“Sadece itiraz değil alternatif de üretiyoruz”

‘Taksim Meydanı’nı yayalaştırma projesi’ olarak adlandırılan proje için yasal zemin hazırlandı. Bu proje doğrultusunda meydan trafiği yer altına alınacak ve bir zamanlar Gezi Parkının yerinde bulunan Topçu Kışlası yeniden inşa edilecek. Uzmanlar, bu proje tamamlandığında Türkiye’nin en önemli meydanı olan Taksim Meydanı’na çıkmanın neredeyse imkânsızlaşacağını ve bu projenin yarardan çok zarar doğuracağını söylüyor.

Röportaj: Zeynep Ekim Elbaşı

Bu projeye karşı çıkan Taksim Platformu,  geçen günlerde Taksim Gezi Parkı’nda bir açık kürsü kurarak gelişmeleri protesto etti ve internet üzerinden bir imza kampanyası başlattı. Ardından Akademisyen, mimar, şehir ve bölge plancısı, kentsel tasarımcı, sanatçı, yazar, sivil toplum gönüllülerinden 200’ün üzerinde isim, Taksim Gezi Parkı ve Topçu Kışlası’nın yok edilmesine karşı, İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıkları'nı Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü'ne parkın bir kültür varlığı olarak korunması için tescil başvurusu yaptı. Mimar ve Şehir Planlamacısı Korhan Gümüş’le bu proje hakkında bir söyleşi yaptık.

  • Projenin ortaya çıkışı, geliştirilmesi ve karar sürecini değerlendirebilir misiniz? Sizce bu şekilde önemli bir kamusal alan düzenlemesinde ne gibi aşamalardan geçilmeli?

Korhan Gümüş - Birçok konu siyasal sistemin işleyişi hakkında bilgi verir, ama Taksim’in bu açıdan müstesna bir yeri var. Bir kere Türkiye’de kararların nasıl verildiğini gösteriyor.  Kararların merkezileşmesi yanında devletin sivil toplumla ilişkisi, kamu zekâsının fragmante olması ve teknokratik bir şiddet ile yaratıcı düşünceye kapatılması, uzmanlık kurumlarının çökmesi, kamusal alanın öznesinin olmaması gibi sistemin nasıl işlediğine dair önemli bir bilgi veriyor. Eğer Türkiye’de sağlık, eğitim, kültür vs. ne olursa olsun, kamu projeleri de böyle geliştiriliyorsa, kararlar eğer böyle alınıyorsa ki öyle gözüküyor, vay halimize!

Siyasal otorite önce karar alıyor, sonra bu karara göre proje geliştiriliyor.  Karar süreci tamamlandığında sıra fikir geliştirmeye geliyor. Karar araştırma yapılmadan, bilgi üretimi gerçekleşmeden alınıyor. Siyasetçiler gözleri kapalı karar veriyorlar. Tasarımcılar, plancılar karara göre fikir üretiyorlar. Bir kamusal alana böyle bir müdahale olsa olsa otoriter rejimlerde görülebilir. Bir düşünün: Kültür Bakanı çıksın, bir kamusal alana yapılacak heykelin nasıl olacağına, sinemalarda gösterilecek filmin senaryosuna karar versin. Bu tür bir yönetim anlayışının dünyada artık örneği kaldı mı? Bunun 1930’larda kışlayı yıkan otoriter zihniyetten ne farkı var?

  • Taksim Meydanı bu proje uygulanırsa günlük yaşamımıza ne gibi etkileri olacak?


Sistem böyle kurgulanınca elbette ortaya çıkan sonuç da bir felaket oluyor: Bu proje uygulanırsa Taksim Meydanı dalış tünelleri, beton istinat duvarları, taklit kışla yapısı ile bir ucubeye dönüşecek. Gözünüzde şöyle bir canlandırın: Gümüşsuyu Caddesi’nde Alman Konsolosluğu’nun önünden itibaren derin bir yarık açılacak. Beton kazıklar çakılacak. İnsanlar bir kaldırımdan diğerine geçemeyecekler. Caddeler yok edilecek: 7 ayrı noktada uzunluğu 70-80 metreyi bulan dalış rampaları inşa edilecek. Bir uçurumun dibinde yürüyecekler.  Gezi yok olacak, betonlaşacak. Ağaçlar kesilecek. Böylece meydanın bağlantıları, kolları, bacakları kesilecek... Meydan girişleri tıkaca dönüşecek. Yayalaştırma adı altında meydan yayalara kapatılacak. İnsanlar meydana ulaşmak için daralan kaldırımlara sıkışacaklar. Meydan şenlik, tören, kutlama veya gösteri için kullanılamayacak. Kullanılırsa can güvenliği tehlikesi yaşanacak. Meydan insansızlaşacak. Gezi betonlaşacak: Gezi'nin içindeki ağaçlar kesilecek, kışlanın bir taklidi yapılacak. Meydana araçlarla gelen insanlar tünellere girecek ve tıpkı bir otoyol kavşağında olduğu gibi şehirle bir ilişkileri olmadan tabelaları izleyerek yönlerini bulmaya çalışacaklar. Tünellerden çıktıklarında meydandan uzaklaşmış olacaklar. Meydana geldiklerini dahi fark etmeyecekler. Meydanın altında ve üstünde daha büyük bir trafik karmaşası yaşanacak. Ayrıca meydandaki servis yolları da dur kalk nedeniyle tıkanacak. Nereden baksanız kentin kaynakları israf edilecek, en güzel caddeleri yok edilecek.

Belediyenin sitesinde gördüğümüz canlandırmalar sanki münasebetsiz bir şaka gibi ama bu işle uğraşanlar ne yaptıklarının farkında bile değiller. Fikir üretiminin bağımlı olmasının kamusal işleyişte nelere yol açtığını görmek için bu proje önemli bir gösterge.

  • Peki, bu tip dönüşümlerde iyi örnekler nelerdir? Dünyada buna benzer projeler nasıl sonuçlanıyor?

Korhan Gümüş - İlle de Avrupa’dan örnek vermek gerekmiyor. Kahire’de El-Ezher bölgesinde, Ağa Han Vakfı’nın yürüttüğü proje kentin içindeki yeşil alan için bence iyi bir örnek. Burada ne yapıldı? Önce vakfın kolaylaştırıcılığında ve katılımla bir yönetim planı hazırlandı. Sonra proje hizmeti alındı. Proje tartışılıp geliştirildikten sonra uygulama kararı verildi. Sonra da yönetimi için misyon odaklı bir yapı oluşturuldu. Çünkü koskoca bir rekreasyon ve kültür alanını Park ve Bahçeler Müdürlüğü yönetemez.  Zaten siyasal otorite katılım ve müzakere olmadan nasıl karar verebilir? Bir kamusal alana müdahale için önce bir ihtiyacın belirlenmiş olması gerekir. İnsanların bu alanı nasıl kullanacağı, ticari kullanımların dışındaki etkinliklerin nasıl özendirileceği, burada nelerin gerçekleşeceği saptanır. Örneğin yaya bölgesi olan İstiklal Caddesi ile Nişantaşı arasında yer alan ve üzerinde tiyatroların, sergi alanlarının, çok amaçlı salonların olduğu yaya bölgesinin canlandırılması mı hedefleniyor? Yalnızca ulaşımı düzenlemek, inşaat yapmak, çöpleri toplamak, güvenliği sağlamak yetmez. Kamusal alanların yönetimi bu işlevlerden ibaret değildir. Çünkü bir kamusal alan, bir meydan, bir park yalnızca yer döşemelerinden, asfalttan, bitkilerden ibaret değildir. Kamusal alanlar, meydanlar insanlar için tasarlanır.

‘Sorumluluk paylaşılmalı, katılım sağlanmalıydı’

Korhan Gümüş - Örneğin bu alanda belli günlerde konserler verilecekse, sergiler açılacaksa yöneticiler bunları düzenleyecek kuruluşlara danışırlar. Hatta danışmakla da kalmazlar, yönetim planı içinde sorumluluk verirler. Burada yer alan doğal ve kültürel mirasın nasıl korunacağına dair fikirler de katılımla oluşturulur. Sorunlar araştırılır, çözümler geliştirilir. Program geliştirme işi katılım gerektiren yaratıcı bir iştir. Eğer bu bölge bir rekreasyon ve kültür alanı ise, kullanım performansının nasıl geliştirileceği şeffaf bir biçimde müzakere edilir. Çünkü kamu yönetimlerinin kamusal sorumlulukları vardır, kendi evlerine mobilya alır gibi kamusal alanlara ne yapılacağına karar veremezler. Program geliştirildikten, ihtiyaçlar belirlendikten sonra sıra yapılacak işleri tanımlamaya, yani proje aşamasına gelir. Program ile proje birbiriyle ilişkili ama türdeş işler değildir. Bir tarafta program bulunur, diğer tarafta proje, yani fikir üretimi. Aynı program için çok farklı çözümler olabilir. Çünkü tasarım öznel bir iştir, yaratıcı bir uğraştır, açık uçlu olması gerekir. Dolayısı ile plan önceden bu yaratıcı sürecin nasıl olacağını belirleyemez. Belirlerse projeyi de, programı da daha yaratıcı bir süreç yaşanmadan, katılım gerçekleşmeden kapatmış olur.

  • Toplumsal olarak buna nasıl karşı durulabilir?

Korhan Gümüş - Geçmişte burası Opera ve Cami simgeleri ile bir çekişme konusu haline geldi, meydana yapılacak müdahalenin demokratikleştirilmesi ve yaratıcılığa açılması bu nedenle mümkün olmuyor. Kentle ilgili konular merkezi siyasete kilitlendiği için Taksim meselesinin çözümü siyasal açıdan çok önemli. Belki Türkiye’deki bir çok sorunun çözümü bu zihniyetin değişmesinden geçiyor.

Bu tepeden inmeci zihniyete karşı durmak, aynı zamanda kamusal sistemin işleyişini demokratikleştirmekle eş anlamlı. Karşı duruşun yalnızca protesto ile gerçekleşmesi yeterli değil. Örnekler gösterilerek, burada yaşayan ve burayı kullanan halk bilgilendirilerek müzakere alanının genişletilmesi ve kent yönetiminin görevini yapmaya zorlanması gerekli. Burada yalnızca bir mimari veya estetik bir sorun değil, bir yönetim krizi var. Taksim’in, Gezi’nin yalnızca Koruma Kurulu’nun, Belediye’nin aldığı kararlarla yönetilebileceğini zannediyorsak, yanılıyoruz. Önce bir yönetim planı hazırlanması, bütün alanın yalnızca ulaşılabilir ve güvenli olması değil, kullanılabilir olması da önemli. Bu amaçla kültür kuruluşlarını, STK’ları da bu alanın yönetimine ortak etme meselesi var. Yalnızca ticari işlevlerle kent gelişmez. Bu nedenle nasıl bir Taksim istediğimizi kent yönetimi ile tartışırken yanımıza kültür kuruluşlarını da almayı hedefliyoruz.

  • Taksim Platformu adı altında örgütlenildi.  Nasıl çalışıyor bu platform?


Korhan Gümüş - Platformun karma bir yapısı var. Bölgede yaşayan insanlardan, semt derneklerinden, kültür yönetimi ile ilgili uzmanlardan, mimarlardan oluşuyor.  Kısa zamanda gönüllü yapısı güçlü bir platforma dönüştü, binlerce insanın desteğini aldı. Platform kendi içinde iş bölümü de yaptı. Kimileri iletişim, bilgilendirme çalışmaları ile uğraşırken, kimileri de siyasetçileri ikna etmeye ve yönetim planı hazırlamak için ilgili kuruluşlarla işbirliğini geliştirmeye çalışıyor. Platform yalnızca itiraz temelinde çalışmıyor, alternatifinin nasıl olacağını da geniş bir katılımla müzakereye açmaya çalışıyor. Bu nedenle her türlü katkıya, katılıma açık. Agos’un değerli okuyucularını da bu platforma davet ediyoruz.

  • Gezi parkındaki ağaçların işaretlenmesi muallâkta kaldı. Bu konu hakkında yeni bir bilgiye ulaştınız mı?

Korhan Gümüş - Belediye biz yapmadık diyor. Ama muhtemelen proje çalışmalarını yapan özel kuruluş tarafından işaretlenmiş olabilir. Ağaçları kesmeyeceğiz bile diyebilirler, ama Belediye’nin tanıttığı projede yerinde beton bina var. Saksıya ekemeyeceklerine göre Gezi’nin içinde ağaç kalmayacak.

 

 

Kategoriler

Güncel Türkiye Gündem