BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Kürt meselesi – içte ve dışta son durumlar

Bahçeli’nin 1 Ekim 2024’te tokalaşarak başlattığı, ne idüğü olduğunu hâlâ anlayamadığımız ikinci girişimi 4 aydır yaşıyoruz. Buna yaşamak denebilirse. Çünkü: 1) İç politikada muhalefet ve özellikle Kürtler üzerinde polis ve yargı baskısı muazzam arttı, 2) Dış politikada ise Ortadoğu gerçeğine katiyen oturmayan bir politika izliyoruz. Sadece bu yılı (2025) alalım ve iç politikadan başlayalım. Vaziyet o hale geldi ki, espriler patlamaya başladı: “İfadeye çağrılan Halit Ergenç, Şehzade Mustafa’yı boğdurmak suçuyla mahkemeye sevk edildi."

Çocuk sözlüde soruları bilememiş, heyet son bir tane sormuş: “Bir solucanı ikiye bölsen yaşar mı?” Çocuk “Yaşamaz!” cevabını yapıştırınca yapılacak bişey kalmamış, “Çık oğlum, kaldın, çünkü ikisi de yaşar” demiş öğretmenler. Çocuk paniklemiş: “Yaşar yaşar da hocam, ona yaşamak mı denir!

***

Çözüm süreci. Açılım süreci. Demokratik açılım. Kürt açılımı.

Vermediğimiz isim kalmadı ama, adı bile hâlâ meçhul olan, en büyük sorunumuz Kürt meselesinin halli 2013-14’te denendi, fiyaskoyla sonuçlandı. Şimdi D. Bahçeli’nin 1 Ekim 2024’te tokalaşarak başlattığı, ne idüğü olduğunu hâlâ anlayamadığımız ikinci girişimi 4 aydır yaşıyoruz. Buna yaşamak denebilirse. Çünkü:

1) İç politikada muhalefet ve özellikle Kürtler üzerinde polis ve yargı baskısı muazzam arttı, 2) Dış politikada ise Ortadoğu gerçeğine katiyen oturmayan bir politika izliyoruz.

Sadece bu yılı (2025) alalım ve iç politikadan başlayalım. Murat Yetkin doğru yorumluyor: “Öcalan ziyaretleri bitti, sindirme aşaması başladı; fırtına yaklaşıyor” .  

Ve vaziyet o hale geldi ki, espriler patlamaya başladı: “İfadeye çağrılan Halit Ergenç, Şehzade Mustafa’yı boğdurmak suçuyla mahkemeye sevk edildi."

***

DEM Partili Akdeniz belediye eş başkanları ve 5 belediye üyesi “taziyeye katılmak”tan tutuklandı.

CHP’li Beşiktaş Bld. Bşk. ihaleye fesat karıştırma iddiasıyla tutuklandı; iki hafta önce yazmıştım bunun içyüzünü.

İBB Bşk. Ekrem İmamoğlu hakkında, 20 Ocak’ta bir panelde yaptığı bir konuşmadan 87 dakika sonra İstanbul Başsavcısı "Akın Gürlek ve ailesini tehdit”ten soruşturma açıldı.             

Zafer Partisi Gn. Bşk. Prof. Ümit Özdağ “halkı kin ve düşmanlığa sevk”ten tutuklandı.  

Hakkında “tekelleşme”den soruşturma açılmış bulunan menajer Ayşe Barım olayı çok ilginç. 12 küsur yıl önceki Gezi Parkı protestolarında “hükümeti devirmeye yönelik faaliyet yürütmek”ten 27 Ocak’ta tutuklandı  ve kendisine yasalaşması reddedilmiş “etki ajanlığı” suçlaması yöneltildi . Kaldı ki İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 7 Haziran 2022’de açıkladığı Gezi Davası gerekçeli kararında "iddianameye konu tapelerin yasak delil mahiyetinde olduğu”na hükmetmişti . Sanatçı Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu hakkında da “yalan tanıklık”tan soruşturma açıldı. Yani Gezi olayı, cızzz!        

Belki rastlantıdır, ama CB Erdoğan yine aynı gün (27 Ocak) AKP Gençlik Kolları kongresinde Gezi’yi hedef alan bir konuşma yaptı: "Bu gençlik, 3-5 ağacın yeri değiştirildi diye sokakları yakıp yıkan (…) kandırılmış bir gençlik değildir".

27 Ocak günü yine ilginç bir olaya tanık olundu. E. İmamoğlu basın toplantısında “Turpun Büyüğü” diye yaptığı bir açıklamada, İstanbul C. Başsavcısı Akın Gürlek’le ilişkisi olduğunu ileri sürdüğü ve “8.806 bilirkişi arasından hep aynı ismin bizim dosyalara bakması tesadüf olabilir mi?” diye sözünü ettiği bir bilirkişiyi zikretti.  Ardından, ekonomist Uğur Gürses, 8.806 bilirkişi içinde aynı ismin, aynı kişiyle ilgili 4 dosyaya atanma ihtimalini Yapay Zeka’ya sorduğunda, bu olasılığın 0.000000000000000 01627 (Yüz katrilyonda bir) olduğunu öğrendi.

Yine 27 Ocak’ta, Ekim 2024’te tutuklanan ve kayyımlanan CHP’li Esenyurt Bld. Bşk. Prof. A. Özer’in aynı bilirkişinin usulsüz raporuyla tutuklandığına ilişkin bir bilgi ortaya çıktı .  

Son olarak, DEM Partili Siirt Bld. Eş Bşk. Sofya Alağaş “terör örgütü üyeliği”nden 6 yıl 3 aya çarptırıldı ve yerine kayyım atandı.   

***

Yazıyı uzatmamak için bu yılın iç politikasındaki bazı şeyleri es geçtim. Bikaç kelimeyle vereyim:

İktidarı eleştirmesiyle bilinen emekli emniyet müdürü Sabri Uzun’un CB Erdoğan’a hakaretten gözaltına alınması.  İstanbul ve Van’da 6 gazetecinin ev baskınlarıyla gözaltına alınması. Sözcü’nün sahibi Burak Akbay hakkında “FETÖ'ye bilerek ve isteyerek yardım” etmekten yakalama kararı. Diyarbakır’da Kürt Edebiyatçılar Derneğine polis baskını. 2011 Roboski/Uludere katliamının cenazede çekilen sarı kırmızı yeşil flamalı fotoğrafını paylaştığı gerekçesiyle okul müdürüne 10 ay hapis cezası. Gazeteci Barış Pehlivan, Serhan Asker, Seda Selek, Şirin Payzın’a soruşturma. 2013’te polisin gaz kapsülüyle 15 yaşında öldürülen Berkin Elvan’ın ana-babasına cumhurbaşkanına hakaretten yargılama.

Cezaevleri nüfusu 30 ili geçmiş durumda . AKP 2002’de iktidara geldiğinde hükümlü sayısı 34.808 ve tutuklu sayısı 24.621 iken, 1 Temmuz 2024 verilerine göre 295.064’ü hükümlü, 47.462’si tutuklu olmak üzere toplam 342.526 kişi cezaevlerinde. Yani 22 yılda nüfus 1,3 kat artmış, cezaevindekiler 5,4 kat artmış . 11 yeni cezaevi inşaatı başladı.

Ve bu ortamda Jitem Ana Davası “zaman aşımı”ndan düşürülüyor. 

Yani, fırtına fena uğulduyor.

***

Gelelim nihayet, bu adını bile koyamadığımız “süreç”in dış politikadaki yansımalarına.

Suriye’nin HTŞ yönetimi ilan ediyor: “[Kürtlerle] Diyalog sürüyor. Zorunda kalırsak askerî güç kullanmaya hazırız. Üç gün sonra Tuğamiral Zeki Aktürk konuşuyor: “TSK’nin Suriye'deki görevi devam etmektedir. İhtiyaçlara göre birliklerimizin konuş değişikliğine gitmesi veya farklı bölgelerde görevlendirilmeleri söz konusu olabilir”.

Bu sırada, Demokratik Suriye Meclisi Dış İlişkiler Sorumlusu İlham Ahmed demeç veriyor: “HTŞ ile toprak bütünlüğü konusunda aynı fikirdeyiz. Ancak Suriye'nin ademi merkeziyetçi olması konusunda görüş ayrılıkları var”. Devam ediyor: “Türkiye HTŞ'nin geçici bakanlıklarına danışman yerleştirdi.

***

Haa, bu arada, Suriye Türkiye’den ithalata yüzde 500'e varan oranlarda vergi getirdi ve 3.250 tane TIR sınırda sıralanmış bekliyor ya, geçici bir çare bulduk: Bu TIR’lar şu anda PYD (yani Kürtlerin) kontrolünde olan bölgelere gidiyor, oradan Suriye tırlarına aktarılıp ülkeye giriyor.

CB Erdoğan’ın “Bölücü caniler ya bir an önce silahlarını gömecekler ya da silahlarıyla birlikte toprağa gömülecekler. Bunun dışında üçüncü bir yol yok” dediği bu Ocak ayında bulunuyor bu çare .

***

Fazla uzattık ama, durup dururken kalkıp Fransa’yı aşağılamanın sonuçlarından bahsederek bitirelim. Mülkiye’den devre arkadaşım Prof. Metin Kazancı hatırlatıyor “Ortadoğu’da oyun kurucu” Türkiye’nin durumunu :

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Fransa’nın K. Suriye’deki PKK/YPG destekli yönetime destek vermesi hakkında 10 Ocak’ta şöyle demişti: “Avrupa’daki bazı küçük (…) ülkeleri [Fransa] açıkçası dikkate almıyoruz. Bu konudaki muhatabımız Amerika’dır. Amerikalılar yokken bölgeye gelebiliyorlarsa görelim.

Bakan H. Fidan bunları söylerken Suriye olayının ABD ve İsrail gibi sadece 2 galibinin olduğunu unutmuştu herhalde. Tabii, 27 Ocak tarihli Cumhuriyet’teki şu haberi de henüz görmemişti:

“İsimlerinin açıklanmaması koşuluyla Bloomberg'e konuşan Türk yetkililer ve danışmanlara göre Türkiye, Suriye'nin geleceğinde daha büyük bir rol üstlenme hedeflerinin hem ABD hem de İsrail tarafından ‘2 koşulla' sessizce onaylandığına inanıyor: ‘1) Suriye'deki Kürt güçlerini hedef almaması, 2) İsrail'in Gazze ile Batı Şeria'daki uygulamalarına yönelik eleştirilerini yumuşatması’” .

Ardından gelişmeler:

1) ABD, İngiltere, Almanya, İtalya ve Fransa üst düzey yöneticileri İtalya’da toplanıp, Katar’daki arabulucu toplantısında Batı’yı ABD’nin temsil etmesini kararlaştırdılar ve üçüncü olarak Mısır’ı da davet ettiler. Türkiye’nin adı geçmedi.

2) Sadece turizm geliri yılda 98 milyar Euro olan Fransa’nın CB E. Macron Lübnan’ı ziyaret etti, ülkenin yeniden inşası için Mısır’ın da katkısının istenmesine karar verildi. Türkiye’den yine hiç söz edilmedi.