Beşar Esad rejiminin Suriye’de düşmesinin üzerinden iki aydan fazla zaman geçti. Hâlihazırda Ermenistan’ın başkenti Yerevan’da yaşayan genç Suriyeli Ermeniler, büyüdükleri ülkede yaşanan olaylar hakkında ne anlatabilir? Ermenistan'da yayın yapan CivilNet bu gençlerden ikisi ile konuştu.
El Kaide’nin bir kolu olarak başlayan İslamcı grup Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ), 12 gün süren yıldırım harekâtıyla Esad hanedanının 50 yıllık diktatörlüğünü devirdi. Birleşmiş Milletler, ABD ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak kabul edilen bu grup, artık yeni Suriye hükümetinin başında yer alıyor ve Suriye’deki Hristiyan Ermeni azınlık için endişe kaynağı oluşturuyor.
Suriye’deki Ermeni toplumu, modern Suriye topraklarını oluşturan bu bölgede binlerce yıldır varlığını sürdürmekte. Ancak, Suriye’deki Ermeni nüfusunun büyük kısmını, Ermeni Soykırımı’ndan sağ kurtulanların torunları oluşturmakta.
2011’de iç savaş patlak vermeden önce sayıları 100.000’e kadar ulaşan Suriyeli Ermenilerin sayısı, bugün 20.000’e kadar düşmüş durumda ve ülkedeki son gelişmeler nedeniyle azalmaya devam edecek gibi görünüyor.
Ermenistan’a göç edenler arasında, -bu haber için güvenlik gerekçesiyle isimlerini değiştirmeyi tercih eden- Tavit ve Hasmig de var. İkisi de Birthright Armenia programı aracılığıyla Yerevan’a geldi ve farklı kuruluşlarda gönüllü olarak çalışıyor. Tavit akademik araştırmalar yaparken Hasmig çeviri ve sanatsal restorasyon alanlarında deneyim kazanıyor.
Tavit, HTŞ’nin ilk ele geçirdiği kent olan Halep’te yaşıyordu. Bu tablo durumun ciddiyetini ilk kavrayan Suriyeli vatandaşlardan biri olmasını sağladı.
"İlk anda şok yaşadık"
Tavit CivilNet’e durumu “Geldiklerinde tam anlamıyla bir şok yaşadık. Tabii ki panik içindeydik, özellikle de Hristiyanlar. Ama HTŞ militanları bize ‘Korkmayın, size zarar vermeye gelmedik, hiçbir şey yapmayacağız, sizi özgürleştirmeye geldik’ demeye başladılar.” diyor.
Zaten 11 Ocak’ta Birthright programına katılmak üzere Ermenistan’a gitme planı vardı. Ancak hükümetin çöküşü ve geleceğinin belirsizliği karşısında daha erken ayrılmaya çalıştı. Fakat Halep’te bir haftadan uzun süren kuşatma benzeri koşullar nedeniyle bunu başarması imkânsız hale geldi.
Tavit o anları “Etrafımız sarılmıştı, Halep’ten çıkamıyorduk, hiçbir çıkış yolu yoktu… Neredeyse 15 gün boyunca Halep’te mahsur kaldık. Kimse çıkamıyordu, kimse gelemiyordu.” diyerek hatırlıyor.
Suriye’den hava yoluyla ayrılma imkanı bulamayan genç adam, güvenli bir şekilde Yerevan’a ulaşabilmek için Beyrut’a gitmek zorunda kaldı:
“11 Ocak’ta Şam’dan Erivan’a bir uçak olacağını söylediler fakat böyle bir şey yoktu gerçekleşmedi. Ben de Şam’a arabayla gittim, oradan Lübnan’a, Lübnan’dan ise Yerevan’a.”
18 Ekim’de yani rejim devrilmeden önce Ermenistan’a gelen ve ailesiyle büyükannesi hâlâ Suriye’de bulunan Hasmig, isyancıların Esad rejiminin görünürde sıkı biçimde kontrol ettiği Halep’i almasıyla tam bir şok yaşamış:
“Halep’e girecekleri haberi yayıldığında ilk başta iki gün süreceğini ve sonra her şeyin normale döneceğini düşündüm. Hâlâ şoktayım; gerçekten oldu buna inanamıyorum.” diyor.
Suriye’nin geleceği, artık belirsizlik ve korku karışımı bir hava yaratıyor. Doğal olarak, yeni hükümetin başında bulunan Ahmed Hüseyin el-Şara’yı, diğer adıyla savaş ismi Abu Muhammed el-Culani’yi nasıl değerlendireceklerini bilmiyorlar.
20 Aralık’a kadar başına 10 milyon dolarlık ödül konan Suriye’nin fiili lideri, Esad’ın devrilmesinden önce birkaç yıl boyunca İdlib eyaletini İslamcı bir demir pençeyle yönetmişti.
Şimdi ne olacak?
HTŞ’nin iktidarı ele geçirmesi, Ermeni toplumunu, yeni Suriye’de benzer bir yönetim tarzının uygulanıp uygulanmayacağını sorgulamaya sevk etti.
Şam’daki babasıyla düzenli olarak konuşan Hasmig, CivilNet’e, “Şu an çok belirsiz. Hâlâ ne olacağını bilmiyoruz. Kısacası yeni hükümetin iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyoruz.” diyerek durumu özetledi.
“İlk başta durumdan şüpheliydik ki hâlâ öyleyiz. Durumdan gerçekten çok korkuyoruz.” diyor Tavit de.
Suriye’nin küçülen Ermeni toplumundaki korkuyu körükleyen bir diğer faktör ise ülkedeki Türkiye etkisinin artması. Esad rejiminin çöküşünün ardından kısa bir süre içinde Tavit bize “Pazara gittiğinizde yerel ürünlerden daha fazla Türk ürünü gördüğünüzü fark ediyorsunuz.” dedi.
Ailesiyle sık sık iletişim kurarak durumu takip eden Hasmig, internette “Halep Kalesi’nde bir Türk bayrağı vardı” diyen videolar gördüğünü söyledi.
Türkiye’nin el-Şara’nın örgütüyle yakın ilişkiler içinde olduğu biliniyor. İki Türk üst düzey yetkili, Türk İstihbarat Servisi Başkanı İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, yeni hükümetin liderleriyle görüşmek üzere Suriye başkentini ziyaret etti.
Bu tür gelişmeler, soykırım nedeniyle bir yüzyıldan biraz daha fazla bir süre önce Suriye’ye sürülen Suriye Ermeni toplumu için gerçekten bir endişe kaynağı.
Sözler verildi ama..
Ayrıca, el-Şara, yeni Suriye’de azınlıkların haklarını koruma sözü vermiş ve 31 Aralık’ta Hristiyan kiliselerinin liderleriyle bir toplantı yapmış olsa da, Esad sonrası Suriye toplumunda Hristiyanların yerini sorgulatan olaylar yaşanmış.
Toplumunun yeni hükümetin yönetimi altındaki güvenliği konusunda tereddütlü olan Tavit, CivilNet’e, “Birçok şey görüyoruz ve farklı şeyler duyuyoruz. Hristiyanlara zarar vermeyeceklerini duyuyorsunuz, aynı zamanda haberlerde, Hristiyan bölgelerinde, kiliselerde, yolda haçlara yapılan şeyleri görüyorsunuz.” diyor.
Hasmig, Tavit’in yeni Suriye’deki Ermenilerin güvenliği konusundaki çekingen tutumunu paylaşarak, Esad’ın kaçışının ardından Suriye toplumundaki yerlerinin nasıl tehlikeye girebileceğine dair birkaç örnek verdi. “Arkadaşımın annesi alışveriş yapıyordu ve biri ona başörtüsü takmasını söyledi. Evimin önünde küçük bir Noel ağacı vardı ve birinin o ağacı kırdığına dair bir video vardı. Duydum ki arabalarda hoparlörlerle ‘Kadınlar, lütfen örtünün!’ diyen insanlar vardı. Bu Esad’ın zamanlarında asla olmazdı.”
Her ikisi de fiili hükümetin, azınlık gruplarına bu tür olayların sadece bireysel hareketler olduğu ve faillerin hükümetle bir bağlantısı olmadığı yönünde teminat verdiği belirtti. Ancak Tavit, böyle iddiaları kabul etmekte tereddütlü. Hasmig, CivilNet’e, Suriye’deki bağlantılarının kendisine 8 Aralık’tan itibaren ülkede ‘normal hayatın’ yeniden başlamadığını söylediklerini aktardı. Arkadaşları ve ailesi, aslında koşulların kötüleştiğini söylüyor.
“Arkadaşım ile konuştuğumda bana doğum günü partisi yaptığını söyledi. Öğlen ya da 1’de yapıyorum dedi, çünkü altıdan sonra dışarı çıkamıyoruz, o kadar korkutucu. Gece olduğunda dışarı çıkmıyorlar.”
İsyancılar Esad diktatörlüğünü devirdikten sonra Suriye’de bir ay daha yaşamaya devam eden Tavit, “Suriye’de normal yaşamı tanımlamak gerekirse, %70’i normal diyebilirim. Herkes çalışıyor ama devrimden önce hissettiğimiz güvenlik tamamen gitti. Şu an güvende hissetmiyoruz çünkü gerçek bir hükümet yok, sokaklarda polis yok, hatta trafik polisi bile yok. Yani güvenlik olmadan, devletin resmi imkânları olmadan normale dönüldüğünü söyleyebiliriz.” diyor.
“Orası benim evim”
Belirsiz bir gelecekle karşı karşıya kalan Tavit ve Hasmig, doğdukları topraklara geri dönüp dönmeyecekleri sorulduğunda ilginç bir şekilde farklı cevaplar verdiler.
Bu ay Yerevan’a gelen Tavit, “Halep’e geri dönmek için güvende hissediyorum çünkü sonuçta orası benim evim, ne kadar tehlikeli olursa olsun, Halep’e gidemem gibi hissetmiyorum. Geri döneceğim, belki Nisan ya da Mayıs ayında.” dedi.
Ancak, İslamcı yasaların Suriye’deki Hristiyan topluluğuna uygulanması durumunda, ailesinin tereddüt etmeden ayrılacağını kesin bir şekilde belirtiyor:
“Eğer bizim nasıl giyindiğimize, dinimizi nasıl icra ettiğimize ya da herhangi bir şeye en ufak bir şekilde müdahale ederlerse, bir dakika bile kalmazdık. Hatta bunu düşünmezdik bile. Her şeyi bırakır ve çıkıp giderdik.”
Hasmig, geri dönmenin mümkün olabileceği fikrine katılmakla birlikte, Ermenistan’a kalıcı olarak göç etme arzusunu ifade etti. “Eğer gitmek istersem [Suriye’ye], gidebilirim, başıma bir şey geleceğini düşünmüyorum. Ama kişisel olarak geri dönmek istemiyorum, kalmak amacıyla geldim. Yıllardır oradan çıkmaya çalışıyordum.” dedi.
Ayrıca CivilNet’e, ailesinin şu anda Ermenistan’a taşınma sürecinde olduğunu ve aslında 8 Aralık 2024’ten önce de bunu yapmayı planladıklarını söyledi.
(Not: Bu yazı CivilNet'te 27 Ocak'ta Christopher Crowson'ın imzasıyla yayınlandı)
(Çeviri: Deniz Kaya)