Dikran Zaven hep o Türk devrimini bekledi

Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi, toplumsal ve kültür hayatında büyük çalkantıların yer aldığı II. Meşrutiyet döneminde önde gelen Ermeni aydınlardan Dikran Zaven, çıkardığı Yergri Tzayn (Yurdun Sesi) dergisinde bugün de geçerli olan sorunları gündeme getirdi.

Devrimi Beklerken:

Dikran Zaven ve Yergri Tzayn dergisi (1906-1908)*

II. Meşrutiyet dönemi, Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi, toplumsal ve kültür hayatında çok hareketli bir süreçtir. Bu tarihi günlere Ermeni aydınları da katkılarını sunar ve maalesef sonrasında pek çoğu o katkının bedelini canlarıyla öder. Panthéon-Sorbonne Üniversitesi (Paris I) öğretim üyesi Anahide Ter Minassian, bu çalkantılı yıllara dönemin etkili dergilerinden Yergri Tzayn (Yurdun Sesi) ile hayat veren önemli Ermeni aydınlardan Dikran Zaven’in merceğiyle bakıyor. O mercekten görünen öngörü ve kaygılar, bugünün sorunlarına da ışık tutacak nitelikte.

ANAHIDE TER MINASSIAN

“Basın, medeni dünya üzerinde hüküm süren ve sıkça Kamuoyu olarak anılan bu muazzam ve kuvvetli orduyu her yerde yöneten başlıca güçtür.” Osmanlı İmparatorluğu'ndaki devrimci Ermeni aydınlarından Krikor Yeğikyan’ın ağzından çıkan bu iddialı görüş, bir diğer Ermeni'nin, Dikran Zaven'in duruşunu da yansıtır. Zaven, gazetecilik faaliyetlerini ve siyasi umutlarını 1905-1908 arasında Rus, Pers ve Osmanlı imparatorluklarını sarsan üç devrim esnasında hayata geçirdi. O yıllarda Ermeni halkı bu üç imparatorluk arasında bölünmüş durumdaydı.      

Dönemin Ermeni yayıncılarının çoğu gibi, Zaven hakkında da bölük pörçük biyografik bilgilere sahibiz, çünkü bu kişilerin çoğu sekter bir politik örgütün üyesiydi veya oradan kopmuştu, kaçak veya sürgün hayatı sürmek zorunda kalmıştı. Zaven'in de ne ailesine, ne de nasıl geçindiğine dair bilgimiz var. Teotig’in yayımladığı yıllık 1909’da onun bir portresini bastı: Beyaz kolalı yaka takmış, Çehov'u andıran yakışıklı bir entelektüel; dalgalı saçlar, gür bıyıklar ve kelebek gözlük.

Tiflis’te ilk dergi denemeleri

Dikran Zaven olarak anılan Dikran Çukasızyan 1874’te Sivas'ta (Sebastia) doğdu. İstanbul'daki en iyi Ermeni lisesi olan Getronagan'dan tam da 1894-1896 Ermeni katliamlarının tam ortasında, 1895 yılında mezun oldu. Acaba Hınçak Partisi tarafından 30 Eylül 1895 tarihinde düzenlenen Bab-ı Ali yürüyüşüne katılmış olabilir mi, bilmiyoruz. Ancak Abdülhamid rejimine muhalefet eden ya da bu korkunç sahnelere tanıklık edip dehşete düşen pek çok kişi gibi Dikran Zaven de bu yıllarda ülkeden ayrıldı. ‘Doğulu’, Rus, Yahudi, Polonyalı, Bulgar-Makedon ve Ermeni devrimcilerin Mekke'si kabul edilen Cenevre'ye vardı.

Bu yurtdışı başlangıcının ardından Zaven için bir sonraki durak 1903’te Kafkas Ermenilerinin tarihindeki bir dönüm noktasına tanıklık etmek üzere vardığı Tiflis oldu. Ermeni Apostolik Kilisesi'nin varlıklarına el konması (Haziran 1903) üzerine, bölge Ermenileri Rus devletine karşı isyan etmiş, Hınçak ve Taşnaklar Çarlık görevlilerine yönelik bir dizi saldırıya girişmişti. Rus-Japon Savaşı ve devrimci kabarışlarla daha da şiddetlenen bu gergin ortamda, Dikran Zaven 1905’e dek Murc (Çekiç) adlı Ermenice dergide çalıştı. Söz konusu dergi bağımsız ve ilerici olarak bilinmektedir. Rusya'da 1905 devrimi sonrası oluşan kısmi basın özgürlüğünü fırsat bilen Zaven, 1906’da kendi dergisi Yergri Tzayn'ı (Ülkenin Sesi) çıkarmaya başladı.  Dimitar Vlahov tarafından ‘ilk sosyalist Ermeni dergisi’ olarak nitelenen söz konusu edebiyat, siyaset ve toplum dergisinin yayın hayatı ise Temmuz 1908'e kadar sürdü.

Tek kişilik azim hikâyesi Yergri Tzayn

O dönem Tiflis'te çok da tanınmayan Dikran Zaven'in nasıl olup da 16 sayfalık bir haftalık dergi çıkarmak için gerekli izni aldığı ve maddi kaynakları ayarladığı net değil. Bunun için bir sorumlu yazı işleri müdürü, ofis, adres, matbaa ve elbette aboneler ve sadık okuyucular gerekliydi. İlk yayının tarihi 8 Ekim 1906 ile son sayının çıktığı 18 Temmuz 1908 arasında Yergri Tzayn periyodunu her zaman tutturamadı. Farklı müstear isimler (Eliminor, Taparik, vs.) altında yazı yazan Dikran Zaven, anlaşıldığı kadarıyla, aynı anda müdür, editör, makalelerin çoğunun yazarı, yabancı basından (özellikle Fransızca) ayrıca Türk, Rus ve Ermeni basınından derlenen haber ve makalelerin çevirmeniydi. Bu da, dönemin düşünce yayınlarında sık rastlanan bir durum.

Yergri Tzayn'ın karşılaştığı müsamaha, dönemin politik konjonktürüne bakarak açıklanabilir. İlk sayının yayımlandığı 8 Ekim 1906 tarihine gelindiğinde Rus yöneticiler, imparatorluğu 1905’te sarsan devrimci fırtınayı dindirmiş durumdaydı. Kafkaslar'ın yeni genel valisi Kont I.I. Vorontsov-Daşkov, Ermeni kilisesi ile Çarlık iktidarı arasında bir uzlaşma sağlamış, 17 Ekim 1905’te yayımlanan ve yarı-parlamenter bir rejim kuran kararname, Moskova'dan tutun Bakü ve Tiflis'e kadar Ermeni sanayi ve ticaret burjuvazisini tatmin etmişti. Doğu ve orta Transkafkasya'yı 1905-1906 arasında  kana boğan ‘Ermeni-Tatar savaşı’, Konsey başkanı ve reformcu P.A. Stolypin yönetimi altında son bulmuştu. Nizamın tekrar tesisi sayesinde, Bakü'deki Ermeni petrol zenginleri, devrimci ve sosyalist Ermeni partilerinin baskıcı vesayetinden kurtulmuştu.

Türk devrimi bekleyen bir idealist

Yergri Tzayn bir partinin propaganda organı olmadı. Adında geçen ‘Yurt'tan kast edilen ise  sadece tarihi Ermenistan değil, bütün Osmanlı İmparatorluğu'dur. Batı Ermenicesiyle yayınlanması, hedef kitlesinin Türkiye'deki Ermeniler olduğunu gösterir.  Dergi tamamen Osmanlı İmparatorluğu'nun meselelerine, II. Abdülhamid'in ‘despotça rejimi’nin mahkum edilmesine ve devrimci Ermeni partilerinin güttüğü taktiğin eleştirisine hasredilmiştir. ‘Bulgar modeli’nden esinlenen söz konusu taktik, Avrupa devletlerinin Ermeniler lehine müdahalede bulunacağı umudu üzerine kuruludur. Yergri Tzayn bu taktiği tehlikeli bir yanılsama olarak niteler. Aynı şekilde, söz konusu güçlerin uluslararası anlaşmalar kanalıyla Türkiye'nin iç işlerine karışması da şiddetli bir biçimde kınanır. Son olarak, her ne kadar Marksist söz dağarcığına sadık kalsa da, dergideki terminolojinin basit bir jargondan ibaret olduğu söylenemez. Derginin devrim, kurtuluş, sosyalizm gibi vaat ve hayaller yüklü kelimelerle dolu olması, Dikran Zaven'in adeta vahiy bekler gibi bir Türk devrimi beklediğine işaret eder. Ama söz konusu olan hem siyasi hem de sosyal bir devrimdir.

‘Ermeniler de Türkler de aynı despotun pençesi altında eziliyor’

Kafkaslar'daki kanlı ‘Ermeni-Tatar savaşı’ ertesinde çıkan ilk sayının bir program niteliğindeki  başyazısı, belirli bir tespitten yola çıkar: Son olaylar Türk ve Ermeni halklarını karşı karşıya getirmiştir.

“Bugün şu iki terim adeta birbirini itiyor: Ermeniler ve Türkler... Oysa, halklarımızı ayıran ne var ki?... İki halk da aynı despotun pençesi altında eziliyor; aynı ıstırapları paylaşıyoruz, aynı kayıpların yasını tutuyoruz. Etrafınıza şöyle bir bakın. Türkiye'de, Acem'de, Rusya'da, ağır önyargılar, devasa bir cehalet ve dipsiz bir sefalet içinde ezilen Türk kitleleri, Ermeni kitleler kadar ıstırap içinde.” (Yergri Tzayn no. 1)

Yergri Tzayn'ın amacı, “acı ve yoksunluk içindeki Ermeni ve Türk kitleleri arasında köprü kurmak ve onları en canavar despotluk rejimine karşı mücadeleye teşvik etmek”tir. 

Dergiye göre, yüzyıllardır beraber yaşayan bu halkların kaderinde ayrılık olamaz. Türkiyeli Ermeni kendi kurtuluşunu, aynı boyunduruk altındaki diğer halkların kurtuluşundan ayırmamalı, umudunu Avrupa'nın desteğine bağlamamalıdır. Rus ve Pers despotizmlerinin düşüşü, Abdülhamid için de çanları çalmıştır. “Ermeni ve Türk, Kürt ve Süryani, Yezidi ve Dürzi, Rum ve Yahudi, Arap, Arnavut ve Makedon'u inleten” bu zulüm rejimi, ancak bir ‘genel devrim’ sonucu yıkılabilir. İstatistikler de birlikte mücadelenin gereğine işaret eder. “Bir buçuk milyon Ermeni, on milyon Türk ve Kürt karşısında altı vilayette hiçbir hak elde edemez. Devrimcilerimiz bunu akıldan çıkarmasın.” Ama 1906’da, Jön Türklerle ilişkinin doğası henüz pek net değildir.

“Biz Ermeni 'milleti' adına konuşmak istemiyoruz, zira insanları ırk ve dillere değil sınıflara, siyasi, ekonomik ve sosyal kategorilere ayırıyoruz. Ermeniler ve Türkler yok, ezenler ve ezilenler, sömürenler ve sömürülenler var. Bugün karşımıza liberal bir grup olarak çıkan... Jön Türklere karşı tavrımız ne olmalı? Gerçek bir anlaşma sağlanması için, Türk halkının - Kafkas Türklerinin yaptığı gibi - kendi içinden salt İslam ümmetinin değil tüm sömürülenlerin partisi olan bir siyasi parti çıkarması şarttır.” (YT no. 2-3)

Forumun tarihi soruları             

Fransız ve Alman sosyalist basınındaki tartışma forumlarından esinlenen Yergri Tzayn, ikinci sayıdan itibaren Türkiye'deki Ermeni meselesine dair bir forum başlatır. Konuyu açan Yessalem (Karekin Kozikyan), şu soruları ortaya atar: Türkiye'deki Ermenilerin kurtuluşunu Berlin anlaşmasının 61. maddesi temelinde düşünmeye devam etmeli mi? Milli bir devrim ve yabancı müdahalesi istenir durumlar mıdır? Yoksa Türkiye'yi bir genel devrimle dönüştürmek mi gerekir? Türkiye Ermenilerinin siyasi kurtuluşunu ve Kafkaslardaki emekçi kitlelerin ekonomik ve sosyal kurtuluşunu aynı partinin yönetmesi doğru mudur? Yessalem'in cevabı nettir. Hedef ve taktik değiştirmek, Türkiye Ermenilerinin ayrı bir devrim yapması fikrinden vazgeçmek gereklidir. Koşullar buna elvermez: Demografi, Türk ve Kürtlerin husumeti, Ermenistan'ın bir kısmına hükmeden Rusya'nın buna karşı olması. Kafkas Ermenileri Avrupa müdahalesi gibi absürd bir fikirden vazgeçmelidir. Karl Marx Avrupa hükümetlerinin kapitalist burjuvazinin memurları olduğunu göstermemiş midir? Ayrıca herkes Avrupa sermayesinin Türkiye'de büyük çıkarları olduğunu bilmektedir.    

Takip eden tartışma okurların görüş ayrılıklarını ortaya koyar. Türkler arasında bir devrimci faaliyet başladı diye “Ermeni örgütlenmesi kendisini Türk örgütlenmesinin bir seksiyonuna mı indirgesin?” Adom'un kaleme aldığı cevap nüanslıdır. Ona kalırsa, Yergri Tzayn'da ileri sürülen görüşler dergiye ait değildir. Bunlar dışarıdan, şüphesiz Jön Türkler'den alınmıştır. Türkiye'de devrimin tek halkı temsil eden bir parti tarafından başlatılamayacağı doğrudur, “ama Türkiye harekete geçene kadar Ermeniler ne yapmalıdır?” der ve ekler: “Siz farklı ülkelerin aynı sınıfları arasında geçen mücadeleleri unutuyorsunuz.”

Ermeni meselesi şüphesiz dergide merkezi bir öneme sahiptir, ancak diğer Ermeni dergilerinin yaptığından farklı bir şekilde ele alınır. Osmanlı Ermenilerinin bireysel ve kolektif acılarını aktarmak yerine, Ermenilerin 1878'den beri yaşadıkları başarısızlıkların nedenleri ve Ermeni kurtuluş hareketinin stratejisini değiştirme zorunluluğu incelenir.

İslamafobiye yenik düşmeyen dindarlık eleştirisi

1906’daki ilk sayılarda, Osmanlı liberallerine, onların düşüncesine, Jön Türk hareketine ve içindeki farklı akımlarına geniş yer ayrılır. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin program ve tüzükleri, Prens Sabahattin'in adem-i merkeziyet ve bireysel teşebbüs fikriyatı, Osmanlı Ahrar Fırkası, 1908'e kadar ayrıntılı inceleme ve yorumlarla ele alınır. Okuyucuları bilgilendirme amacı güden bir dizi makalede Osmanlı İmparatorluğu'nun yakın geçmişi ve II. Abdülhamid'in ‘despotik rejimi’, ayrıca Abdullah Cevdet ve Sabahattin gibi muhalif figürler incelenir. Sabahattin'in ileri sürdüğü, imparatorluğun federal temelde organizasyonunu öngören adem-i merkeziyet kavramı ilgiyle incelenir ve onun ‘Türkler ve ilerleme’ üzerine görüşleri dikkatle analiz edilir.

Dikran Zaven'e göre, Osmanlı İmparatorluğu'nun dönüşümünün gerekli koşulu olan, Türklerin ilerleme kaydetmesi meselesi, İslam meselesinden ve Türk halkının yoğun dindarlığından ayrı düşünülemez.

“Türk kitleler din afyonuyla sarhoş! İşte kardeşimiz Türk halkına dair nihai hakikat, son söz. Sadece bilgisiz kitleler değil entelektüeller, az çok eğitimli kimseler, yayıncı ve aktivistler de İslam adına yemin ediyor... Jön Türkler dahi İslam ümmeti adına konuşuyor.” (YT no. 9)    

Ancak asla İslamofobi tuzağına düşmeyen Dikran Zaven, Ermenilerin 50 yıldır geliştiği gibi Türk halkının da gelişeceğinden emindir ve Osmanlı devletinin güttüğü Panislamizm'in sonuçlarına dair kaygılarını paylaşır.

Öte yandan, bir sosyalist olarak Jön Türklerin gerçek veya sözde liberalizmine dair beslediği ideolojik önyargıları aşan Dikran Zaven, aylar boyunca onların çağrılarını yayımlar. Kısıtlı bilgiye sahip olsa da, Ermeni halkının onlarla uzlaşı ve dayanışma içinde çalışmasını savunur. Ona göre, durumun vahim olduğu açıksa da, Türkleri suçlamak hiç bir işe yaramaz. Ermeniler tek başlarına hareket etmiş ve Türklerde güvensizlik yaratmışlardır. 61. madde eksenli bir reform siyaseti izlemek ciddi bir hatadır. Hamid rejimine karşı mücadele başlatmak ve Osmanlı İmparatorluğu'nda bir dava güden diğer halkları da harekete geçirmek şarttır. ‘Türk devrimi' başlıklı başyazısında şöyle yazar:

“Türk halkı, tâbi değil hâkim bir halk... Bizim devrimimiz milli, onunki sosyal. Bizim milli devrimimiz Osmanlı komşularımız arasında yankı bulmuyor. Sosyal devrimin nedenleri ise geneldir. Eğer ortak çıkarlar zemininde konumlanıp, despotizmin devrilmesi meselesini ortaya atarsanız, kardeşleriniz size ellerini uzatacak ve aynı tirana birlikte vurma şansı doğacaktır.” (Yergri Tzayn, no. 12)

Şüphesiz, bu analizin doğruluğu tartışma götürür; ancak iki yıl boyunca Dikran Zaven başyazılarında şu misyonu güder: Ermeni partilerini Türk muhalefetiyle işbirliği yapmaya ikna etmek.

Jön Türk devrimi arifesinde

Mayıs 1908'de, ufuktaki Jön Türk devriminin hatları belirginleşince, Yergri Tzayn daha polemikçi bir ton tutturur. Rusya'daki Ermeni basınının, Berlin Kongresi'nin (1878) 30. yılını coşkuyla kutlamasını sertçe eleştirir. Dergiye göre, Berlin anlaşmasının Ermeni ve Makedon bölgelerinde reform öngören 61. ve 23. maddelerinin tek sonucu Abdülhamid'i katliam politikasına itmek olmuştur. “Sultan'ın hükümetinin gözünde, Avrupa diplomasisinin mutfağında pişen projelerin hiçbir anlamı yok.” (Yergri Tzayn, no. 18)

Askerlere karşı açık bir öfke besleyen Dikran Zaven'e göre, ordular her yerde despotizmin payandası olmuştur, ancak Avrupa ve başka ülkelerde devrimci dönemlerde askerler zaman zaman halkın yanında yer almıştır: “İlginçtir ki, belirli ayrıcalıklara sahip geleneksel bir soylu sınıfının olmadığı Türkiye'de, askerlerin ezici çoğunluğu halktan gelir ve demokratik bir temele sahiptir. İşte bu nedenle, Makedonya'yı ateşleyen hareket askeri bir niteliğe bürünmüştür.”

Yergri Tzayn’ın 18 Temmuz 1908 tarihli son sayısındaki büyük harflerle yazılmış ‘Türkiye'de Anayasa’ adlı başyazı, ‘Türkiye'deki Ermeni yoldaşlara’ hitaben Yayın Kurulu adıyla imzalanmıştır: “Önünüzde yeni bir yüzyılın kapıları açılıyor. Temelinden sarsılan Abdülhamid despotizmi çöküyor. Dün hayal olan, bugün somut gerçek haline geldi.” (Yergri Tzayn, no. 26)

Zaven'in ‘Türkiye'de devrim’ başlıklı uzun makalesi ise daha inceliklidir. 1876 Anayasası'nın yeniden tesisi ne anlama gelir? Mahkûmlar serbest bırakılmış, basın özgürlüğü sağlanmış, düzenlenen mitinglerde her dilde heyecanlı konuşmalar yapılmıştır. Ama Türkiye'nin gerçek bir yeniden doğuş yaşamasının şartı, ırk ve din ayrımı olmaksızın bütün halkının, parlamenter sistem çerçevesinde kendi temsilcilerini seçmesi ve böylece ülkenin ne tür bir Anayasa ile yönetilmesi gerektiğine karar vermesidir. “İşte bu yüzden, Türk devriminin ilk ve acil talebi 'Kurucu Meclis' olmalıdır. Bulunduğumuz durumun tek çözümü, tek anahtarı budur.”

1894’te 20 yaşında olan pek çok Ermeni gibi Dikran Zaven de ‘bugünün sefaletine’ ve 19. yüzyılın devrimci çağrılarına karşı duyarlı olmuştur. Tarihle olan randevusunu gergin bir biçimde bekleyen Zaven, tek bir amaç güder: Türkiyeli Ermenilere günün gerçeklerini göstermek, onların uyanışını hızlandırmak, onları Kafkasyalıların ideolojik vesayetinden kurtarmak.

Jön Türk devriminin İstanbul'daki zaferi, Tiflis'teki Yergri Tzayn'ın sonunu getirir. Rus hükümeti derhal dergiyi yasaklar. Bize ise bu dergi ve bu aydın tarafından yöneltilen ve bugün halen geçerliliğini koruyan sorular miras kalır.

Fransızca'dan kısaltarak

çeviren: Barış Yıldırım

Abdülhamit’ten kurtuldu, Staline’e yakalandı

Binlerce sürgün gibi Dikran Zaven de, 1908 yazında, birkaç ay için ‘dünyanın en özgür kenti’ (P. Dumont) haline gelen İstanbul'a geldi ve Surhantak gazetesinin başına geçti. Taşnak gazetesi Azadamart’ta, yeni rejimi destekleyen ve Osmanlı'da milletlerin özgürce gelişimini savunan Le Jeune Turc dergisinde yazdı. Balkan Savaşları sırasında Humanité’ye muhabirlik yapar. 1915'te tehcirden kurtulup, savaş boyunca İstanbul'da kaldı.

Mondoros Mütarekesi ertesinde Zaven, Ligue Armenienne'in (Ermeni Birliği) kuruluşuna aktif biçimde katıldı. Müttefik Devletlerin yönetimindeki İstanbul'da Joğovurt (Halk) adlı gazeteyi yayımladı. 1918-1922 arasındaki kısa Ermeni Rönesansı'nın parçası olan bu yayında Dikran Zaven, ‘savaş esnasında Ermeni halkının celladı kesilen Jön Türkleri kınarken, ‘işgal gücü gibi davranan’ Müttefik Devletleri de eleştirdi. Bunun üzerine Müttefik sansürü 2 Ekim 1919’da Joğovurt'un yayımına son verdi.

1921’de Kafkas cumhuriyetlerinin Sovyet iktidarına katılmasını alkışlayarak Hay Oknutyan Gomite’nin (Ermenistan'a Destek Komitesi H.O.G.) kuruluşuna katıldı. Geçtiği Bulgaristan’da Bulgar komünistlerine katılan, ya da en azından onların darbe girişimi sonrasında (Eylül 1923) zor durumda kalan Zaven, eşiyle birlikte Bulgaristan'ı terk ederek önce Viyana, ardından Paris'e geçti. Lucien Alfred adıyla 1932'de Fransız Komünist Partisi'ne katıldı.

1933’te Yergri Tzayn'da çeşitli öykülerini yayımladığı Zabel Esayan gibi Sovyet Ermenistan'ına kabul edilen ‘ilericiler’ arasında yer alan Dikran Zaven, Ermeni Komünist Partisi'ne kabul edilmedi. Sayısız insan gibi Zaven de Stalinist terör dalgasına maruz kalarak yabancı bir güce casusluk yapmak suçlamasıyla 26 Haziran 1937'de tutuklanıp 20 Kasım 1938'de kurşuna dizildi.

 

Kategoriler

Güncel Gündem

Etiketler

Dikran Zaven