Gündem Muhteşem Yüzyıl

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Muhteşem Yüzyıl dizisi ile ilgili olarak sözleri Türkiye’nin gündeminde. - Köşe yazarlarından Başbakan’a tepkiler.-

Yeni Şafak’tan Ali Bayramoğlu, siyasi iktidarın bu tartışma alanına girmesinin kabul edilir bir iş olmadığına dikkat çekerek

“Şimdi sormak gerekir, başbakanın çıkışı ve sözleri bundan başka neye gönderme yapar? Toplumlar ve topluluklar gelecekten korktukları, şimdi zamanı yönetmekte ya da taşımakta zorlandıkları anlarda geçmişle varoluş ilişkisi kurar. Siyasetçiler ve siyaset ise kendisine kurucu ve mutlak güç atfettiği oranda tarihi, toplumu, zihinleri şekillendirmeye çalışır” diye yazdı.

Eleştirinin doğal ve gerekli olduğunun altını çizen Bayramoğlu, “Ancak doğru yöntemlerle, doğru yerlerde ve doğru kişilerce yapıldığı sürece.. Kültürel ve sanatsal alanların özerklikleri ihlal edilmediği sürece.. Yasak, siyasi dayatma içermediği ve baskı duygusu taşımadığı sürece” diye yazdı.

Milliyet’ten Hasan Cemal Erdoğan’ın tavrına dikkat çekiyor. Cemal, “Mesele Erdoğan’ın tavrıdır. Heykeltıraş istediği gibi yontar. Sanatçı istediği gibi yaratır. Senarist istediği gibi yazar. Yönetmen istediği gibi çeker. Patron da gönlü nasıl istiyorsa, öyle para yatırır. O kadar. Başbakan bu konularda kriter koyamaz, ölçü belirleyemez; karar mercii de olamaz, savcılara, patronlara talimat da veremez. Demokrasilerde bu yoktur. Başka rejimlerde vardır” diye yazdı.

Milliyet’ten Can Dündar, Muhteşem Yüzyıl dizisinin yapımcılarına önümüzdeki günlerde Kültür Bakanlığı tarafından ödül verileceğini yazdı. Dündar, “Tartışmayı Başbakan açarsa ve lafa “Yargı niye duruyor” diye başlarsa, elbette ki orada dizi değil Başbakan’ın sansürü tartışılır. Dizinin içerik değiştirmesi, kanal değiştirmesi, yayından kaldırılması gibi muhtemel gelişmelerden de bizzat Başbakan sorumlu tutulur. Hangi medeni ülkede Başbakan bir TV dizisini halka ve yargıya şikayet eder? Hangi “ileri demokrasi”de senaryo yazarları “KCK davasıyla ilgili bir şeyler söyleyeceğiz, aman bize sahip çıkın” diye izleyiciden destek ister? Nerede Başbakan’ın “Ecdadımızı yanlış tanıtıyorlar” diye kınadığı bir dizinin yapımcıları, “Ülkeyi iyi tanıtıyorlar” diye ödüllendirilir?” diye sordu.

Dündar, Erdoğan’ın açıklamalarını gündem değiştirme çabası olarak değerlendirerek şunları yazdı;

“Başbakan, neyi seyredip neyi seyretmeyeceğimiz, neyi okuyup neyi okumayacağımız, kaç çocuk doğurup kaç kadeh içeceğimize dair değerli fikirlerini kendine saklamalı. Demokrasiyi despotizmden ayıran şey, tek tip hayat tarzı dayatmasına karşı, farklılıkları güvenceye almaktır. Zaten biz bu aralar ecdadımızın kaç seneyi at sırtında geçirdiğinden ziyade, mesela Uludere’yi kimin bombaladığını, mesela Patriotların bizi komşularımızla harbe sokup sokmayacağını merak ediyoruz. Konuyu değiştirmeyelim lütfen!”

Erdoğan’a yönelik sert eleştirilerden birini Taraf’tan Murat Belge yapıyor. Ergenekon davası tutuklu sanıklarından Kemal Kerinçiz’i hatırlatan Belge, “Hayatımızda Kemal Kerinçsiz’in eksikliğini duymamamızı sağlamak için diziye “hukuk yoluyla” da müdahale eden Başbakan belli ki yargının bu diziyi durdurmasını istiyor. İyi de, hangi yasanın hangi maddesi gereğince? Ayrıca, her hukukî karar gibi böyle bir durdurma kararının da bir gerekçesi olmalıdır eğer hayatımızı “Karakuşî” denen ilkeler çerçevesinde geçirmek istemiyorsak. Bu kararı verecek mahkeme bilirkişi raporu mu isteyecek, örneğin? “Kanunî Sultan Süleyman saltanatının otuz yılını at üstünde geçirmiş midir? At üstünde olmadığı zamanlar ne yapardı? At üstünde geçirdiği zamanla Saray’da, Harem’de geçirdiği zamanların karşılıklı oranları nedir? Kış mevsiminde Saray’ın ahırlarında mı ata binerdi?”

Belge şunları yazdı; “Bütün dünyada bu televizyon dizilerinin bir “popüler olma” teknolojisi var. Her yerde üç aşağı beş yukarı aynı. Her imkânı ilgi çekmek üzere suyunu çıkarana kadar orasından burasından çekiştirmek bunların belki de birincisi. Bir fikir edineyim diye bir iki kere baktığım bu dizi de aynı şeyleri yapıp duruyor. Gene bütün diziler gibi, “olgu” olarak bilinen şeyleri “fiction” ambalajlarıyla sarıp sarmalıyor. Ve tabii, “tarihî dizi” ise, fi tarihinde yaşamış insanlara bugünün insanlarının duygu ve düşüncelerini atfediyor. Bu saydıklarım “Muhteşem Yüzyıl”ın değil, dünyada çekilen dizilerin yüzde doksan dokuzunun özellikleri. Hâl böyleyken, “dizi” kavramını ciddiye alıp ona bir “bilgi kaynağı” gözüyle bakmak zaten abes bir şey. Ama belli ki bu dizi devam ettiği sürece (iki yıl, üç yıl...) Kanunî’yi at üstünde gösterse, Başbakan mutlu olacak.

Radikal’den Cengiz Çandar, Ortadoğu’da Türkiye’nin bölgesel liderlik amacına dair eleştirilerini dile getirmiş. Çandar “Bu bölgede 'liderlik' gibi bir amacı, daha da yüksek hedefler uğruna, yani Batıda elinizi kuvvetlendirmek' ve dünyanın önemli aktörlerinden biri olmak' için tasavvur ediyorsanız; bunu İsrail ile 'stratejik ortaklık' kurarak yapamazsınız. Ak Parti hükümetinin bunda bir yanlışı yok. 'One minute'ta da bir yanlışlık yoktu, Mavi Marmara sonrası 'özür dilenmesi' ve 'tazminat ödenmesi' taleplerinde de. Yanlışlık, bunlarla ilgili değil. Türkiye'nin 'ısıramayacağı kadar büyük lokmayı dişlemeye çalıştığı' görüntüsü vermesiyle. Arap dünyası, evet, 'duygusallık' ve 'hamasetin iş gördüğü bir alandır ama bir yere kadar; somut, elle tutulur kazanımlar gelmezse, hitabet gücünüz, sonuç alma anlamında bir gücü temsil etmiyorsa, pullarınız dökülmeye başlar” diye yazdı.

Çandar, Türkiye’nin bölgede yaşadığı ‘kayma’ya dikkat çekerek Muhteşem Yüzyıl tartışmalarına da katıldı. Çandar’ın tepkisi şöyle,

 “Türkiye, niye bu 'kayma'yı gösterdi derseniz; birkaç aydır, avazı çıktığı kadar bağırmayı, önüne gelene, Abdullah Gül'den Obama'ya, Roboski-Uludere'de evladını yitirmiş gariban Kürt vatandaşından 'Muhteşem Süleyman' televizyon dizisinin yapımcılarına ve gösterildiği kanalın patronuna kadar 'ayar vermeyi' temel siyaseti haline dönüştürmüş bir başbakanı var da onun için; cevabını verebiliriz. İç politikada insanları güvenlik gücü ve ikide bir suç duyurusu yaptığınız yargı marifetiyle belki sindirebilirsiniz ama bağırıp çağırmanın 'dış politika dinamiği' oluşturması tarihte görülmemiştir. Bağırarak, onu bunu azarlayarak 'bölge lideri' olunmuyor. 'Muhteşem Süleyman' da öyle değildi zaten. O hem, bir yasa koyucu yani 'Kanuni' idi hem de Hürrem'e aşk şiirleri de olmak üzere, büyük edebi değer taşıyan şiirler kaleme almış bir şair, 'Muhibbi'idi. İşi gücü, siyaseti; bağırıp çağırmak, onu bunu azarlamak değildi”

Zaman’dan İhsan Dağı’da tartışmalara İstanbul üzerinden giriyor. Dağı, “Muhteşem Yüzyıl’daki Süleyman bizim bildiğimiz ‘ecdadımız’ Kanuni değilse, köprülerle, gökdelenlerle silueti bozulan bu İstanbul bize ‘ecdad’ın bıraktığı İstanbul mu?” diyerek Erdoğan’a tepki gösterdi.

Dağı, şunları yazdı;

“‘Elin UNESCO’sunun’ İstanbul için gösterdiği hassasiyeti bu şehri yirmi yıldır yöneten ‘muhafazakârlar’ göstermiyorsa, göstermemiş ve silueti bozmuşlarsa söylenecek söz yoktur. ‘Muhafazakârlar’ değilse kim ‘muhafaza’ edecekti İstanbul’un siluetini? Ya muhafazakârlık kavramında bir sorun var veya İstanbul’da çok ‘rant var’. İstanbul’un bozulan siluetinin kefareti Çamlıca’da ‘çakma’ bir tarih inşa etmek olamaz.” 

Kategoriler

Güncel Basın