OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

12 Eylül döneminde Ermeniler

Türkiye Ermenileri için hayat hiçbir zaman kolay olmadı ama bu kitap onlar için özellikle zor geçen bir zaman dilimini, 1970’lerin başlarından 1990’ların sonuna kadar olan dönemi mercek altına alıyor. Korucu, hem dönemin basınında yayımlanmış haberleri geniş bir şekilde taramış, hem de o günleri yaşamış 22 Türkiyeli Ermeni’yle söyleşiler yapmış. Dolayısıyla, kitap, veri anlamında sağlam bir zemine oturuyor.

Geçen hafta Aras Yayıncılık’tan Serdar Korucu’nun kaleme aldığı, benim de editörlüğünü yapma şansı bulduğum bir kitap çıktı: ‘Öncesiyle Sonrasıyla 12 Eylül Döneminde Ermeniler: Olaylar Tanıklıklar’. Korucu, önemli bir işe imza atmış ve kaybolmaması gereken tanıklıkları kayıt altına almış. Türkiye Ermenileri için hayat hiçbir zaman kolay olmadı ama bu kitap onlar için özellikle zor geçen bir zaman dilimini, 1970’lerin başlarından 1990’ların sonuna kadar olan dönemi mercek altına alıyor. Korucu, hem dönemin basınında yayımlanmış haberleri geniş bir şekilde taramış, hem de o günleri yaşamış 22 Türkiyeli Ermeni’yle söyleşiler yapmış. Dolayısıyla, kitap, veri anlamında sağlam bir zemine oturuyor. 

Bu dönemin Türkiyeli Ermeniler için özellikle zor geçmesinin sebebi, 1970’lerin başlarından itibaren ASALA (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia - Ermenistan’ın Kurtuluşu için Gizli Ermeni Ordusu) ve JCAG’ın (Justice Commandos of the Armenian Genocide - Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları) Türkiye dışında ve içinde yaptığı şiddet eylemlerinin, Türkiye’nin diplomatik temsilciliklerine yönelik saldırılarının ve daha sonra, 1980’lerde PKK’nın Türkiye gündemine aynı şekilde, silahlı eylemler vasıtasıyla girmesinin yarattığı baskıydı. 1980’lerin sonunda patlak verip 1990’ların ortalarına kadar süren Birinci Karabağ Savaşı da Türkiyeli Ermeniler üzerindeki baskıyı artırdı. Buna bir de 12 Eylül 1980 darbesinin getirdiği gergin, otoriter hava eklendiğinde, bu dönem Ermeniler için iyice zorlaştı. Nitekim, 1970’lerin başları ile 2000’ler arasındaki zaman diliminde Türkiye’deki Ermeni nüfusuna eldeki dolaylı veriler (okullardaki öğrenci sayısı, okul sayısı, vaftiz-düğün sayısı vs.) üzerinden baktığımızda bu dönemde bir erime yaşandığını görüyoruz, çünkü söz konusu baskıya daha fazla dayanamayan birçok aile o sıralar yurtdışına göçtü. 

Türkiyeli Ermeniler, ASALA, JCAG ve PKK gibi örgütlerin veya Ermenistan devletinin eylemleri üzerindeki etkileri, ancak havadaki buluta etkileri kadar olmasına rağmen hem devlet erkanı hem de halkın geniş bir kesimi tarafından bu eylemlerden sorumlu tutuldular, bu eylemlerin hesabı doğrudan ve dolaylı olarak onlardan soruldu. Bu baskı yalnız devletin, polisin, mahkemenin yaptığı soruşturmalar, kimi örneklerde işkenceler vasıtasıyla değil, kitaptaki tanıklıklarda da göreceğiniz üzere komşunun komşuya, sınıf arkadaşının arkadaşına söylediği sözler, takındığı tavırlar vasıtasıyla da oldu; dolayısıyla, günlük hayatta fazlasıyla hissedildi. Şu anda okumakta olduğunuz Agos da o günlerdeki baskı ortamına bir itiraz olarak doğdu aslında. 

Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde Serdar Korucu, sözünü ettiğimiz malzemeyi kullanarak, zamanın belli başlı olayları ve kişilikleri çerçevesinde dönemin genel bir resmini çiziyor. 12 Eylül döneminde din adamı Manuel Yergatyan’ın ve Hrant Küçükgüzelyan’ın tutuklanmaları, gördükleri işkenceler ve mahkeme süreçleri, onların yanı sıra Türkiye Ermeni toplumunda bilinen isimlerin tutuklanmaları, ASALA’nın yurtdışındaki eylemleri ve düzenlediği Esenboğa saldırısı, orada yaralı olarak yakalanıp mahkemeye çıkarılan ve sonrasında idam edilen Levon Ekmekçiyan, Ermeni örgütlerinin şiddet eylemlerini protesto ettiğini belirterek Taksim’de kendini ateşe veren ve birkaç gün sonra hastanede ölen Artin Penik, dönemin sol örgütleri içinde yer almış Armenak (Orhan) Bakır, Garbis Altınoğlu, Zakarya Mildanoğlu, Masis Kürkçügil (kitapta son ikisinin tanıklıkları da bulunuyor) gibi isimlerin yaşadıkları bu bölümde Korucu’nun değindiği belli başlı olaylar ve kişiler.

İkinci bölümde ise 22 kişinin tanıklıkları kendi ağızlarından aktarılıyor. Bu kişiler, o günlerde yaşadıklarının yanı sıra kendi hayat hikâyelerinden ve birçoğu son derece ilginç olan, insana “nereden nereye” dedirten aile tarihlerinden de bahsediyor. Bu anıların çoğu acı ve yürek burkucu, bazıları neşeli ama bir o kadarı da Aziz Nesin öykülerini aratmayacak kadar trajikomik.
Kitaptaki ifadelerden anlıyoruz ki Ermenilerde hep bir diken üstünde olma, hep başlarına bir şey gelecekmiş gibi hissetme hâli içinde yaşamışlar. Örneğin, 12 Eylül sonrası bazı Ermeni yazar-çizer, öğretmen, doktor, din adamı gibi şahsiyetlerin evlerinden alınarak tutuklanması, Ermeni toplumunda kötü anıları ve korkuları canlandırmış, “yine mi?” endişesine yol açmış. (“-mış” diyorum ama çocuk olmama rağmen o günlerdeki ağır hava benim de hafızamda yer etmiştir.)

Bu kitap ve içinde anlatılanlarla ilgili olarak konuşulması gereken çok şey var; gelecek haftalarda bunları ele alacağız. Ondan önce bu Cumartesi (25 Ocak) 15:00’te Yesayan Kültür ve Edebiyat Derneği’nde kitabın yazarı Serdar Korucu ile kitapta da tanıklıkları bulunan Pakrat Estukyan ve Luiz Bakar’ın konuşmacı olarak katılacağı bir etkinlik olacak. Korucu, kitabın yazılma sürecini ve ulaştığı sonuçları aktarırken Estukyan ve Bakar da kendi tecrübelerini aktaracaklar. Bu dönemi merak edenler için faydalı olacaktır.