Hrant Dink suikastini, aynı zamanda, 2006'daki Rahip Santoro cinayeti ve Zirve Yayınevi Katliamı'yla başlayıp Danıştay cinayetiyle devam eden sürecin son taşı olarak gören Yeni Şafak yazarlarından Hilal Kaplan, 20 Ocak'ta yayınlanan yazısında bu üç operasyonun amaçlarını ve sonuçlarını inceliyor.
(...)
'Aşağıda Hrant Dink cinayetinin bu halkanın bir parçası olduğuna işaret eden Kafes Eylem Planı'ndan alıntılar okuyacaksınız. Bu alıntılar, 'Ergenekon kafası'nın nasıl işlediğini ve sergilenen oyunu bozmanın yolunun nereden geçtiğini açık biçimde gösteriyor aslında...
'Durum: Rahip Santoro, Malatya Zirve Yayınevi ve Hrant Dink Operasyonları sonrasında, Türkiye'de yaşayan gayrimüslimlerin irticai grupların hedefinde olduğu yönünde kamuoyu oluşmuş, ancak AKP tarafından, karşıt medyanın da desteğiyle, söz konusu olayların Ergenekon tarafından organize edildiği şeklinde yoğun propaganda faaliyetlerinde bulunulmuştur.'
Kafes Eylem Planı'nda Hrant Dink suikasti ve öncesinde gerçekleştirilen Rahip Santoro cinayetiyle Zirve Yayınevi Katliamı'ndan 'operasyon' olarak bahsedilmesi ve bu üç olayın da birbirleriyle bağlantılı olarak ele alınması bile şüphelenmek için yeterli olsa gerek. Peki, bu üç 'operasyon'dan bahsedenlerin amaçları neydi?
'Hedef: Türkiye'de yaşayan gayrimüslimlerin can ve mal güvenliklerinin sorgulanarak, AKP hükümeti üzerinde iç ve dış toplumun baskısını artırmak, kamuoyunu meşgul etmek ve Ergenekon davası başta olmak üzere gündemi değiştirmektir.'
Ve bu hedefe ulaşmak için ifa edilecek 'vazife'lerden bir tanesi:
'Vazife: Etkili propaganda teknikleri ve kitle iletişim araçları kullanılarak, Agos gazetesi aboneleri başta olmak üzere Türkiye'de yaşayan gayrimüslimlerin tehlike altında olduğu, AKP hükümetinin söz konusu kişilere sahip çıkmadığı, dinî ayrımcılık gözettikleri konusunda kamuoyunu bilinçlendirmektir.'
Kafes Eylem Planı'nda 'vazife'yi yerine getirirken dikkat edilecek hususlardan bazılarıysa 'Temalar' ve 'Karşı Temalar' başlığı altında ayrıntısıyla belirtilmiş:
'Temalar: 1. AKP'nin hedefi, devletin tüm sistemlerine İslam hükümlerini egemen kılarak, teokratik bir İslam diktatörlüğü kurmaktır.
2. AKP, İslamiyet haricindeki dinlere mensup tüm vatandaşları baskı altına almaya çalışmaktadır.
3. AKP, hiçbir kuvvet tarafından geri adım atmaya zorlanamayacağı bir duruma ulaştığında, Atatürk ilke ve inkılaplarını ortadan kaldırmayı, laik, demokratik, sosyal hukuk devletini yıkarak, dini esaslara dayalı bir rejim kurma amacını gütmektedir.
Sakınılacak temalar: 1. AKP hükümeti tüm din ve inançlara saygılıdır.
2. Türkiye'de yaşayan tüm gayrimüslimler inanç ve ibadetlerini özgürce yerine getirebilmektedir.
3. Türkiye'de azınlıklar hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmaksızın eşit haklara sahip olarak yaşamaktadırlar.'
Hrant Dink cinayeti sonrası karanlık odakların morali hayli bozuktu. Çünkü amaca ulaşılamamıştı. 'Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeni'yiz' diyen vicdanlı kalabalıklar, o mazlum Ermeni'nin cenazesini omuzlayan yüz binler derin oyunu bozmuştu. [Köşelerinde bir defa Hrant Dink'e reva görülen zulümden bahsetmeyip, Ermenilik sanki etnik bir köken değil de bir din kategorisiymiş gibi 'Müslüman 'Hepimiz Ermeniyiz' diyemez' tartışmasını köpürtenler özellikle okusun]:
'Koşullar: 1. Hrant Dink cinayeti sonrasında, geniş bir kitle tarafından, 'Hepimiz Ermeni'yiz', 'Hepimiz Hrant'ız' şeklindeki sloganlarla Hrant Dink ve Türkiye'de yaşayan Ermenilere sahip çıkılmıştır.
2. AKP tarafından, basın ve yayın organlarında gayrimüslimlere sahip çıktıklarını ifade eden çeşitli haberler yaptırılmıştır.'
Ak Parti hükümeti, önce Hrant Dink'i sonra kendisini hedef alan bu cinayette ihmali veya kastı olan tüm devlet görevlilerinin yargının karşısına çıkarılması noktasında vicdanî sebeplerin yanı sıra bu yüzden de cesaretli olmalıdır. 'Faili hemen yakaladık' demekle yürütmenin görevi sona eremez. Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun raporunda 'kayırılan' görevliler ne olacak? Ya Ogün Samast'a kahraman muamelesi yapan Jandarma ve Emniyet mensupları cezalandırıldı mı? Ya da AİHM'e Dink'i 'Nazi' ilan eden o utanç raporunu yazanlar ne oldu?
Bu minvalde Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik'in 'Ortaya çıkan beraat kararı, örgütün varlığının başladığı yeri gösteren bir işarete dönüştü' beyanı oldukça isabetlidir. Toplum, Ak Parti hükümetinden isminin vaad ettiği adaleti beklemektedir. Yargıtay kararı bu ayıbı temizlemeye imkân verirse, Erhan Tuncel'e verilen beraat kararından başlayarak, onun 'ağbileri'ne giden yol aydınlatılmalıdır.'