CHP Genel Başkanı Özgür Özel, salı günü başlayacak ve altı şehri ziyaret edeceği Doğu ve Güneydoğu turu öncesinde, bugün cezaevinde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve ve önceki Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı'yı ziyaret etti.CHP Genel Başkanı Özgür Özel, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı Edirne F Tipi Cezaevi’ndeki ziyaretinin ardından yaptığı açıklamada, “Herkes başka aktörlere çağrılar yapıyor, yapılsın. Bu çağrıları en beklenmedik aktörler yapıyorsa bu da reddedeceğimiz bir şey değildir. Esas olarak bizim görmek istediğimiz mesele bütün Türkiye’nin çıkarları için doğru bir adımın hep beraber atılmasıdır. CHP, bu konuda engelleyici olmayacaktır. Tarih önünde üzüntü duyacağımız bir pozisyonda kalmayacağız. Gelecekte bugünler hatırlandığında, herkesin gurur duyacağı bir pozisyonda olacağımızı açıklıkla ifade etmek istiyorum” dedi.
Yaklaşık iki buçuk saat süren görüşmelerin ardından Özel, cezaevi önünde basın açıklaması yaptı. CHP Lideri Özel, şunları söyledi:
“Biraz önce hem Sayın Selahattin Demirtaş ile hem de Sayın Selçuk Mızraklı ile birer görüşme gerçekleştirdik. Öncelikle böyle bir görüşmeyi yapmak zorunda olmanın utancı içindeyim. Çünkü her ikisi de görevleri başındayken, Demirtaş partisinin eş genel başkanıyken, Meclis’te milletvekiliyken güya hiç kimseden talimat almayan, almaması gereken hakimlerin bir gece yarısı farklı şehirlerde hep beraber uyanıp, evlerine baskınlar yaptırıp, pek çok milletvekilini aynı anda alıp götürdükleri ve bindirecekleri uçakların bile hazır tutulduğu bir operasyonun sonunda buraya kondular. Selahattin Demirtaş seçilmiş bir milletvekiliydi, partisinin eş genel başkanıydı.
Sayın Demirtaş, cezaevi şartlarında benim de kendisine kitap hediyem oldu, onun da bana oldu ama orada birbirinize veremiyorsunuz. O yüzden avukatları aracılığıyla burada girerken bana son kitabını hediye etti ve bunun yanında bir çağrı metni ulaştırdı. Çağrı metnini girmeden önce de okudum, biraz önce de göz gezdirdim. Aslında bu çağrı metni çok şey söylüyor. ‘Eğer toplumsal barıştan bahsedecek buna bu işin esas sorumlusu erkekler olarak kendimizden başlamalıyız ve hep birlikte ilk adımı atmalıyız. Kadınları ve çocukların bu kadar güvende olmadığı bir ülkede, toplumsal barış nasıl sağlanabilir? İlk düğmeyi doğru iliklemeli, toplumsal barışa erkek egemen dili terk ederek, modeli, politikaları ve uygulamaları değiştirerek başlamalıyız. İçimizdeki erkeğe sesleniyorum’ diyor. Ben Sayın Demirtaş’ın kitaplarının hemen hepsini okudum. Bu kitaplarından ilki ‘Seher’di. Seher’deki ilk hikaye de ‘İçimizdeki Erkek’ti. Ona vurgu yapıyor Sayın Demirtaş. Ben bu metindeki o vurgunun ilk kitabın ilk hikayesi olduğunu söylediğimde kendisi gülümsedi. Ben de ona onu daha da gülümseten başka bir şey söyledim. Seher kitabındaki son hikayenin adı da ‘Sonu Muhteşem Olacak’tır.
O yüzden çok acılar çekiyoruz, çok üzüntülere tanıklık ediyoruz, çok utanç veren ziyaretler yapmak zorunda kalıyoruz ama emin olun, Türkiye’de insanlar birbirini sevdikten, toplumsal barışı hep beraber içselleştirdikten sonra nasıl 100 yıl önce sonu çok güzel olmuştu ve Türkler ve Kürtler, Türkiye’de yaşayan herkes, dedelerimiz hep beraber büyük bir işgali sona erdirmişler ve genç bir cumhuriyet kurmuşlardı yine sonu muhteşem olacak. Bu sefer ilk yüzyılda yapmadıklarımız, yapamadıklarımız, hatalarımız, eksiklerimiz varsa hepsini de hep birlikte onaracağız ve toplumsal barışı hep birlikte sağlayacağız.
Bugünkü ziyaretin birkaç önemli özelliği var. Bir kere bu ziyaret, ayağım kırıldığı için daha önce kararlaştırdığım hem Doğu Güneydoğu gezisini yapamamıştım. Öyle bir geziye çıkmadan önce de bu ziyaret yapılmadan olmazdı. Gecikmiş bir ziyarettir. Bu ziyaretin bir kere bir nezaket tarafı da vardır. Çünkü her ikisi de o ilin daha önce seçilmiş milletvekilleriydi. O ilde en yüksek oy alan, iki kez cumhurbaşkanı adayı olmuş birisinin büyüdüğü ile gitmeden önce bu nezaket ziyaretini gerçekleştirmek gerekiyordu. Ayrıca bu ziyaret siyasi anlamı olan bir ziyarettir. Çünkü bölgeye yapılacak altı gündeki altı ziyaret, neredeyse bir haftaya varan ziyaretin ilk günü bugündür, yedinci günü. Selahattin Demirtaş ile görüşmeden, konuşmadan altı günde altı ilde olmanın bir anlamı olmazdı.
Şunu açıkça ifade etmek istiyorum ki Türkiye bir sorunu çözecekse, aşacaksa, geride bırakacaksa, silahlar bırakılacaksa, analar ağlamayacaksa, Türkiye hep birlikte kalkınmaya, güçlenmeye, zenginleşmeye, bunun için de önce ve önce demokratikleşmeye önem verecekse, bunun adımı atılacaksa tüm aktörler kıymetlidir. Ancak Selahattin Demirtaş gibi bir aktörün öneminin altı da kalın kalın çizilmelidir. Ben kendi adıma, kendi görüşüm ve partimin görüşü açısından gelecekte iyi şeyler olacaksa Türkiye için kimse kimseyi engellememeli, kişisel ya da siyasi çıkarlar üzerinden hesap yapılmamalı; ulusal çıkarlar, ülkenin çıkarları, 86 milyonun çıkarı birlikte gözetilmelidir. O yüzden çok kolay bir muhalefet imkanı varken Sayın Bahçeli’nin bugüne kadar bize ve DEM’e söyledikleri, Sayın Erdoğan’ın dedikleri bunları yapmak yerine, ‘Uzatılan el doğrudur’ demeye devam ediyoruz.
Ancak bu süreci çok yakından, ihtiyatla, temkinle, dikkatle takip ediyoruz.Ve özellikle mutlaka ve mutlaka samimiyet çağrısı yapıyoruz. Bir samimiyet var mı, yok mu bunun görülmesi lazım. Herkes kendine göre bir tarif yağıyor, ben bir tarif yapacak değilim. Ben bölgeye gideceğim, bölgede altı günde altı ili ziyaret edeceğim ve bir haftanın sonunda döndüğümüzde elbette her bir ilde değerlendirmelerimiz de olacak ama genel bir değerlendirmede de bulunacağım. Ama meselenin özü şudur ki kimse ittifakının ya da partisini çıkarını düşünerek bir şeyler yapmaya kalkmasın. Bu; bu milletin, Türkiye Cumhuriyeti’ni Türkiye Cumhuriyeti yapan tüm insanların vicdanlarından bu sefer döner. Kimse kimseyle alay etmesin, kimse kimsenin aklını hafife almasın.
Biz Sayın Demirtaş ile birlikte memleketin neredeyse tüm sorunlarını hızlı hızlı ve son derece kıymetli değerlendirmelerini de dinleyerek müzakere ettik. Sadece toplumsal barış konuşmadık, hatta toplumsal barışın olabilmesi için başlangıcın kadın haklarından, çocukların korunmasından ve şiddetin bir bütün olarak reddedilmesi, buna karşı en net mücadelenin hep beraber verilmesi noktasında mutabakata vardık. Elbette adalet konuştuk adaletsizliği iliklerine kadar yaşayan iki kişiyle birlikte. Elbette ekonomik krizi ve bu ekonomik krizin toplumun en kırılgan kesimlerini nasıl zorladığını ve bu işin aşılması için de en çok ihtiyaç duyulan şeyin hukuk, adalet, hukukun üstünlüğü, iyi bir yönetim olduğunu konuştuk. En mutabık olduğumuz konulardan bir tanesi de TBMM’nin önemiydi. TBMM’nin odakta olmadığı hiçbir şey sonuç almadı, almayacak. Bundan sonra da TBMM’nin önemini vurgulamaya devam edeceğiz. Ayrıca Sayın Demirtaş ve Sayın Mızraklı ile bundan sonra da özellikle bizim iletişim halinde olmamız ve birbirimizin görüşlerini duymaya ihtiyaç duyduğumuz her anda görüşmeye, iletişim halinde olmaya devam etme konusunda da bir mutabakatımız var.
Önümüzdeki günlerde Türkiye neleri konuşacak bilmiyorum ama çok yakından takip edeceğimiz bir süreçte, Sayın Demirtaş’ın öneminin altını bir kez daha çiziyorum. Herkes başka aktörlere çağrılar yapıyor, yapılsın, yapılmasında bir mahsur yok. Bu çağrıları en beklenmedik aktörler yapıyorsa bu da reddedeceğimiz bir şey değildir. Esas olarak bizim görmek istediğimiz mesele bütün Türkiye’nin çıkarları için doğru bir adımın hep beraber atılmasıdır. CHP, bu konuda engelleyici olmayacaktır. Tarih önünde üzüntü duyacağımız bir pozisyonda kalmayacağız. Gelecekte bugünler hatırlandığında, pozisyonumuzla herkesin gurur duyacağı bir pozisyonda olacağımızı açıklıkla ifade etmek istiyorum.
Önümüzdeki dönem birileri gündemi bu şekilde ele alıp sadece bunları konuşarak bir sis etkisiyle adı ‘Anayasa değişikliği’, ‘süreç’ olabilir, yeni bir isim konabilir. Bir sis etkisiyle yoksulluğun görünmez kılındığı ve yoksulluk konuşmanın ötelendiği, işsizliğin görünmez kılındığı, ekonomik krizin görünmez kılındığı ve özellikle satın alma gücünün bu halde olup artık toplumun çok önemli bir kesiminin yoksullaştığı bu süreçte esas sorunların görünmez kılındığı bir sürece de izin vermeyeceğiz. Gerçek sorunları, hem de doğru yerden tartışmaya devam edeceğiz. Ama Türkiye yeni süreçte, yeni bir şey konuşuyorsa o konuyu çok dikkatle, çok samimiyetle takip edeceğiz. Elbette TBMM’nin önemini vurgulamaya, altını çizmeye devam edeceğiz.”