HAS Parti Genel Başkan’I Numan Kurtulmuş’un Dink cinayetine ilişkin açıklamalarından sonra HAS Parti MYK üyesi Yusuf Engin de bir yorum yazısı kaleme aldı. Bugün (31 Ocak Salı) Radikal’de yayınlanan yazıda Engin; “AKP, Hrant Dink davasında kötü bir sınav verdi. Bundan sonra yapılması gereken, cinayetin aydınlatılması için ihtiyaç duyulan siyasi iradeyi ortaya koymaktır.” diyor.
Hrant Dink davasında ortaya çıkan karar, tüm toplumun vicdanının sızlamasına yol açtı. Taksim Meydanı’ndan Agos Gazetesi’ne kadar yürüyen binlerce insan tek bir şey istiyor; ‘gerçeğin ortaya çıkması ve cinayetin asıl katillerinin ortaya çıkarılması’. Bu o kadar zor olmasa gerek. Çünkü sadece toplum değil, davanın hâkimi de savcısı da çıkan karardan memnun değil. Onlar da adaletin tecelli etmesini istiyor.
Bu durumda yapılması gereken nedir? Yapılması gereken basit. Hrant Dink davasının çözüm adresi, siyasi iktidar. Elbette bu, ‘yürütme’nin ‘yargıyı etkilemesi’ şeklinde olmamalı. Bundan sonra yapılması gereken, cinayetin aydınlatılması için ihtiyaç duyulan siyasi iradeyi ortaya koymak.
AKP, Dink davasında kötü bir sınav vermiştir. Davaya müdahil bile olmamıştır. İktidarın görmek istemediği gerçek şu: Hrant Dink’in öldürülmesi, AKP’ye yönelik darbe girişimlerinin ortasında duran parçalarından biri. Dink’in katilinin ortaya çıkarılması, darbe yapmak isteyenlerin de ortaya çıkarılmasıdır.
Ergenekon’la ortaya çıkan gerçekler
2007’de başlayan Ergenekon davası ve sonrasında ortaya çıkan Balyoz, Kafes ve diğer davaların ortak bir noktası var: AKP hükümetini devirmek. Nitekim bu davalarda yargılananların çoğuna atfedilen suç, hükümeti zorla devirmek için terör örgütü kurmak vevv üye olmak. Ve hepsinin ortak hedefi, AKP hükümeti. Ve bu plan, 2003’ten itibaren başlamıştır.
Balyoz davası iddianamesinde öğreniyoruz ki AKP’yi devirmek için ilk plan, 5-7 Mart 2003’te İstanbul’da Selimiye Kışlası’nda yapılmış. AKP’nin 3 Kasım 2002’de seçim kazandığını düşünürsek, AKP’yi devirmek isteyenlerin ellerini çabuk tuttukları görülür. Bu planda başarılı olmadıklarından dolayı 2003-2005 döneminde Sarıkız, Ayışığı, Eldiven gibi darbe planları yapılmış, yani her başarısız planın ardından bir yenisi gelmiştir.
AKP’yi devirmek isteyen güçler 2005’e kadar açık darbe planlarını hayata geçiremeyince, bu kez 28 Şubat döneminde uygulanan ‘post-modern’ darbe planını hayata geçirdiler; ‘toplumsal meşruiyet sağlayarak, hükümeti istifaya zorlamak’. Bunun için seçtikleri yöntemse şiddet oldu.
Bunun ilk adımı Şemdinli’de gerçekleşti. 5 Kasım 2005’te Şemdinli’de Umut Kitabevi’ne yapılan saldırı, faillerin suçüstü yakalanmasıyla sonuçlandı. Dönemin Genelkurmay Başkanı, zanlılardan Ali Kaya için “Tanırım, iyi çocuktur” açıklamasını yaptı. Ardından provokatif saldırı ve bombalama eylemleri süreci başladı. 5 Şubat 2006’da Trabzon’da Katolik Kilisesi rahibi Santoro, 16 yaşında bir genç tarafından öldürüldü. 9 Mayıs 2006’da Cumhuriyet gazetesi bombalandı. Ardından 17 Mayıs 2006’da Danıştay baskını gerçekleşti.
Danıştay saldırısı pek çok açıdan önemli. Çünkü Cumhuriyet gazetesinin ardından Danıştay baskınında başörtülü öğretmenin okula girmemesi kararı veren 2. Daire’nin basılması, 1990’ların başında olduğu gibi, bu eylemlerin ‘laiklik karşıtı’ saldırılar olduğu izlenimini oluşturdu. Merkez medyanın da bunu desteklemesiyle hükümet hedef haline geldi ve Kocatepe’deki cenazede bakanlar yuhalandı. Toplum, yavaş yavaş AKP karşıtlığına yönlendirildi. Sonra Temmuz 2006’da Ankara’nın göbeğinde silah ve patlayıcılarla dolu bir ev ve Atabeyler çetesi ortaya çıktı.
2007’ye Hrant Dink cinayetiyle başladık. 17 yaşındaki Ogün Samast, ilk kez geldiği İstanbul’un en kalabalık caddelerinden biri olan Halaskargazi Caddesi’nde Hrant Dink’i öldürdü. Bunu Nisan ayında Malatya’da Zirve Yayınevi’ndeki katliam izledi ve üç kişi, boğazları kesilerek katledildi.
2009’da ortaya çıkan Kafes eylem planının da Santoro, Dink ve Malatya katliamlarını ‘operasyon’ olarak tanımladığını unutmamak gerek.
Türkiye’nin hem Cumhurbaşkanlığı hem de parlamento seçimlerini yapacağı 2007’de, Cumhuriyet mitingleriyle AKP karşıtlığı ve laiklik hassasiyeti tavan yapmaya başladı. Binlerce kişi, ellerinde Türk bayraklarıyla Tandoğan’da, Çağlayan’da ve daha birçok meydanda orduyu göreve çağırdı. Askerlere yönelik pek çok yayın yapıldı. Ve bu çağrılar sonuç verdi. 28 Şubat dönemini anımsatan 27 Nisan e-muhtırası geldi.
AKP’nin miladı: 28 Nisan 2007
27 Nisan e-muhtırası, AKP için bir dönüm noktasıydı. 28 Nisan’da AKP’nin ve toplumdaki demokrasi güçlerinin muhtıraya karşı dik durması, planları bozdu.
Aslında plan basitti, hatta işliyordu ve darbeye çok yakındılar ama olmadı. Olmamasını sağlayan şey, AKP’nin ve toplumun demokrasi güçleriydi.
22 Temmuz 2007 seçimlerinde, toplumun demokrasi güçleriyle ittifak yapan AKP güçlü çıktı. Fakat AKP karşıtları vazgeçmemişti. 2008’de bir adım daha attılar ve AKP’ye kapatma davası açtılar. Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı İlker Başbuğ, Anayasa Mahkemesi’nden Osman Paksüt’ü gizlice ziyaret etti. AKP kapatılmadı ama sistem adeta felç edildi. 2009’a kadar siyasi hayat durdu. 2009 ve 2010’da darbe girişimleri durmadı. Kafes eylem planı ortaya çıkarıldı.
Kısaca AKP, seçildiği (muhtemelen seçilmeden önce de) günden itibaren başlayan darbe girişimleriyle karşı karşıya. Ve bu girişimler sebebiyle çok canlar yandı.
İşte Hrant Dink cinayeti, bu ara duraklardan biri. Bunun için Dink’in katilinin ortaya çıkarılması, AKP’ye karşı yapılmak istenen darbe girişimlerinin de açığa çıkarılması demek. Şayet AKP, sadece Ergenekon, Balyoz, Kafes gibi darbe planlarının faillerini yargılayarak kendini koruyacağını sanıyorsa yanılıyor. Çünkü Dink cinayeti gösteriyor ki AKP’yi devirmek isteyenler, sadece toplumun içindeki bazı silahsız güçlerle, askerin içindeki silahlı güçler değil. Emniyetten bürokrasiye kadar geniş bir yelpazede görev alan işbirlikçileri var. Dink cinayetinin aydınlatılması, bu unsurların da ortaya çıkarılması demek. Dönemin Trabzon Emniyet Müdürü, İstihbarat Daire Başkanı, Jandarma İl Komutanı bugün nerede görev yapmaktalar?
Eğer AKP böylesi geniş bir yelpazeye yayılmış bu suç şebekesinin içindekileri kontrol ettiğini düşünüyorsa, onda da yanılıyor. Zira onlar ‘siyaseti, hele de sivil siyaseti’ hiç sevmedi.
Bunun için Dink cinayeti, AKP için bir yol ayrımıdır.