Radikal gazetesi genel yayın yönetmeni Eyüp Can, Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş ve yapımcı Ümit Kıvanç hakkında TCK 301'den açılan dava hakkında yazdı.
Eyüp Can'ın Radikal'deki köşesinde 6 Nisan Cumartesi günü kaleme aldığı yazı şöyle;
Mahkeme başkanının bile mahcubiyet duyduğu, dava savcısının bile isyan ettiği bir karardan sonra yapılan eleştirel konuşmadan bir başka savcı nasıl vazife çıkarabiliyor?
Antalyalı bir vatandaş geçmiş televizyonun karşısına, Habertürk’te Balçiçek İlter’in Agos Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş ve gazeteci Ümit Kıvanç’la yaptığı programı izliyor.
Tarih 17 Ocak 2012.
Türkiye açısından ‘utanç verici’ bir gün.
Çünkü mahkeme Hrant Dink davasının sonucunu açıklamış.
Ogün Samast ve Yasin Hayal dışında neredeyse herkes serbest.
Erhan Tuncel bile.
Mahkeme heyeti bir karar vermiş ama mahcup!
“Örgüt var ama bulamadık!”
* * *
Kamuoyu ayakta.
Savcı bile ‘delilleri iyi değerlendirmedi’ diye hâkimi suçluyor.
Cumhurbaşkanı dahil siyasetçiler karardan dolayı ‘vicdanlar yaralandı’ diyor.
Devletin kusuru o kadar açık ki...
Devlet Denetleme’den Başbakanlık Teftiş Kurulu’na tüm raporlar cinayetin örgütlü ve planlı işlendiğini, kamu görevlilerinin sorumlu olduğunu söylüyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi cezalandırmış.
Üst düzey yargı mensupları bile açıklama üstüne açıklama yapma ihtiyacı hissediyor.
Vicdanı olan herkes kararı yargı cinayeti olarak görüyor.
İşte böyle bir günde biri Hrant’ın onurlu mirasını sırtlanmış Agos’un yayın yönetmeni Rober Koptaş, diğeri Hrant’ın mücadele arkadaşı Ümit Kıvanç, Balçiçek’in programında acıları, hayal kırıklıkları, umut ve umutsuzlukları yüreklerinde konuşuyorlar.
Her duruşmada ruhsal durumlarının nasıl iğfal edildiğini, son kararla devletin suç ortağı olduğu Dink cinayetini nasıl örtbas ettiğini anlatıyorlar.
* * *
İşte o gün o söyleşiyi izleyen Antalyalı bir vatandaş “Vay efendim bu kendini bilmezler nasıl çıkıp televizyona katil devlet diyerek kamu görevlilerini suçlarlar” diye şikâyette bulunuyor.
Olabilir, demokratik hak.
Ama Aydın Taşçı dilekçesinde Rober Koptaş ve Ümit Kıvanç’ın adını zikrederken parantez açıp ‘belli ki Ermeni’ demeyi de ihmal etmiyor.
Belli ki vatandaşımız ırkçı.
Aklı sıra ‘belli ki Ermeni’ diyerek Koptaş ve Kıvanç’ı aşağılıyor.
Hadi diyelim o kullandı bu ayrımcı dili.
Peki ya mahkeme başkanının bile mahcubiyet duyduğu, dava savcısının bile isyan ettiği bir karardan sonra yapılan eleştirel konuşmadan bir başka savcı nasıl vazife çıkarabiliyor?
Hele de suç duyurusu Hrant’ı ölüme götüren, Türkiye’nin AB sürecini tıkamak için Kemal Kerinçsizgiller tarafından kullanılan o meşhur 301. maddeye dayanıyorsa.
Hele de bu hükümet 301. maddenin yargı terörüne dönüşmemesi için Adalet Bakanlığı iznini şart koşmuşken.
Var mı Adalet Bakanlığı izni?
Araştırdım, yokmuş.
* * *
Peki, savcı bakanlık izni olmadan nasıl çağırabiliyor Rober Koptaş ve Ümit Kıvanç’ı ifade vermeye?
Hem 301. maddenin 4. fıkrası hem de genelge çok net.
Bir şikâyetin soruşturmaya dönüşmesi için bakanlık izni şart.
Fakat savcı ne yasayı ne de genelgeyi takıyor.
Sakın inceleme yapıyorum demesin çünkü genelge çok açık, izin olmadan savunma alamazsın diyor. Savunma alıyorsan artık inceleme değil soruşturma safhasına geçmişsin demektir.
Hükümet tam da bu sebeple “301. madde bir yargı terörüne dönüşmesin” diye soruşturmayı bakanlık iznine bağlamadı mı?
Ama bakın, bir savcı bakanlık izni olmadan, ‘belli ki Ermeni’ diyebilen zihniyette bir vatandaşın şikâyetini dikkate alıp bir televizyon konuşmasında Dink kararını eleştirdiği devleti suçladığı için Koptaş ve Kıvanç’ı ifade vermeye çağırabiliyor.
Belli ki yasa değişse de kafalar kolay kolay değişmiyor.