Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı Abdi Pekçi, öldürülüşünün 33. yılında anıldı. Anmada konuşan Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi Üzet, örgütü bilip hissetmenin, ancak buna rağmen örgütün fotoğrafını çekememenin, yargı önüne getirememenin herkes için en büyük acizlik, en büyük tahkir, aşağılama ve iftira olduğunu söyledi.
Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı Abdi Pekçi, öldürülüşünün 33. yılında anıldı. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda bulunan mezarı başında düzenlenen anmaya, Abdi İpekçi’nin eşi Sibel İpekçi, CHP İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, öldürülen DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in kızı Nilgün Soydan Türkler, Arat Dink ve Mehmed Ali Birand, Derya Sazak’ın aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci katıldı.
Anmada konuşan Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi Üzet de, Dink cinayeti davasında dikkat çekti. Toplumsal Bellek Platformu adında bir aile kurduklarını anlatan Üzet, “Delillerin, örgüt teknikleriyle nasıl da yok edildiğini çok iyi bildiğimiz için orada var olmak istedik. Sadece o son duruşmada çıkan sonuç bile, örgütün ne kadar örgütlü çalıştığının bir göstergesiydi. Bu, bizim gibi çeşitli ailelerin yılların içinden damıttığı kadim bir bilgiydi. Alt alta sıralandığında bütün benzerlikleriyle, nanikler, alaylar ve dalgalarla dolu davaların en cılız dosyalarının bile operasyoncularını göstermeye, hatırlatmaya yeterli birer delil olduğunu vurguladı.
Örgütü bilip hissetmenin, ancak buna rağmen örgütün fotoğrafını çekememenin, yargı önüne getirememenin herkes için en büyük acizlik, en büyük tahkir, aşağılama ve iftira olduğunu söyleyen Üzet, şöyle devam etti: “Adlar bulmamız gerekmiyor. Başkalarının bize adlar takmasından da korkmaya gerek yok. Bazen bir utanç, adsız ve kelimesiz de yaşanabilir. Bir devletin, en üst birimlerinin bile sınırlı güçte kaldığı bir derinliğinin içinde, teker teker ve hep birlikte boğulmaya itiraz edilebilir. Karlar içinde bir helikopter, çeşit çeşit kazalar da milli cinayetler dizimizin içine dahil edilebilir. Ve Ayhan Çarkın gibi bir vicdan halini görmek hepimizi biraz umutlandırabilir. İki, üç, beş, otuz, kırk, altmış beş yıl önce kapatılmış dava dosyalarının, hak ve adalet için yeniden açılması, kurşunlanmış, parçalanmış, yakılmış, boğulmuş kemikleri gömülüp yok edilmiş canlarımızı bize geri getirmeyecek. O davalar, ülkemizin, yurttaşımızın, resmi makamlarımızın namusunu temizleyecek, tarihini onurunu temize çekecek.”