Posta Gazetesi'ndeki köşesi için dün (26 Ocak Perşembe)kaleme aldığı yazısında Mehmet Ali Birand, bildik yöntemlerin artık işe yaramadığının anlaşıldığını söyleyerek, 'Gelin geçmişimizle kendimiz hesaplaşalım diyor'
Başkalarını beklemeyelim, “Soykırım” iddialarında kendimize güvenelim ve artık cesaretle geçmişimizi konuşmaya başlayalım. Önümüzdeki dönemde bu baskılar daha da artacaktır. İyisi mi gelin şimdiden harekete geçelim, dünyayı şaşırtalım.
Toplumlar heyecanlanıp ayağa kalkınca, gözü hiçbir şey görmez.
Fransa’nın son yaklaşımı, toplumun bir kesimini ayağa kaldırdı. Kılıçlar çekildi ve Paris'e doğru yola çıkmak üzere hazırlandık. Allahtan Başbakan soğukkanlı bir davranış sergiledi de heyecanlar bir oranda yatıştı. En azından şimdilik öyle gibi görünüyor.
Peki, 2015 yılına kadar hep böyle mi devam edeceğiz?
2015 yılı, Ermeniler için çok önemli. “Soykırım” iddialarının bütün dünya tarafından kabul edilmesi ve Türkiye'nin cezalandırılması için hedef aldıkları tarihtir. Bu hedefe varabilmek için de ellerinden geleni yapacaklardır.
Biz ne yapacağız?
Tehditler ederek, elçileri çekerek, ambargolar koyarak, bağırıp çağırarak, başkalarını korkutmanın çok güç olduğunu artık anladık.
Buna karşılık, “Soykırım” iddiaları karşısında dik durmaktan ve kendimize güvenerek yolumuza devam etmekten başka çaremiz yok. Bunu gerçekleştirmenin tek yolu da 1915 olaylarının ne olduğunu anlayabilmekten geçiyor.
Halen bilmiyoruz. Toplumun büyük bir bölümü, 1915'lerde ne yaşandığının farkında değil.
Ne “Soykırım” iddiası ne de “Hiçbir şey olmadığı ve asıl Ermenilerin bizi kestiği” yolundaki görüşleri bir yana bırakıp, 100 yıl önce neler olduğunu öğrenelim.
Bu sözleri duyanlarımız, hemen 'Kardeşim soykırımı bize kabul mü ettireceksiniz!' diye ayağa kalkıyorlar.
Hayır, arkadaşlar. Herşeyden önce ne olduğunu öğrenelim yeter. O zaman çok daha sağlam bir zeminde durabiliriz. Bugüne kadar sadece HAYIR dedik. Üstelik neler yaşandığı konusunda bilgimiz olmadan, resmi yetkililerin dediklerini dinlemekle yetinip bir fikir sahibi olmaya çalıştık.
İktidarlar da hep aynı çizgide yürüdüler. HAYIR demenin ötesine geçmediler. Başka hiçbir yaklaşım denemediler. Sadece HAYIR diyerek işte bu günlere geldik.
Bu şekilde kendi kendimizi mahkûm ettirdiğimizin farkında değiliz. “Soykırım” tuzağına düşmemize çok az kaldı.
İşte bundan dolayı, gelin geçmişimizle hesaplaşalım diyorum.
(...)
ALİYEV 'DEN HİÇ SES ÇIKMADI (!)
Benim de dikkatimi çekmemişti, dün Taha Akyol değinince hatırladım.
Can dostumuz, Azerbeycan lideri Aliyev'den, Fransa'daki gelişmeler sürecinde nedense hiç ses çıkmadı.
Neden?
Azeri kardeşlerimiz olsun, Dışişleri Bakanlığı olsun, değerli açıklamalar yaptılar. Ancak Aliyev kükremedikçe diğerlerinin hesabı okunmaz. Nitekim de öyle oldu. Türkiye, bu mücadelede yine yanlız kalıverdi.
Böyle bir desteği beklemek hakkımız değil mi?
Bize Ermenistan ile protokolleri son dakika da iptal ettiren Azerbeycan idi. Protokoller hayatta kalsaydı ne Fransız Parlamentosu ne de Senato'sundan böyle bir yasa geçebilirdi.
Türkiye, protokollerin iptaline giderek son derece önemli bir dostluk ve dayanışma örneği verdi. Türk Dışişleri Bakanlığı olsun, Başbakanlık olsun hiç ses çıkarmıyorlar ve görmezden geliyorlar. Kamuoyu ise bu soruyu soruyor: Aliyev nerede?
Dost isek, kardeş isek bu desteği görmemiz gerekmez miydi?
Kimseler alınmasın ve kırılmasın. Azeriler ne kadar kırılgan ve ne kadar duyarlıysalar; biz de o kadar kırılgan ve duygusal bir toplumuzdur.