Asıl ilgi çekici metin Vartuhi Kalantar’ın hapishane anıları. Ekmekçioğlu’nun aktardığına göre bunlar, Ortadoğu’da bir kadın tarafından yazılmış ilk hapishane anıları. Kalantar, kadınlar koğuşunda tanık olduklarını, âdeta saha araştırması yapan bir antropolog gibi, tüm etnografik detayları (tutuklu veya hükümlülerin giysileri, konuşma biçimleri, deyimler, şarkılar, türküler vs.) vererek, canlı bir anlatımla aktarıyor. Zaman zaman kendinizi bir Orhan Kemal veya Sabahattin Ali öyküsü okur gibi hissediyorsunuz. ‘Cüzzamlılar koğuşu’, ‘kibarlar koğuşu’, Kürt Sinemler, Acem Atiyeler, Arap Fatmalar, Muhacir Ferideler, hapishane başhekimi Zati Bey, ve ‘matmazel’ Vartuhi’yle, âdeta bir Osmanlı mikrokozmosu.
Bu topraklarda bazı durumların ve birtakım zihniyetlerin sürekliliği çok uzun ve inatçı. Demokrasi yokluğu, özgürlüklerin kısıtlanması, hukuksuzluk, düşüncenin suç olması, bu inatçı sürekliliklerden bazıları. 1895 Bursa doğumlu Vartuhi Kalantar’ın yüz küsur yıllık hikâyesi bunun örneklerinden biri. Annesi Takuhi Osmanlı, babası Tavit Rusya Ermeni’siydi ve ikisi de eğitimciydi. Bir not olarak şunu da ekleyelim: Babası Tavit Kalantaryan, Ermeni Patrikhanesi tarafından Ermeni okullarının genel müfettişliğine getirilmiş.
Vartuhi, antik tarih ve arkeoloji alanlarında eğitim görmek için önce Lozan’a, sonra Leipzig’e gidiyor. 1914’te yaz tatili için İstanbul’a geldiğinde Birinci Dünya Savaşı patlayınca geri dönmeyip anne-babasının yanında kalıyor. Mayıs 1915’te babasıyla ilgili bir soruşturmada polis evlerini basıyor ve Vartuhi’nin Lozan’dan anne-babasına yazdığı mektupları buluyor. Vartuhi, bu mektuplarda “bağımsız Ermenistan” gibi laflar ediyor olsa gerek ki annesi ve 70 yaşındaki babasıyla birlikte kendi de 20 yaşındayken tutuklanıyor, ‘bölücülük’, ‘devlet aleyhine propaganda’ suçlamasıyla Divan-ı Harp’te idamla yargılanıyor, müebbet hapse mahkûm oluyor, sonra ceza hafifletilerek beş yıla indiriliyor. Kendisi hakkında bu mahkûmiyet kararı verilirken, en azından bugünkü verilere göre, ortada 16-17 yaşlarındayken anne-babasına yazdığı özel mektuplar haricinde bir delil yok. Yani, bırakın bir eylemi olmasını, o fikirlerini kamusal alanda yayınlamış dahi değil. (Dediğim gibi hikâye tanıdık, değil mi?)
Velhasıl, Vartuhi 1915 sonlarından 1918’de savaş bitene kadar İstanbul’daki Hapishane-i Umumi’nin, namıdiğer Mehterhane’nin kadınlar koğuşunda bütün hapishanedeki tek kadın siyasi suçlu olarak kalıyor ve çıktıktan sonra o döneme dair anılarını 'Hay Gin' dergisinde tefrika olarak yayımlıyor. Aras Yayıncılık, bu anıları, ‘Hapishane-i Umumi Kadınlar Koğuşu’ başlığıyla ve Artun Gebenlioğlu’nun çevirisiyle bastı. Kitapta, araştırmalarıyla bizi Kalantar’ın varlığından haberdar eden tarihçi Lerna Ekmekçioğlu’nun önsözü ve Hapishane-i Umumi binası ve kurumu üzerine, İzzet Umut Çelik’in uydu fotoğraflarıyla, krokilerle desteklenmiş bir yazısı bulunuyor; bu yazılar kitabın içeriğini hissedilir biçimde zenginleştiriyor. (Hapishane-i Umumi’nin hikâyesi de hapishane çalışmaları, şehir ve kültür tarihi açısından ilgi çekici.)
Tabii, asıl ilgi çekici metin Vartuhi Kalantar’ın hapishane anıları. Ekmekçioğlu’nun aktardığına göre bunlar, Ortadoğu’da bir kadın tarafından yazılmış ilk hapishane anıları. Kalantar, kadınlar koğuşunda tanık olduklarını, âdeta saha araştırması yapan bir antropolog gibi, tüm etnografik detayları (tutuklu veya hükümlülerin giysileri, konuşma biçimleri, deyimler, şarkılar, türküler vs.) vererek, canlı bir anlatımla aktarıyor. Sanki biz, bize o koğuşta olup bitenleri aktarması için 21. yüzyıldan bir gözlemci göndermişiz gibi aktarılan bu bilgiler çok kıymetli. Burada Kalantar’ın dil ve anlatımının da kuvvetli ve sürükleyici olduğunu belirtmek lazım (tabii, çevirmen Artun Gebenlioğlu’nun hakkını da teslim ederek). Zaman zaman kendinizi bir Orhan Kemal veya Sabahattin Ali öyküsü okur gibi hissediyorsunuz. ‘Cüzzamlılar koğuşu’, ‘kibarlar koğuşu’, Kürt Sinemler, Acem Atiyeler, Arap Fatmalar, Muhacir Ferideler, hapishane başhekimi Zati Bey, ve ‘matmazel’ Vartuhi’yle, âdeta bir Osmanlı mikrokozmosu. Onların aşkları, küçük koğuşun büyük iktidarını ele geçirmek için yaptıkları ayak oyunları... Velhasıl bu tür insan hikâyelerine ve tabii kadınlık tarihi, kadınların, özellikle de alt sınıftan kadınların tarihine ilgi duyanların mutlaka okuması gereken bir metin, çünkü bize o kadınların hangi yollardan, hangi süreçlerden geçerek oralara ‘düştüklerini’ de anlatıyor.
Vartuhi’nin eğitimli, genç bir Ermeni kadın olarak konumu ikircikli. Bir yandan eğitimli, “kibar, namuslu, genç bir kız” olmasından dolayı mahkûmların paralarını emanet edecek kadar itibar gösterdikleri biri; öte yandan, “devlet aleyhine çalışan biri” olarak görülmesinden dolayı kırılgan, risk altında. Fakat şunu da eklemek gerekir ki, anılarından anladığımız kadarıyla hapishanenin günlük hayatı içinde başına Ermeniliğinden dolayı kötü bir şey gelmiyor. Hatta, hapishanenin günlük çekişmesine, kavgasına, yer yer rezilliğine uzak durabiliyor. Bunda, hapishanenin başhekimi Zati Bey’den gördüğü teveccühün önemli bir etkisi var. Tabii, kitapta anlatılan tüm ayrıntıları burada tekrar etmemiz mümkün değil.
Öte yandan, Vartuhi Kalantar, bu anılarla sınırlı bir kişilik değil. Hatta, asıl entelektüel üretimini sonraki yıllarda yapıyor. Şöyle ki, annesi-babası, Vartuhi’ye göre yargılama ve hapishane sürecinin getirdiği fiziksel ve psikolojik yıpranma yüzünden ölünce, Vartuhi 1921 yılında Amerika’daki teyzesinin yanına gidiyor ve bir daha İstanbul’a dönmüyor. Orada, gene Lerna Ekmekçioğlu’nun tespitine göre gazete ve dergilere 100’den fazla yazı yazıyor. Amerika’da tanıştığı Antakyalı Zaven Nalbantyan’la evleniyor ve ikisi Zarevant mahlasıyla eserler ortaya koyuyorlar. Bunlardan biri de 1926’da yayımladıkları, ‘Birleşmiş ve Bağımsız Turan: Türkler Ne Planlıyor?’ başlıklı kitap. Karı-koca birçok dile hâkim oldukları için farklı kaynakları kullanarak Turancılık hakkında erken denebilecek bir dönemde bu kitabı yazıyorlar. Buna ek olarak, gene 1926’da Boston’da Ermenice olarak ‘Türk’le Barışabilir miyiz?’ başlıklı bir kitapçık yayımlamışlar. Bunları bugün okumak ve değerlendirmek çok ilginç olacaktır.
Velhasıl, Vartuhi Kalantar üzerine daha konuşmak gerekiyor. Lerna Ekmekçioğlu’yla yaptığımız böyle bir konuşmayı Aras Yayıncılık’ın YouTube kanalında bulabilirsiniz.