Fotoğraftaki eczane bir gayrimüslime ait değil. Dolayısıyla, hiç zarar görmeden kalmış. Sağdaki dükkân ise o kadar şanslı olamamış. Vitrini, kapısı çerçevesi yerle bir edilmiş; bir mezar boşluğu gibi karanlık, öylece bekliyor. Sahibi, Vartan adında bir Ermeni. Kim bilir nerede, hangi korkuların pençesinde
Bu haftaki Agos’un başyazısı:
Fotoğraftaki eczane bir gayrimüslime ait değil. Dolayısıyla, hiç zarar görmeden kalmış. Sağdaki dükkân ise o kadar şanslı olamamış. Vitrini, kapısı çerçevesi yerle bir edilmiş; bir mezar boşluğu gibi karanlık, öylece bekliyor. Sahibi, Vartan adında bir Ermeni. Kim bilir nerede, hangi korkuların pençesinde.
Tarih, 7 Eylül 1955. Binlerce insanın İstanbul’da gayrimüslimlere ait ev, işyeri, okul ve kiliselere saldırdığı, insanların öldüğü, kadınlara tecavüz edildiği o utanç gecesinin sabahı.
Fotoğraf konuşuyor. Harap edilen bir Ermeni dükkânının yanında, tertemiz ‘Türk’ dükkânı. Cumhuriyet tarihinin sessiz bir özeti.
O günden bu yana çok şey değişti, ama bazı şeyler hiç değişmedi. Devlet katmanlarında ve toplumun geniş kesimlerinde gayrimüslimlere karşı hisler ve onlardan duyulan korku baki. Bu korku, türlü kötü muameleye vesile. Arka sayfamızda söyleştiğimiz Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen’in dediği gibi, eşit vatandaşlık hep sözde kalıyor.
6-7 Eylül olayları, gayrimüslimleri, kendi öz topraklarında sürgüne savurmuştu. Sürgün hâlâ devam ediyorama bu halin artık sona ermesi gerekiyor. Demokrasi, eşitlik, insan hakları idealleri, bu yüzden ekmek kadar, su kadar hayati.