OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Akan zaman ve nostalji

Malum olduğu üzere nostalji öyle bir hissiyat ki geçmişin kötü, çirkin, olumsuz yanlarını törpüleyip onu neredeyse kusursuz bir zaman dilimi olarak algılıyor; geçmişte bir güvenlik ve huzur hâli gerçekten var olsa da olmasa da o güvenlik, huzur, dertsizlik hâlini geçmişe atfediyor. Nostalji, aynı zamanda bir devamlılık ve dolayısıyla bir mana hissinin doğmasını kolaylaştırıyor. Geçmiş, sadece artık ulaşılamaz olduğu için iyi ve güzel bir şey hâline geliyor. Akıl, nostalji hakkında bu teşhisleri yapsa da gönül geçmişe iyi gözle bakmaya devam edebiliyor.

Gene bir yılın sonuna geldik. Zamanla ilgili her dönümde insan, özellikle de yaşlandıkça, geçmiş denen o kaotik, uçuşan imgeleri bir kez daha hatırlıyor. Geçen her sene, insanın sırtında taşıdığı heybeye eklenen bir taş gibi yükünü artırıyor. Bu yükün fiziksel ağırlığı geçen zamanla birlikte kendini daha fazla hissettirse de duygusal ağırlığı daha zahmetli de olabiliyor. İnsanın bedeni ve zihni bu ağırlıkları kaldırmaya hazırlıklı değilse hayata eklenen zamanla birlikte bu zahmet de artabilir. Birincisi için yapacağınız şey spor, ikincisi için başvuracağınız yol edebiyat ve felsefe külliyatına dalmak. Birincisi daha kolay, çözümü daha düz, kaslarınızı çalıştırdığınızda semeresini alırsınız. İkincisi daha zor, daha dolambaçlı, hazır cevapları yok, o devasa edebiyat ve felsefe külliyatı içinde yolunuzu kendiniz bulmalısınız ama aramak da iyi gelir.  

Sahi, nedir geçmiş? Hem yok hem var bir şey. An, geçmiş hâline geldikten sonra bir yandan dışsal bir olgu olarak artık yok ama bir yerde var: zihnimizde. Geçmiş, kafamızın içinde var, biz hatırladıkça var ama o da her düğmeye bastığınızda salise salise aynı filmi oynatan bir makine gibi değil, daha ziyade geçmişin zaman içinde değişebilen, eksilebilen, flulaşabilen, bozuk bir temsil olarak var. Ve ilginçtir ki, geçmişle de içinde bulunduğumuz anla yaptığımız gibi beş duyumuz üzerinden bağ kurmak mümkün. Bir ses, bir melodi, bir görüntü, bir tat, dokunduğunuz bir nesne sizi geçmişe götürebilir, daha doğrusu geçmişi size getirebilir ama işte, eksikleri zihniniz tarafından tamamlanan sisli bir imge olarak. Böylece, ‘yok’ olan şey bir anlamda, bir düzeyde ‘var’ olur. 

Bir de geçmişle kurulan hissî bir bağ var ki ona da nostalji diyoruz – hem bireysel hem kolektif düzeyde etkili olabilen, aynı zamanda tehlikeli bir ruh hâli. Malum olduğu üzere nostalji öyle bir hissiyat ki geçmişin kötü, çirkin, olumsuz yanlarını törpüleyip onu neredeyse kusursuz bir zaman dilimi olarak algılıyor; geçmişte bir güvenlik ve huzur hâli gerçekten var olsa da olmasa da o güvenlik, huzur, dertsizlik hâlini geçmişe atfediyor. Nostalji, aynı zamanda bir devamlılık ve dolayısıyla bir mana hissinin doğmasını kolaylaştırıyor. Geçmiş, sadece artık ulaşılamaz olduğu için iyi ve güzel bir şey hâline geliyor. Akıl, nostalji hakkında bu teşhisleri yapsa da gönül geçmişe iyi gözle bakmaya devam edebiliyor. 

Bunun nedenlerini tespit etmek çok kolay olmasa gerek ama nostalji, daha ziyade kişinin çocukluk ve ilk gençlik zamanlarına odaklandığına göre, derinlerde bir yerlerde yeni bir başlangıç, her şeye yeniden başlayabilme özlemidir belki de. 

Dolayısıyla, nostalji bir tarafında huzur bir tarafında kayıp hissinin olduğu, çift taraflı keskin bir bıçak gibi. Fakat asıl tehlike nostalji melankoliyle karıştığında ortaya çıkar, zira bu ikisinin birleşimi o kadar tatlı bir zehirdir ki insan bir yudum aldıkça diğer yudumu ister ve içtikçe de yoğun lacivert bir mayinin derinliklerine doğru süzülür, bir süre sonra da çıkamayacak kadar indiğini fark eder. İdealize edilmiş geçmişle fazla meşgul olan kişi, şimdiki zamanın gereklerini yerine getiremez hâle gelir. 

Konu uzun ama uzun lafın kısası, yeni yılda herkese bu hassas dengeyi kurabilme, geçmişten güç alarak ama geçmişe takılmadan yaşayabilme mahareti dilerim.