Akkuyu’da kurulacak olan santral, genel riskleri dışında, o yöredeki deniz ekosistemine ve Göksu Deltası’na çok ciddi zarar verecek olması ve bölgenin 1. derece deprem bölgesi olması sebebiyle ciddi endişeleri beraberinde getiriyor...
CEREN SOLAK*
Mersin Akkuyu’da kurulacak nükleer santral için hazırlanan ÇED raporu şekil ve içerik yönünden eksiklikler olduğu gerekçesi ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından geri gönderildi. ÇED raporunu hazırlayan, aynı zamanda santrali kuracak olan, Rus Rosatom şirketi raporun revize edilmesi için 15 Ağustos’a kadar ek müddet istemişti, süreç hâlâ devam ediyor. Akkuyu’da kurulacak olan santral, genel riskleri dışında, o yöredeki deniz ekosistemine ve Göksu Deltası’na çok ciddi zarar verecek olması ve bölgenin 1. derece deprem bölgesi olması sebebiyle ciddi endişeleri beraberinde getiriyor.
En zor soru
Bir çevre mühendisi olarak öğrencilik yıllarımdan bu yana en çok karşılaştığım sorulardan biri “nükleer santrallere karşı mısın değil misin” olagelmiştir. Bir refleks olarak zihnimizden hiç düşünmeden “karşıyım” cevabı geçse de enerji dünyasının içine girince durum farklılaşıyor. Konu nükleer santral olunca iki farklı şapka takıp düşünmek gerekiyor. Çevreci bir perspektifle,etkileri yıllar sonra bile hâlâ hissedilen faciaları ve nükleer atıkların depolanması ile ilgili ciddi sorunları düşündüğünüz vakit, nükleer santrallerden uzak durulması gerektiği ortaya çıkıyor.
Bir enerji yöneticisi bakış açısıyla durum farklılaşıyor. Nükleer enerji herhangi bir kaza ya da sızıntı olmadığı ve atıkları usulüne uygun bir şekilde bertaraf edildiği sürece güvenilir, temiz ve doğaya zarar vermeyen bir enerji türü, seragazı salımı yok vegüçlü bir enerji kaynağı. Uranyum ile elde edeceğiniz enerji, aynı miktarda kömür ya da doğal gaz ile elde edeceğiniz enerjinin 2-3 milyon katına eşdeğer. Tek bir Uranyum topağı 480 m3 doğal gazın, 807 kg kömürün sahip olduğu enerjiye sahip. Bir mühendis olarak bu rakamları göz ardı etmek mümkün değil. Kişisel gözlemim ve kanaatim yenilenebilir enerji kapsamında teşvik edilen ve desteklenen hidroelektrik santrallerin, nükleer santrallerden çok daha zararlı olduğu yönünde.
Sabıkası var
Tüketimin her geçen gün hızla arttığı, herkesin akıllı cep telefonu, tableti ve bilgisayarı olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Yaşam şeklimizden ödün vermediğimiz sürece enerji talebi, arzdan hep daha fazla olacak. Bu enerjinin tamamının yenilenebilir enerji ile elde edilmesine daha uzun yıllar var ve bu açıdan nükleer enerji kaçınılmaz gibi duruyor.
Diğer yandan nükleer enerjinin sabıkalı olduğu malum, sebebi ise insan faktörü… Çernobil faciası, bütün güvenlik önlemleri ihmal edilerek, yetkililer ve uzman mühendisler olmadığı halde ısrarla yapılmaya devam eden bir test yüzünden meydana geliyor… Yakın tarihte yaşanan ve sürmekte olan Fukuşimafaciası ise 1. nesil yani ilk teknoloji ile kurulan nükleer santrallerden. Deprem öncesinde birçok defa hem sözlü hem de yazılı uyarı aldığı halde Fukuşima santralinde herhangi bir işlem yapılmıyor. 9 şiddetindeki depreme dayanmasına rağmen tsunaminin elektrik sistemini yok etmesi sonucu devre dışı kalan soğutucular yüzünden reaktör aşırı ısınıp patlıyor. Depremden bir yıl sonra TEPCO, santrali işleten şirket, facianın gerekli önlemler alınmadığı için yaşandığını kabul ediyor. Bir başka deyişle, yaşanan felaketlerden nükleer santralleri sorumlu tutmak, trafik kurallarına uymayıp insan ölümüne sebep olan sürücüler yüzünden arabalara karşı çıkmaya benziyor.
Bir, iki, üç…
Türkiye’de nükleerin Nükleer güç santrallerinden çıkan atıklar yüzyıllar boyunca aktif kaldığı için nükleer enerji santrali kazaları çevre ve kamu sağlığı bakımından en yıkıcı tehditler arasında. |
Bugün kurulan nükleer santraller ‘üçüncü nesil’ olarak adlandırılıyor ve gelişen teknoloji ile birlikte çok ciddi güvenlik önlemleri çerçevesinde tasarlanıyor, ülkemizin enerjideki dışa bağımlılığını azaltmak ve cari açığı kapatmak adına etkili bir yöntem olabilir.Fakat söz konusu Türkiye olunca bu kadar iyimser düşünmek zarar verici olacaktır. Türkiye’de kurulacak bir nükleer santralin işletenlerin zihniyetinin, kamu yönetimindeki genel vurdumduymazlıktan nasibini alacağını öngörebiliriz. Yaptırımların uygulanmayacağını, denetimlerin düzgün ve yeterli yapılmayacağını, özellikle nükleer atıkların düzgün bir şekilde bertaraf edilmeyeceğini... Üstüne üstlük daha bir tane nükleer santral bile kurulup devreye alınmamış, işleyişi ve etkileri gözlemlenmemişken, ikinci, hatta üçüncü nükleer santralin ihalelerinin gerçekleştirilmesi çok tehlikeli. Birçok açıdan nükleer teknolojideki gelişmeleri heyecanla takip etsem de özellikle Türkiye’de nükleer enerjiye hâlâ karşı durmak gerekiyor.
Türkiye’nin nükleer enerjiyi konusunda güvenlik sorunu doğuracak zorluklar üç başlıkta özetlenebilir:
- Yetersiz insan kaynağı
Türkiye geniş ölçekli bir nükleer enerji kapasitesini yönetebilecek deneyime sahip değildir. Özellikle güvenlikle ilgili sorunlar açısından, ne düzenleyici fonksiyonları etkin bir şekilde yönetecek ne de Akkuyu projesi için güvenlik ve güvenlik analizini üstlenebilecek insan kaynağı bulunmaktadır.
- Yasal düzenleme ve denetimde eksiklik
Türkiye’de santralleri ve güvenlik uygulamalarını etkin bir şekilde denetleyecek yasal çerçeve bulunmamaktadır. Ayrıca, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) tarafından çıkarılan en son güvenlik standartları hâlâ ülke mevzuatına eklenerek güncelleme aşamasında bulunmaktadır. Öte yandan, enerji alanındaki kamu idarecileri, düzenleyici kurum, geliştiriciler ve işletmecilerin denetim ve güvenlik kültürüne sahip olması gerekir, bu durum Türkiye için özellikle bir sorun olarak ortadadır.
- Teknolojik belirsizlik
Akkuyu için seçilen reaktör modeli olan VVER-1200, üçüncü nesil teknolojisi olup dünyanın mevcut reaktör filosundan daha güvenli olduğu düşünülüyor ancak çalışır durumda bir örnek bulunmadığı için bu kanıtlanmış bir durum değil ve tasarımı, inşaatı, hizmete sunulması, hizmetten çıkarılmasına ilişkin tatmin edici bir bilgi ortada yoktur.
Nükleerin avantajları
· Kullanılan yakıt miktarına karşılık elde edilen enerji miktarı oranı en fazla olan enerji türü.
· Kava kirliliğine, yer seviyesinde ozon oluşumuna ve asit yağmurlarına sebep olmaz.
· Sera gazı salımı ve dolayısıyla küresel ısınmaya katkısı yok.
· Güvenilir bir enerji kaynağı, işletme maliyeti düşük.
· Santralleri uzun ömürlü.
· Gelişen teknoloji ile birlikte daha da güvenli.
· Nükleer atıklar geri dönüşümlü.
Dezavantajları
· Uzman ve yetkin personel gereksinimi var.
· Kaza ve radyoaktif sızıntılar sonucu felaketler oluşabilir.
· Nükleer atıkların bertaraf edilmesi sorunlu.
· Kurulum maliyeti yüksek.
· Terörizm faaliyetleri için hedef oluşturma riski var.
· Nükleer atıkların nakliyesiyle ilgili tehlikeler var.
· Santrali işleten şirketlerin üzerinde ciddi yaptırımlar yok.
*Çevre Mühendisi ve Enerji Yöneticisi