncel Azınlıklar