Hadi Uluengin Hürriyet'teki köşesinde yazıyor: 'BİZ yakın tarihimizle hesaplaşamadık! Daha doğrusu yüzleşemedik!' 21 Ocak'ta yayınlana yazıyı paylaşıyoruz.
Gasilhanedeki kadavra çoktan buz kesti ama işte cenazeyi hâlâ bekletiyoruz.
Dolayısıyla da hortlaklarımızdan kurtulamıyoruz. Geceleri kâbus görüyoruz.
Kolektif hafızanın ecinnileriyle boğuşuyoruz ve yataktan ter içinde fırlıyoruz.
Bu dehşet durum karşısında da insiyaki bir reflekse savunma mekanizması üretiyoruz. Her kendinden korkan kişi gibi yalandan, inkârdan, riyadan medet umuyor.
* * *
HALBUKİ bazen “acaba mı” dediğim oluyor. Umutlanıyorum.
Usul usul, gıdım gıdım, ürke ürke bile olsa o tarihle hesaplaşmak için nihayet adım atmakta olduğumuz zehabına kapılıyorum.
Mesela Hrant Dink beş yıl önce katledildiğinde yüzbinler “Hepimiz Ermeniyiz” sloganını haykıracak kadar cesur, dürüst ve mert davranınca içimde bir ümit ışığı doğuyor.
Yahut Lefter Küçükandonyanis vefat ettiğinde stadyum tribünü ve kilise mihrabı akın akın insanla dolup taşınca, “Hah, belki şimdi” diye sevindiğim oluyor.
* * *
ÖYLE, zira umuyorum ki aslında Abdülhamit – Meşrutiyet – Cumhuriyet çizgisinde yekpare bir bütün oluşturan ve yaşadığımız coğrafyayı “ötekinden temizlemek” hedefini gütmüş olan o yakın tarihin kara sayfaları artık samimi biçimde okunmaya başlanacaktır.
Sanıyorum ki, hatun kişi bir bakanın dahi hiç utanmadan ve hiç gocunmadan kullandığı “Ermeni dölü” lafı lügâtten silinecektir. Kim ki bu nefreti kustu, ağzına biber sürülecektir.
Bekliyorum ki, yine yaşadığımız coğrafyayı “ötekinden temizlemek” art niyetini taşımış olan 1934 Trakya Yahudi pogromu; 1942 Aşkale Varlık Vergisi; 1955 İstanbul Rum pogromu; 1964 Azınlık Kararnamesi falan şimdi dobra dobra sorgulanacaktır.
Oysa ne gezer, bunlar birer boş hayal ve birer saf hezeyan olarak kalıyor!
* * *
EVET evet, boş hayal ve saf hezeyan olarak kalıyor, çünkü işte katlinden beş yıl sonra mahkemenin verdiği karara göre Dink cinayetinin arkasında örgüt mörgüt yokmuş!
İnanırsan inan ve yutarsan yut, taşradaki üç-beş lumpen çapulcunun işgüzârlığıymış!
Fakat tamam, önceki gün tekrar “Hepimiz Ermeniyiz” diye meydan okuyan onbinlerin veya kaldırıma “Hrant burada öldürüldü” diye yazan Şişli Belediye Başkanı’nın vicdanı belki kalplere hâlâ biraz su serpiyor.
Kabul de, resmi 1915 tezinin hâlâ “Ermeniler kaşınmıştı” diye şekillendiği ve baş kıyamcı Talat Paşa avukatlığına soyunmuş neo-nazi–ulusalcı Maocuların dahi rezil bir riyakârlıkla Dink’i anmaya yeltendiği bir ülkede bunlar ancak züğürt tesellisi olarak kalıyor.
Nitekim birkaç istisna hariç aynı tür riyakârlık, Lefter’in sırf Rum kimliğinden ötürü neden dört sene askerlik yapmak zorunda kaldığı yahut 1973 Kıbrıs çıkartması sırasında yine söz konusu aidiyetten dolayı niçin kıyasıya dövüldüğü sorularının sorulmasına set çekiyor.
Şu aşikâr, kolektif hafızada hayat bulan korkularımız ve o korkulardan kaynaklanan nefretlerimiz yakın tarihle yüzleşmemizi, yani aslında kendimizle barışmamızı engelliyor.
* * *
OYSA değil buz kesmek gasilhanedeki kadavra artık koktu. Derhal def ve defnedelim.
Sevabıyla günahıyla tarihi kişi niyetine ve âmin, cenazeyi musalla taşına koyalım.
Başkası için falan değil yalnız ve yalnız kendimiz için!
Çünkü ne zaman ki yakın tarihle dürüstçe yüzleşip onu mezara gömeceğiz, işte ancak o vakit hortlak ve ecinnilerimizden kurtulacağız. Kâbus görmeden rahat ve dingin uyuyacağız.
Sonsuz özgürleşeceğimiz için de dinç ve bilhassa kendimizle barışık uyanacağız.