AB’ye ortak olmanın farklı yolları

Lüksemburg’da bir araya gelen Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanları Türkiye ile ‘Bölgesel Politika’ faslının açılması konusunda anlaştı. Son yıllarda donma noktasına gelen müzakere süreci, AB ülkelerince Gezi Parkı direnişine yönelik eleştiriler sonrası iyice gerilmişti. Güncel gelişmeleri değerlendirdiğimiz Almanya ve Fransa’dan uzmanlar, Türkiye’nin önünde ‘stratejik ortaklık’ ya da ‘özel üyelik’ seçeneklerinin olacağı görüşünde.

FATİH GÖKHAN DİLER

fgdiler@agos.com.tr

Lüksemburg’da bir araya gelen Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanları Türkiye ile ‘Bölgesel Politika’ faslının açılması konusunda uzlaşmaya vardı. Faslın resmi olarak açılması ise Ekim ayında açıklanacak AB İlerleme Raporu’ndan sonraya bırakıldı.

Üç yıldır donma noktasına gelen müzakere sürecinin, açılması planlanan iki yeni fasılla beraber 2013’te tekrar canlanması ve artık endişe verici bir hal alan AB-Türkiye ilişkilerinin geleceğine dair yeni bir umut ışığı yakılması bekleniyordu. Nitekim Ocak ayında AB’nin iki direği Fransa ve Almanya’dan sırayla sürece dair olumlu sayılabilecek açıklamalar gelmişti. Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius ilişkilere ‘yeni bir itici güç’ kazandırmak istediklerini söylemiş, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ise “Her ne kadar bu konuya şüpheyle yaklaşsam da, üyelik müzakerelerinin devam etmesi konusunda hemfikirim” şeklinde bir demeç vermişti.

Ne yazık ki aradan geçen sürede gerek Euro bölgesinde yaşanan ekonomik kriz, artan işsizlik ve beraberinde gelen AB’nin ‘genişleme kapasitesiyle’ ilgili çekinceler, gerekse Türkiye’nin krizi nispeten daha az zararla atlatması, bölgede giderek artan nüfuzu ve hükümetin artan özgüveni ilişkilerin kısa ve orta vadede üyelik perspektifinden uzaklaşmasına neden oldu. Türkiye’de AB, AB’de ise Türkiye ile ilişkiler farklı açılardan sorgulanır hale geldi.

Yeni bir üyelik tanımı olacak

Böyle bir ortamda ülkede neredeyse sosyal ve siyasal tüm dinamikleri harekete geçiren Gezi Parkı direnişi ve hükümetin olaylara yaklaşımı, Türkiye’de kuvvetli bir kutuplaşmaya neden olduğu gibi AB ülkelerinde de bir tür ayrışmaya yol açmış durumda.

Gezi Parkı gündeminden hemen önce Friedrich Naumann Vakfı’nın düzenlediği ‘Türkiye Dış Politikası ve AB’ programı ile Brüksel’de Türkiye ile ilgilenen hemen herkesle görüşme imkânım olmuştu. Bu kez de  AB-Türkiye ilişkilerinin güncel gelişmeler eşliğinde geleceğini Almanya ve Fransa’dan siyasetçi, akademisyen ve gazetecilerle birlikte değerlendirdik. Ortaya çıkan sonuç: Gerek Türkiye’nin önemli bir enerji koridoru olması gerekse ülkenin AB için çok önemli bir pazar oluşturması, ilişkilerin uzun vadede ortaklık niyetiyle süreceği şeklinde. Her ne kadar sorunlu bir dönemden geçiliyor olsa da ilişkiler enerji, dış politika ve ekonomi ile ilgili çıkarlar üzerinden yeniden tanımlanacak bir ‘stratejik ortaklık’ ya da ‘özel üyelik’ noktasına ilerliyor.

Selçuk Gültaşlı (Zaman gazetesi Brüksel temsilcisi)

Birkaç çeşit üyelik ortaya çıkabilir

Üyelik perspektifinin kaybolduğu düşüncesini kuvvetli buluyorum ancak ‘an itibariyle’ bu tespit doğru. Küresel dengeler, Türkiye’deki gelişmeler ve Avrupa’daki sorunlar üyeliği yaklaştıracak ya da uzaklaştıracak. Ekonomisi hızla büyüyen, açıklarını demokratik bir anayasa ile gideren, Kürt sorununu çözen, azınlıkların haklarını anayasal güvencelerle koruyan, genç nüfusunu eğiten bir Türkiye’nin cazibesi hızla artacaktır.

Hıristiyan Demokratlar tarafından sık sık zikredilmesine rağmen imtiyazlı ortaklığın anlamı tam olarak bilinmiyor. Türkiye’nin bunu kabul etmesinin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Ancak son zamanlarda ortak üyelik gibi kavramlar telaffuz ediliyor. Tam üyelikten az, ortaklıktan fazla... Euro krizinden sonra AB’nin artık çok vitesli bir yapı olması kaçınılmaz, dolayısıyla önümüzdeki yıllarda bir kaç çeşit üyelik ortaya çıkabilir. Bu çerçevede Türkiye’nin üyeliğinin daha da kolaylaşacağını savunanlar var.

Serkan Tören (Almanya Federal Meclis üyesi, Hür Demokrat Parti)

Gezi seçim malzemesi değil, başlık açılması olumlu

Türkiye’den arkadaşlar Gezi Parkı ve fasılların açılmasıyla ilgili gündemin içi politika malzemesi olarak kullanıldığını düşünüyor ancak Merkel’in bu konudaki tutumu zaten belli, seçim için yapıldığına katılmıyorum. Nihayetinde 3 senedir durmuş olan müzakereler 22. faslın açılmasıyla yeniden hareketlenmiş oldu, olumlu bakmak lazım. Türkiye-AB ilişkileri ve Gezi olayları dikkat çekse de seçimlerden ayrı düşünülmesi gerekir. Almanya’da başka sorunlarımız var.

Bernard Guetta (Gazeteci, France Inter)

AB içinde kurulacak ‘Eurozone’ grubuna Türkiye dâhil olacaktır

AB siyasi bir duruş olarak baskıyı ve şiddeti kabul etmeyeceğini göstermeliydi, fakat Ekim ayındaki raporun sonucunda somut bir geri dönüş, kırılma olmayacak.

Gelecekte ne olacağını değerlendirirsek; AB’nin içinde kurulacak ‘eurozone’ sayesinde Türkiye’de dâhil aday ülkelerin AB’ye girmesi kolaylaşacak ve aday ülkelerin kabul edilme süreci daha hızlı ve kolay olacak. Böylece AB şimdiye kadar olduğundan çok daha etkili bir kurum haline gelecektir. Merkel’in dediği gibi aslında hepimiz aynı gemideyiz. Daha önceden bu kadar büyük Müslüman bir ülkeyi AB’de görmek istemeyen Merkel için bile ‘eurozone’ çözüm sürecini daha kolay hale getirecek.

Sevim Dağdelen (Almanya Federal Meclis üyesi, Sol Parti)

AB çıkar için Türkiye ile yola devam edecek

4 haftadır devam eden Gezi Parkı olaylarının karşısında böyle bir karar alınması AKP hükümetinin ayaklarına kırmızı halı sermek oluyor. AB ülkelerinin insan hakları, özgürlükler ve azınlık haklarını gözetmek yerine stratejik, ekonomik ve çıkarcı düşündüğünü gösteriyor. Müzakereler 72 milyonluk büyük bir pazar olan Türkiye’ye yakın olabilmek için devam ettiriliyor. Türkiye cezalandırılmış gibi görülüyor ama mükâfatlandırıldığını düşünüyorum, sendikacılar, gazeteciler, öğrenciler hapisteler, demokratikleşme yok, aksine gerileme var.

Marc Semo (Gazeteci, Liberation)

Fransa destek veriyor

Türkiye’de Gezi olaylarında uygulanan şiddet ve baskı tabii ki Fransa tarafından kabul edilemez bir durum. Ancak Fransa AB içinde eskisi kadar kuvvetli olmadığı ve Türkiye ile ilişkilerine zarar gelmesini istemediği için sessiz kaldı. AB üyesi olmak Türkiye demokrasisi ve ülkedeki demokrasi yanlıları için büyük öneme sahip ve bu yolda yaşanacak süreç AB ile AKP hükümeti arasındaki müzakerelerden çok daha önemli. Fransa da 22. faslın açılmasına destek veriyor. Çok önemli bir başlık ve çözülmesi elzem olan Kürt sorunuyla doğrudan bağlantılı.

Dr. Burak Copur (AB uzmanı, Duisburg Essen Üniversitesi)

Müzakere süreci sadece hükümetle yürütülemez, Gezi Parkı dikkate alınmalı

Avrupa'dan bakınca AKP hükümetinin AB perspektifini bir araç olarak kullandığı tezi güçleniyor. Hükümet askeri vesayeti kaldırmak ve uluslararası ilişkilerde itibar kazanmak için adaylık sürecine sarıldı. Ancak gelinen noktada AB değerlerinin içselleştirilemediği ortaya çıkıyor.

Gezi Parkı direnişi ise bütün AB değerlerini taşıyor. Orada insan hakları, basın özgürlüğü, kadın-erkek eşitliği ve çevre için mücadele verildi ve bu AB açısından çok değerli. Birlik içindeki bazı Türkiye karşıtı hükümetler Erdoğan'ın göstericilere karşı davranışından dolayı fırsatçılık yaparak Türkiye'nin AB yolunu kapatmaya çalışıyor, 'Gördünüz mü, bu Türklerden adam olmaz!' diyorlar. AB ise bu oyunu yeni bir faslın açılmasına karar vererek bizzat bozdu. Bu kararla aslında Gezi Parkı'ndaki özgürlük hareketini desteklemiş ve ödüllenmiş, yanlış değilsin demiş, AKP hükümetini de bir nevi utandırarak topu Ankara'ya atmış oldu.

Bu noktadan ibaren müzakere süreci artık sadece hükümetle götürülemez. Gezi Parkı’nda doğan yeni sivil toplum ile daha sıkı çalışılması gerekiyor. Tabii ki CHP’nin de bundan sonra tüm tereddütlerini bir kenara bırakıp AB sürecine daha fazla sarılarak BDP ile hükümete baskı yapması gerekiyor. AB Türkiye'ye kapıyı kapatmadı ve umarım kapatmayacak da. Almanya'da Gezi olaylarından ve Egemen Bağış’ın seviyesiz söylemlerinden sonra hiçbir faslın açılmayacağı da konuşuldu o yüzden bu faslın açılması Gezi'nin de bir başarısı.

Kategoriler

Güncel Gündem

Etiketler

üyelik