Henüz birkaç aylık bir bebekken çocuk felci (poliomyelit) geçirmiş bir birey olarak, aksayarak yürüdüğüm için çocukken sadece ben ve benim gibi, çeşitli uzuvlarını kullanamayan insanların AKSAK düzenli bir RİTMİ olduğunu düşünürdüm. Hayatın çoklu ritmini, görünenin arkasındaki gerçekleri görmeye başladığımda, aslında aksak ritmin sadece uzuvlarımızı kullanamamakla ilgili olmadığını anladım. Anladım ki hepimiz biraz engelliydik!
Henüz birkaç aylık bir bebekken çocuk felci (poliomyelit) geçirmiş bir birey olarak, aksayarak yürüdüğüm için çocukken sadece ben ve benim gibi, çeşitli uzuvlarını kullanamayan insanların aksak düzenli bir ritmi olduğunu düşünürdüm. Ancak yaşım ilerledikçe, ailemdeki insanları anlamaya başladıkça, hayatın içinde yeni tanıştığım insanlarla beraber paylaşımlarda bulundukça, hepimiz gibi, bir genç olarak toplumun içinde bir birey olarak yer alma mücadelesi verirken yaşadığım acı-tatlı deneyimlerle, hayatın çoklu ritmini, görünenin arkasındaki gerçekleri görmeye başladığımda, aslında aksak ritmin sadece uzuvlarımızı kullanamamakla ilgili olmadığını anladım.
Anladım ki hepimiz biraz engelliydik!
Engelliliklerimiz
Her sabah güne erken kalkmakla düzenli bir ritmi yakalamışken, bizi her sabah doğanın müziğiyle karşılayan kuşların sesini duymakta zorlanırken aksak; en yakınımızda duran insanlara, ailemize, dostlarımıza, bizimle iletişim kurabileceğini hisseden yeni tanışacağımız insanlara vaktimiz olmadığını söyleyerek, aslında kendimize ayıracak vaktimiz olmadığını itiraf ederken ritimsizliğe kapılmış; bize uzanan sesleri duymazken de hepimiz biraz işitme engelli değil miyiz?
Sevdiklerimize sevgimizi dile getirmeyi, kızdıklarımıza kızgınlığımızı söylemeyi, eksikliklerimizi kabul etmeyi, yetenekli olduğumuz alanları sergilemeyi, kendimizi ifade etmeyi değil; çocukluktan itibaren öğrendiğimiz, en iyi bildiğimiz şeyi, kendimizi bastırmayı seçerken konuşma engelli, veya bazen cesaret gösterip kendimizi ifade etmeyi denerken, ilk defa deniyor olmanın tecrübesizliğiyle söylenmesi gereken cümleleri bulamazken aksak bir ritmimiz yok mudur?
Sürekli tekli bir ritmi seçmenin, bizi sıkıntıya, daha da ilerisinde şiddete yöneltebileceğinin veya monoton bir hayatın içine çektiğinin farkına varamazken hepimiz biraz zekâ engelli değil miyiz? Ya da farkında olup da, yeni bir şeyle karşılaşırken, yeni bir deneyim yaşarken korkunun normal bir duygu olduğunu kabul etmeyip, korkuyu kabul ederek deneyime devam etmeyi seçmeyip, kendimizi geri çektiğimizde, teşebbüs etmekten çekindiğimizde aksak bir ritmimiz olmaz mı?
Bazılarımızın kalbinde bir ritim bozukluğu, bazılarımızın şeker dengesinde bir aksak ritim, bazılarımızın sindirim sisteminde bir ritimsizlik...
Herkesin kendine özgü bir ritmi var
Kendi ritmimize ve dolayısıyla hayatın ritmine bakma cesaretini gösterdiğimizde, reddetmeyi bırakıp yüzleşmeyi seçtiğimizde, bazen tereddütlerle, şaşırmalarla, sarsılmalarla (aksak ritimler) ve bazen de dibe vurmalarla, düşmelerle, ani inişlerle (ritimsizlikler) karşılaşacağımız bir gerçek. Bu yüzden dengeyi yakalamak için hepimizin birbirimizden öğreneceği çok şey var. Yeter ki hepimizin düşüncelerimizi saklayabileceğimizin bilinciyle, kendini ifade etmeyi seçenlere izin verelim.
Bir gün yaşımız ilerlediğinde bedenimizi eskisi kadar fonksiyonel kullanamayacağımızın bilinciyle, yaşlıların, uzuvlarını kullanma zorluğu veya eksikliği olanların yalnızlaşıp, hayata sert bakmalarına izin vermeyip, sokağa çıkmalarına izin verelim.
Çocuklar hepimizin çocukları. Hepsinin içinde birer cevher saklı olan çocuklarımızın üzüldüğünde ağlamasına, bazen yüksek sesle kendini ifade etmesine, bazen de hatalar yapmasına izin verelim.
Bilgisi, ilgisi, parası, sevgisi vs. çok olanın vermeye ihtiyacı olduğunu hissettiğinde paylaşmasına, az olanın fazlasına ihtiyacı olduğunu hissettiğinde istemesine, önlerde gidenin yorulup dinlenmeye ihtiyacı olduğunda geri çekilmesine, karşılıklı sevgiyi yakaladığımızda korkmadan bu deneyimi sonuna kadar yaşamaya, kendimize ve birbirimize izin verelim!
Hiçbir sorun çözümsüz değildir. Önemli olan, sorunları inkar edip görmezden gelmek yerine, yaratıcı ve yapıcı biçimde çözüm bulma arayışına girmektir.
(Müzisyen ve bağımsız ritim araştırmacısı Herman Artuç’un 3 Aralık Dünya Engelliler Günü mesajı)