Samatya’da “katil uşak” mı?

DurDe girişiminin de sözcüsü olan Radikal'deki blog sayfasında kaleme aldığı yazısında Samatya soruşturmasının derinleştirilmesi gerektiğini savundu.

Cengiz Alğan'ın Radikal blogunda 16 Mart Cumartesi günü kaleme aldığı yazı şöyle;

Samatya saldırılarıyla ilgili bir kişinin tutuklanması, sanırım, başta Samatya Ermeni cemaati olmak üzere, belli bir rahatlama yarattı. Konu hakkında resmi makamlarla bir dizi görüşme yürüten DurDe heyetlerinin önerisi sonrası, Vali Hüseyin Avni Mutlu ve Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın, Patrikhane ile de görüşerek Samatya’daki cemaati ziyareti de buna önemli bir katkı yapmış olmalıdır. İnsanların beklentisi ve hakkı olan açıklama ve ziyaretler sevindirici.

Bu rahatlama hissini yıpratmak istemem, polisin işini yapacak halim de yok. Ama bence karanlıkta kalan bazı noktaları da not etmek istiyorum.

Samatya’daki vakalardan sonuncusunda iki genç kadının şahitliği olduğu basına yansıdı. Saldırganı sadece görmekle kalmamış, uzun süre de evlerinden izleme fırsatı bulmuşlardı. Basında yer alan anlatımlarına göre, (şimdi yakalanan kişinin tarifine uyan) bir adam kadının evinin girişinde bekleyip sigara içerken, biraz ötede iki kişi, park etmiş bir otomobilin üzerine açtıkları bir dergiye göz gezdiriyormuş gibi yapıp saldırganla göz teması halinde imişler.

Bu iki kişi ile ilgili bir araştırma vardır herhalde. Ama gelişme varsa da ona dair bir açıklama yapılmadı. Bu üzeri atlanabilecek bir bilgi değil. Çünkü eğer tanıkların verdiği bu bilgi doğru ise organize bir işten bahsediyoruz demektir. Eldeki zanlı en fazla çorap söküğünün ucu olabilir.

Medyada yazılanlara bakıldığında zanlı ‘kullanılmaya müsait’ bir profil çiziyor. Ağır psikolojik, ekonomik ve sosyal sorunları var. Başkaları tarafından, belli bir hedef çerçevesinde, planladıkları cinayet ve diğer saldırıları üzerine yıkmak için ‘elverişli’ bir kişi olarak görülmesi gayet normal.

Bu manzarada zanlının Ermeni olması da vakaların organize ırkçı nefret saldırıları olma ihtimalinin izini sürenler için ancak yeni bir soru işareti oluşturabilir. Yoksa Habertürk’te Fatih Altaylı’nın yazdığı gibi “Tüh, Ermeni çıktı!” demez kimse. Bu saldırıların Ermenilere yönelik ırkçı saldırılar olmadığının anlaşılması bu izi sürenleri ancak sevindirir. Çünkü korkulan odur. Korkulanın gerçek çıkması için cehennemî bir hazla ellerini ovuşturan insanlar düşmüyor ‘bu işlerin’ peşine.

***

Zanlı hiçbir şey hatırlamadığını da söylüyor. Cezaevinde kendisini ziyaret eden ve gerekirse savunmasını üstlenebileceğini söyleyen avukat Eren Keskin görüşme sırasında sürekli ağladığını, 'Sen mi yaptın?' sorusuna 'Hiçbir şey hatırlamıyorum ancak polisler öyle diyorsa yapmışımdır' dediğini aktarıyor ( /haber.php?seo=ihdden-samatya-aciklamasi-madem-katil-belli-neden-dosya-gizli&haberid=4637). 

Akla takılan bir başka nokta daha var. Samatya’daki son saldırıdan kısa bir süre sonra, öldürülen Maritsa Küçük’ün evinin yakınındaki bir ‘pimapenci’ dükkânına giren bir hırsız, dolabın üzerine “Öldüren bendim!” diye bir not bırakmıştı. Bu nottaki el yazısı yakalanan kişininkiyle karşılaştırıldı mı, bilemiyoruz.

Soruşturma dosyasına gizlilik kararı konulmuş olması da insanda şüphe uyandıran bir başka nokta. Madem fail yakalandı gizlilik kararına ne gerek var?

***

Kısacası bu soruşturmanın derinleştirilmesinde büyük fayda var. “Katil uşak” deyip dosyayı kapatmak gerçekten de bir ferahlama hissi veriyor. Ama tersinden düşünürsek; bu saldırıların neden nefret saldırıları değil de basit suçlar kategorisinde olduğunu kanıtlama sınavı bile Türkiye’de nefret suçları alanında bir ilerleme sayılır.

Zanlının Ermeni olmasını diline dolayıp sadece bunu öne çıkaranlara ise diyecek fazla söz bulamıyorum. Baştan beri itidalli bir yayın yapan Agos başta olmak üzere, konuyla ilgilenen çevrelere yönelik pis bir ırkçılık kokan bu çirkin yayınlara söyleyecek en edepli sözüm: ‘Terbiyesizlik’.

Cengiz Alğan

cengiz.algan@gmail.com

Kategoriler

Güncel İnsan Hakları