İmamoğlu’nun tutuklanması sonrasında yaşanan gelişmeleri IstanPol Institute kurucularından siyaset bilimci Dr. Edgar Şar ile konuştuk.
İŞHAN ERDİNÇ-YETVART DANZİKYAN
İmamoğlu'nun gözaltına alınması ve sonrasında tutuklanmasıyla başlayan gelişmeleri şu ana kadarki manzara itibariyle nasıl değerlendirirsiniz?
2023 seçimlerinden sonra aslında iktidar için çok daha sertleşmeye gerek kalmaksızın Türkiye'yi uzun süre yönetebileceği bir ortam ortaya çıkmıştı. Çünkü muhalefetin emsali görülmemiş bir şekilde birleştiği o seçimdeki yenilgi, muhalefeti adeta paramparça etti. Muhalefetin artık tekrar toparlanması, hele ki 7-8 ay sonra bir yerel seçim varken neredeyse imkansız görünüyordu. Benim tahminim çözüm süreci olarak adlandırılabilecek silahsızlanma süreciyle ilgili ilk planlar da o zaman yapıldı. Daha sonra 2024 31 Mart seçimlerine geldiğimizde muhalefet bir arada durmamasına rağmen, 2023 seçimlerinde iktidara gösterilmek istenen ama muhalefetin büyük hataları sebebiyle gösterilemeyen enerji öyle bir şekilde çıktı ki iktidar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi için çok beklenmedik bir harita ortaya çıktı.
Bu Erdoğan'ın siyasi hayatında, iktidarında ilk kez yaşadığı bir şey. Bunun tabii sonuçları olacaktı. Bunun ne olması gerektiği uzun zaman tartışıldı. Bence uzun bir süre o da kararsızdı. Çünkü kendi iktidar bloğunu gerçekten zor bir süreç bekliyordu. Bu kadar azalan bir toplumsal destek var. Ekonominin toparlanıp toparlanmayacağı kesin değil. Sonbahara geldiğimizde bu kararsızlık bitti. Sertleşmeyi seçti. Sadece ‘Sertleşmenin bedelleri ödenebilir mi?’ sorusu o kadar büyük bir soruydu ki, bunu gerçekten yapabilirler mi diye düşünülüyordu. Ama biz Ekim'den itibaren kademe kademe bu sertleşmenin geldiğini gördük.
Bana kalırsa başta İmamoğlu olmak üzere CHP bunu gördü ve bütün planlarını hazırladılar. Birçok kişinin dediği ya da düşündüğü gibi ‘Aday olmasaydı bunlar Ekrem İmamoğlu'nun başına gelmezdi’ şeklinde yapılan analiz, bana kalırsa bir yanılsama. Nedensellik ilişkisini ters kurmak lazım. Sertleşme kararından itibaren bunlar olacaktı, fakat bunların ne zaman olacağı, nasıl olacağı bu gibi adımlarla biraz hızlandırılmış olabilir. Ama eğer bu ön seçim, bu adaylık olmasaydı yine İmamoğlu aynı şeyleri bugün ya da biraz daha geç yaşayabilirdi.
İddialara baktığımızda çalakalem yazılmış, bırakın muhalif toplumu, iktidara yakın toplumsal kesimleri bile -en radikal olanların dışında tutarak söylüyorum- ikna etmekte zorlanacak bir suçlama manzumesinin çok hızlı hazırlandığı düşünülebilir. Ön seçim takvimi bunu hızlandırdı. Benim düşüncem bunlar zaten olacaktı. Daha sonra ortaya çıkan toplumsal tepkiyi kimsenin tahmin edemediğini düşünüyorum. Ne iktidarın, ne Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, ne muhalefetin Özgür Özel'in ya da Ekrem İmamoğlu'nun. Onların –kısmen- gelmekte olanı görmüş olması biraz daha hızlı adapte olmalarına yardımcı olmuş olabilir. İktidarın bu kadar sert kolluk gücüyle davranabileceğini herkes tahmin etmesine rağmen bu derece bir cesaretin ortaya çıkması bence etkileyici. Fakat buna rağmen, her şeye rağmen sokak protestolarına katılım, Türkiye'de muhalefetin kendini göstermesi için bir konvansiyonel bir metot değil. Dolayısıyla siz arkanızda olduğunu iddia ettiğiniz çoğunluğu gösterebilmek için yaratıcı birtakım başka yöntemleri de uygulamanız lazım.
Nedir onlar?
İşte bu noktada bu dayanışma sandığı fikri bence çok önemli bir rol oynadı. Çünkü hep söylenir, ‘Türkiye'de insanlar belki protesto etmez, haklarını sokakta o kadar aramayabilir, siyasi kültür açısından hep eleştirilir ama seçim için sandık günü giderler, oylarına sahip çıkarlar, iradelerini koyarlar’ denir. Siz seçim olmayan bir dönemde aslında bu imkanı vermiş oldunuz. Şu rakam bence tıpkı sokağa çıkanların beklenmedik bir ölçüde ve sayıda oldukları gibi beklenmeyen bir ölçü oldu. Yani CHP'nin 1 milyon 750 bin üyesi var, bunun 1 buçuk milyonu gitse dayanışma sandığıyla beraber biz bunu 5-6 milyona çıkarsak ne iyi olur diye düşünmüşlerdir belki.
Ama 15 milyon olacağını, bunun iyi bir şekilde planlanabileceğini, o gün akşam sonuçlarını açıklanacak şekilde insanların kuyruklar oluşturması, onun yarattığı o fotoğrafların yayılması, bunlar çok önemli hepsi. Dolayısıyla bunun da ayrı bir meşruiyet kazandırdığını düşünüyorum.
Peki CHP bu hamleyi nasıl göğüslemeli sizce? Erken seçim için bastırmalı mı?
Birinci parti durumuna gelmesi bile CHP açısından genel seçim istemesi için uygun bir koşul olarak görülebilirdi ama stratejik olarak bunu tercih etmediler. Kendilerine, tabanları haricinde gelen kitleyi yabancılaştırmamak için özellikle bunu bir strateji olarak uyguladılar. Az önceki soruda anlattığım o süreç sonunda giderek erken seçim, bir talep haline geldi.
Şimdi Türkiye'de erken seçimi zorlayacak mekanizmalar eskisi kadar yok. Eskiden parlamenter sistem varken, hükümetin meclisteki güven oyunu boşa düşürecek birtakım zorlamalar yapılabiliyordu. Şimdi tek parti hükümeti özellikle de başkanlık sistemi varsa, sizin pratikte iktidarı zorlayacak mekanizmanız neredeyse yok. İktidara erken seçimin tek yol ve tek seçenek haline geldiği bir ortamda bunun gösterilmesini sağlayabilirsiniz. Bu da mobilizasyonla gerçekleşebilir.
Ama bunun da bazı kısıtlamaları olduğunu görmemiz lazım. Türkiye çok kutuplaşmış bir toplum, yaşadığımız sorunlar toplumun tamamı tarafından yaşanıyor ve şikayet ediliyor. Fakat bunun siyasi sonuçlarının ne olması gerektiği konusunda bir anlaşma ortaya çıkmıyor. İktidarlar bu gibi rejimlerde kutuplaşmayı ve kutuplaştırmayı tercih ediyorlar. Toplumda zaten var olan fay hatlarını kendilerine konsolide bir kitle oluşturacak şekilde yeniden düzenliyorlar ve daha büyük bir fay hattı yaratıyorlar. Eskisi gibi bir hükümet yapısından bahsedemiyoruz. Erken seçime ikna olması çok da kolay değil ama CHP bu stratejisini sürdürmeli ve bence sürdürecek.
Burada şuna bakmak lazım, Ekrem İmamoğlu muhalefetin veya CHP'nin cumhurbaşkanı adayı. Bütün bu olanlar onu aslında muhalefetin adayı haline de getirdi. Şu anki konjonktürde kimse alternatif bir muhalif cumhurbaşkanı adayını ortaya çıkarıp, meşru olarak ona destek isteyecek durumda değil. Dolayısıyla iktidarın tam bunu öngörerek, onu seçimlere kadar, belki seçimden sonraya kadar içeride tutması gibi bir risk olduğunu herkes görüyordur. Dolayısıyla erken seçimin böyle bir mantığı da var, ama seçime sadece bu protesto düşüncesiyle ya da olan bitene karşı çıkma düşüncesiyle giderek kazanmak mümkün değil. Bunu unutmamak lazım.
Bu durumda nasıl bir strateji gerekir?
Ekrem İmamoğlu’nun özellikle konvansiyonel CHP politikacılarından farklı olarak şöyle bir yönü vardı. Çok daha sistematik, hazırlığını çok yönlü yapan, bir şekilde mekanizmalar kurarak ilerleyen biriydi. Dolayısıyla eğer dışarıda olsaydı Türkiye için iktidara geldiği takdirde yapacaklarını net bir şekilde gösterdiği, halka anlattığı, uzun politika belgeleriyle değil ama yapacağı değişiklikleri sloganlaştıracağı uzun bir kampanyaya dayanacaktı. Şimdi bunu nasıl hayata geçirecekler? Seçimin tarihinden ziyade bence buna bakmaları lazım. Kampanyayı nasıl yapacakları, bundan sonra onu nasıl devam ettirecekleri daha önemli.