Serra Bucak: Kayyım uygulamalarıyla kent bileşenlerinin katılım hakkı ellerinden alınıyor

Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Abdullah Zeydan’a verilen 3 yıl 9 ay hapis cezasının ardından DEM Partili bir belediyeye daha kayyım atandı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi de 2016 ve 2019 yıllarında iki kere kayyım ataması ile karşı karşıya kalmıştı. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Serra Bucak ile Zeydan’ın hapis cezasına çarptırılması sonrası kayyım uygulamalarının yarattığı toplumsal ve siyasi sonuçları konuştuk. Bucak, kayyım atamalarıyla ilgili olarak, “İktidar ısrarla, inatla demokrasi dışı yöntemlerden ders çıkarmasa da halk her defasında ‘Siz ne yaparsanız yapın, biz haklı mücadelenin yanındayız’ dedi ve diyecek. İktidar artık halkın iradesini hazmetmeli, kabul etmeli ve bu anti-demokratik uygulamalardan vazgeçmeli” diyor.

Van Büyükşehir Belediye Başkanı Abdullah Zeydan’a verilen hapis cezasının ardından kayyım kararı henüz hayata geçmemişken Van’a gittiniz. Nasıl bir atmosferle karşılaştınız?

Bir sabah gelip belediye binasına el konmasın, seçilmişlerini zorla çıkartmasın diye bir halk direniyordu. Hakikaten anlamlandırmakta zorlanıyoruz. Biri hakkında bir dava varsa onu öne çekiyorlar, hızlandırıyorlar. Bu kurguların içerisinde verilen cezalar da tartışmalı, hele hele Zeydan’ın cezası çok tartışmalı. Yerel yönetimlerin bir saat kaybedecek vakti yok. Dışarıda bir sürü insan ihtiyaçlarının karşılanmasını bekliyor. Halihazırda bütçelerimiz ortada, borçlarımız ortada. Zor bir süreç yani.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin de kayyım sonrası borcu olduğu açıklanmıştı. Bugün nasıl bir finansal tabloyla karşı karşıyasınız?

Dış kaynak arayışı içerisindeyiz. Hibeler, fonlar üzerinden kaynak yaratmaya çalışıyoruz. Borçlar duruyor. 2,5 milyar TL büyükşehirden, 1 milyar TL’den biraz daha fazla da Diyarbakır Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü’nden borç devraldık. Tabii bu görünen kısmı. Peşine düşüp bulamadığımız bütçeler de var.
Serra Bucak
Nasıl yani?

Mesela, ihtiyaç sahibi ailelere kombi verilmesi için bir Avrupa Birliği fonu alınmış. Kombiler alınmış mı, dağıtılmış mı bilmiyoruz. Faturası yok. Para hangi hesaba yatmış, hangi hesaptan çıkmış, bilmiyoruz. Kayyım döneminde takip edilmeyen yerlerimiz var, bize ait olan parklar, tesisler var. Kime verilmiş, ne kadara verilmiş, bunları güncellemeye çalışıyoruz. Bu kent için hangi kurum işbirliğiyle ne yapabiliyorsa yapılmalı. Ama tablo bu değil. Mesela, Gençlik Spor İl Müdürlüğü ile zaman zaman görüşüyoruz. Bu kentte gençlerin, çocukların spor alanlarına ihtiyacı var. Büyük bir yozlaşmayla karşı karşıya toplum. Gençlik, madde kullanımıyla karşı karşıya. Sizin bütçeniz ortada diyoruz. Yanaşmıyorlar. Diğer kurumlar için de geçerli.

 “Belediye olarak kaybedecek bir dakikamız bile yok” dediniz. Son dönemde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne gelenler en çok hangi taleplerde bulunuyor?

İş talepleri oluyor. On binlerce iş başvurumuz var. Hiçbirine yanıt veremiyoruz. Büyük bir işsizlik var. İkinci talep, sosyal yardımlar. Ve tabii altyapı meselelerine dair talepler var. Kadınların aile yahut toplumsal baskı sebebiyle başvuruları olabiliyor. Gençlerin de ders çalışma alanlarına ihtiyaçları var. Gençlerin gitgide de kaybolan bir umudu var, onu da söyleyeyim. Bunu görmek de çok acı veriyor. Meslek öğrendikleri yok, eğitimlerini yarıda bırakıyorlar, perspektif yok.

Van Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyımın ardından 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden bu yana DEM Partili belediyelere atanan kayyum sayısı 9’a çıktı. Kayyımlar gözlemlediğiniz kadarıyla ne gibi hak ihlallerine yol açıyor?

Kayyımlar gelir gelmez o belediyenin kapıları sıkı sıkı kapanıyor. Belediyeye talebini iletme, belediye ile temas kurma hali ortadan kalkıyor. Bu başlı başına bir hak kaybı. İkincisi, bütçesi yapılıyor ama halk katılımcılığı yok. Kent bileşenlerinin katılımcılık hakkı da ellerinden alınıyor. Sivil toplumun da hakkı gasp ediliyor. Merkezi, gaspçı, talancı bir politika, halkı dinlemeyen, ona kulak vermeyen bir politika, ne yazık ki insanların zihninin de esir alınması haline geliyor. Düşünsene, belediyede çalışıyorsun. Bu kent için bir çalışan olarak bir fikir sunup da hayata geçiremiyorsun. Mesela kayyım döneminde kadın kurumlarımız kapatıldı. Şimdi bizim her ilçemizde bir kadın danışmanlık merkezimiz olsaydı, kadına yönelik şiddet bu kadar artmayacaktı. Kadın haklarını hiçe sayan ve şiddeti arttıran bir politikası var kayyım sisteminin.
Toplumun ihtiyaçlarını görmeyen, aksine toplumu kısır bir döngüye sürükleyen ve mutsuzluğa sürükleyen bir şey var. Yani mutluluk hakkını da elinden aldı kayyımlar.

Kayyımların Kürtçeye yönelik engellemeleri de oluyor. Bu engellemelerin halktaki yansıması ve toplumda yarattığı tahribat nedir?

Dil çok önemli bir mesele. Kendi ana dilinde konuşabilmek müthiş bir özgüven. Zaten yüz yıldır bu anadil yaşamasın, öğretilmesin diye çocukların zihinlerinde karakol kurmuşsun. Kendi anadiline uzaklaşmış nice nesiller yetişti. Kendi dilinden utanan bir nesilden bahsediyoruz. Sekiz yıllık kayyımla müthiş bir baskı kuruldu. Kayyım öncesi dillerin dostluğunun yaşadığı festivallerimiz vardı. Kürtçe, Ermenice tiyatro festivallerimiz vardı. Erivan'dan oyun gelirdi, kadın mücadelesini işleyen oyunlar gelirdi. Çok dilli çalışmaların hız kazandığı bir süreçti. Kayyımla birlikte tekçi bir akla dönüştü. Kürtçe kurslarımız, tiyatrolarımız kapatıldı. Telafisini yapmaya çalışıyoruz. Çok dilli kreşlerimizin yenilerini inşa etmek için kolları sıvadık. Rağbet eskisi kadar var mı derseniz, biraz düştü. Biz de sorguluyoruz. Belki duyurusunu geç yaptık çünkü mevcut kreşlerin büyük bir bakım-onarıma ihtiyacı vardı. Kültür-sanat dairemizde Kürtçe tiyatro oyunlarına ağırlık verdik. Çok dilli tiyatro festivallerine ağırlık verdik. Çeşitliliği arttırmaya çalışıyoruz. 21 Şubat Anadil Günü'ne giderken bir dizi etkinlikler var. Mesela, 8 Şubat'ta Ermeni kilisesinde Mıgırdiç Margosyan’ın edebiyat dünyası tartışıldı.

Sur Mahallesi  (Mezopotamya Ajansı)

Sokağa çıkma yasakları sonrası Sur’un bir kısmının soylulaştırılması konusunda hem sizin belediye başkanı olarak hem de Diyarbakır halkının görüşünü de merak ediyorum.

Tuhaf bir durum oluşmuş. Parçalanmış bir ruh hali. Oradaki çirkinliğin herkes farkında ama şöyle bir şey söyleyeyim size: Bu şehirde yaşayan insanlar tam bir homojenlikle yaşamıyor. Fikirsel olarak da, yaşamsal olarak da. Dolayısıyla Sur’a bakıp, o “Toledolara” bakıp “Fena da olmadı” diyen de var. Bu gerçekle yüzleşelim. Onlarla tartışacak değiliz. En fazla şunu anlatıyoruz: Objektif baktığında güzel olmadı. Burası insanların ayağının rahatça gittiği bir yer olmaktan çıktı. Asıl önemli olan bu, görselliğini de geçtim. En fazla kim gidiyor? Günübirlik turist olarak gelenler. Diyarbakır'ın özgünlüğü gitti. Margosyan'ın kitabındaki küçeler gitti. “Gavur mahallesi” gitti. Böyle baktığında acı veriyor. Bunu bilen, o tarihle iç içe yaşayan ya da o tarihte komşuluğu olanlar için kahır verici bir durum. O yüzden ben de gidemiyorum. Surp Giragos Ermeni Kilisesi’ne kadar gidebiliyorum. Orası huzur veriyor. Sonrasını yürüyemiyorum orada. Orada bir savaş yaşandı. Sonra kiliseden dönüyorum, (Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin vurulduğu) Dört Ayaklı Minare'de başka bir travmamız var. Anılar gitti, o dar sokaklar gitti. Orada kul hakkı yendi.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atanması durumunda nasıl bir geriye gidiş yaşanır?

Seçme seçilme hakkı meselesiyle ilgili gerçekten çok ciddi bir geri dönüş yaşanır. Bunu yeniden tesis etmek çok zor. İnsanların seçime, sandığa “bir kırtik” (azıcık) inancı kalmışsa bunun yeniden çökmesi çok umutsuzluk verici. Tabii ki o toparlanan ve yeniden gidip sandığa oyunu veren bir halk gerçeği de var. Yoksa halk iki kayyımdan sonra yüzde 64'e çıkartmazdı bu oyu. Kayyım atanması halinde toplum kendi kabuğuna çekiliyor. toplum üzerindeki manevi baskıdan üzüntü duyarım. Yapacağımız projeler kesintiye uğrar. O da bizi çok üzer. Yapmak istediğimiz bir sürü iş var.

Bir yandan adı konmayan bir süreç ilerlerken bir yandan da belediyelere kayyımlar atanması halkın bir kesiminde kafa karışıklığı da yaratıyor.

Aslında kafa karışıklığı değil. Algı yönetiliyor. Bazen iki adım ileri gidiyor, bazen bir adım geri gidiyor. Bazen dozunu yükseltiyor, bazen azaltıyor. Bence halk da bunu biliyor. Toplum bir umut besliyor, küçücük de olsa. Bu süreç Kürt sorununu, demokratikleşme sorununu, insan hakları sorununu çözme üzerinden bir süreçse kayyım da atanmaz diye bir çıktısı olmalı, değil mi? O yüzden sahici değil. Sürecin adı konmadı henüz, muallakta yürüyor. Detaylara çok hakim değiliz. Diyelim ki hepimize kayyım atadılar. Ne olacak? Yine kitlenen bir süreç, yine anti-demokratik bir süreç. Peşi sıra ekonomi de düzelmeyecek. Ekonomiyi düzeltmeye çalışan bir hükümet bu kadar politik olarak risk almamalı, değil mi? Yerellerde bu kadar alt üst ediş yaparsan ekonomik kriz ve darboğaz seni daha da zorlayacak. İstikrarsızlık da seni zorlayacak. Dış dünyaya karşı da iyice itibarsızlaşmış bir süreç başlayacak. Toplamında bir değişim dönüşümün şart olacağı daha da ayyuka çıkacak.
Surp Sarkis (AA)
“Surp Sarkis için fon çalışmamız var”


Belediyenin Diyarbakır'daki Hristiyan toplumuna yönelik çalışmaları var mı?

Tabii. Kayyım zamanı Hristiyan topluluk da adımını atmadı buraya mesela. O sekiz yıllık kesinti sonrası biz ziyaretlerde bulunduk, onlar bizi ziyarette bulundu. Ermeni Vakfı'nın yapmış olduğu etkinliklere hem katılım sağlıyoruz hem de onlarla işbirliği yapıyoruz. Dil Geliştirme ve Koruma Müdürlüğümüzde Süryanice ve Ermenice kurslar açmak için bir araya geldik. Talep ne kadar olur, nasıl bir kurs seçeneği sunabiliriz diye çalışmamız var. 25 Aralık’ta Süryani Kilisesi’nde Noel ayininde bir araya geldik. Surp Sarkis Ermeni Kilisesi'nin restorasyon işleri için Etüt Proje Daire Başkanlığımız fon çalışması yapıyor. Restorasyon işine birlikte katılmaya çalışacağız. İşbirliklerimizi büyütmeye çalışıyoruz.

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında