PINAR ÖĞÜNÇ

Pınar Öğünç

Azınlıkların itildiği psikoloji, psikolojide azınlıkta kalanlar

Psikoloji alanında Kürt meselesi üzerine ilk lisansüstü tez hangi yılda yapılmış olabilir? Bu kadarına şaşırıyorsunuz: 2009. Bu bilgi 2013'ten beri internet üzerinden yayıncılık yapan Onto dergisinin “Azınlığın Psikolojisi, Psikolojinin Azınlığı” başlıklı sayısından. Dokuz makale ve Psychology Kurdî dergisinin ekibiyle yapılan söyleşiden müteşekkil sayı, alan dışı okurlar için de anlamlı, düşündürücü. Rudi Sayat Pulatyan'ın dergideki “Türkiyeli Genç Ermenilerin Kimlik Algıları ve Hrant Dink Suikastı” başlıklı makalesi kendisinden yola çıkarak yazdığı tezine dayanıyor. Haçı saklamak, Ermenice ismin yanında “güvenli” bir Türkçe isim bulundurmak, canlı eğilimlerden.

Psikoloji alanında Kürt meselesi üzerine ilk lisansüstü tez hangi yılda yapılmış olabilir? Türkiye akademisinin tarihsel ve yapısal sorunlarını, konunun “hassasiyetini” hesaba katınca bu tarihin çoktan geç olacağını tahmin ediyor ama bu kadarına da şaşırıyorsunuz: 2009. Uluslararası indeksler tarandığında sosyal psikoloji dergilerinde yayınlanmış Kürtlerle ilgili ilk makalenin tarihi ise 2013. 

Bu bilgi 2013'ten beri internet üzerinden yayıncılık yapan Onto dergisinin “Azınlığın Psikolojisi, Psikolojinin Azınlığı” başlıklı sayısından; Ercan Şen, Mete Sefa Uysal, Yasemin Gülsüm Acar, Elif Sandal-Önal tarafından yazılan “'Türk’ Psikolojisinin Kör Noktası: Kürtler” başlıklı makaleden. Sayının editörü Aydın Bayad giriş yazısında dar bir akademik ilginin sınırlarına sıkışmayan, belirli bir psikolojik değişkene ya da mekanizmaya odaklanmayan bir bakışı tercih ettiklerini söylüyor. Temanın güncelle ayrılmaz bağı ve sorunların akademiyi aşan kökleri gerçekten böyle bir perspektifi gerektirirdi. Bu yüzden de dokuz makale ve Psychology Kurdî dergisinin ekibiyle yapılan söyleşiden müteşekkil sayı, alan dışı okurlar için de anlamlı, düşündürücü.

“'Türk’ Psikolojisinin Kör Noktası: Kürtler” makalesinden devam etmek, Türkiye'de azınlık gruplarının psikolojiyle kesiştiği noktalarda beliren tipik ve aslında öncelikle ideolojik kaynaklı sorunları işaretlemeye yarayacak. Sosyal psikoloji kuram ve kavramlarının, araştırmacının ve onun da içinde bulunduğu kültürün, toplumun değerlerinden soyutlanarak çalışılamayacağı gerçeği, kendiliğinden kuramsal, yöntemsel ve bağlamsal açmazlar getiriyor. Kaldı ki Türk kimliğinin anaakımlaştığı Türkiye psikoloji aleminden çıkıp küresel baksanız dahi karşınızda beyaz, Batılı ve çoğu kez heteroseksüel ve erkek bir mercek beliriyor. Muktedirin, imtiyazlı olanın değer yargıları her daim daha baskın, eleştirel yaklaşımlar temaya uygun şekilde “azınlıkta”. Eleştirel Irk Kuramı, dekolonyal ve kesişimsel feminist bakış psikolojide daha az yer bulabiliyor. Andıkları “tek taraflı resmi tarihin objektif ontoloji gibi görülmesi tehlikesi” ve tarihsel, kültürel ve politik bağlamdan uzak çalışma yürütmek gibi arazlar, sosyal bilimlerin geneli için geçerli. Fakat bu alanda çok kökten işliyor, ulus-devletin yüce çıkarlarının savunusu ilk gaye olabiliyor ya da “tarafsızlık” kılıfı araştırmacıyı doğrudan iktidar cenahına düşürebiliyor.

Bu tek sorun değil, örneğin yazarlar var olan akademik çalışmalarda sıklıkla “gruplar arası temasın çoğunlukla katılımcıların sahip olduğu Kürt arkadaş sayısı üzerinden ölçüldüğünü” tespit ediyor. Diğer sık görülen zaaflar arasında kişilerin araştırma nesnesine indirgenmesi, çatışma odaklı perspektifin baskınlığı, “Kürt”ü yapısal eşitsizliklerden, güç farklılıklarından azade bir grup olarak ele almak ya da Amerika'nın, Batı Avrupa'nın azınlık gruplarına yönelik önyargı ve ayrımcılıkla ilgili anlatılarını Türkiye hakikatine giydirme çabası var. Şu da ilginç: Kürt katılımcılarla çalışan nicel araştırmaları incelediklerinde yüzde 80’inden fazlasının öğrenci olduğunu görmüşler. Onların da yüzde 60’dan fazlası İstanbul'dan ya da batı kentlerinden geliyor. Bu, nihai çıktıyı şekillendirecek ve tek başına kolaycılıkla açıklanamayacak bir yöntem problemi.

Sayıda, 2016'da çıkan Psychology Kurdî dergisinin gönüllü ekibiyle söyleşi de mevcut. Genel olarak para verip iyi olmak isteyen orta sınıfın araçsallaştırdığı psikoloji gibi bir alanın her yönüne eğilmek, psikolojiyi Kürtçenin penceresinden keşfetmek gibi dertleri var. Dergiyi Kürtçe çıkarmak ayrıca anlamlı ama bir o kadar da zor; aynı esnada terimlerin Kürtçe karşılığını bulmayı, temel kaynakları dile kazandırmayı gerektiriyor.


Bir kırılma olarak Dink suikastı

Rudi Sayat Pulatyan'ın dergideki “Türkiyeli Genç Ermenilerin Kimlik Algıları ve Hrant Dink Suikastı” başlıklı makalesi kendisinden yola çıkarak yazdığı tezine dayanıyor. Hem toplumun geneli, hem de özelde Ermeni toplumu kaynaklı politikaların ve baskının “Ermeni olma” sürecini nasıl şekillendirdiğine ve Hrant Dink suikastının süreçteki etkisine bakmayı hedeflemiş. Tez için 2020'de 18-30 yaşları arasında altı kadın ve altı erkekle görüşmüş.

Pulatyan, Cumhuriyet sonrası Türkiye Ermeni toplumunu inceleyen Lerna Ekmekçioğlu'nun tespit ettiği içe kapanma sürecini ya da varlığını sürdürmek için devletle iyi ilişkiler kurma inancını anıyor. Bu reflekslere rağmen Ermeni toplumu içinde sol görüşlü veya liberal entelektüeller tarafından desteklenen, geniş toplumla bütünleşmeyi savunan bir başka kanattan bahseden Hratch Tchilingirian'ın yaklaşımı da bir diğer dayanağı oluşturuyor. Yaptığı mülakatlar bu iki uca sığmayan, dönüşen bir genç kimliğin işaretlerini veriyor. Aile onlar için de kültürü, gelenekleri, sokakta nasıl davranılacağından kiminle arkadaşlık edileceğine uzanan yelpazede Ermeniliğin sınırlarını taşıyan bir kurum. İçeriye ve dışarıya ait bu iki kimliği sırtlanmanın ağırlığını anlatıyorlar. Bir katılımcı bodrum katta yaşayan yayasıyla dışarıdan camdan Türkçe, eve girip de kapıyı kapatınca Ermenice konuşmasından söz ediyor; o camın sınır haline gelişinden. 

Haçı saklamak, Ermenice ismin yanında “güvenli” bir Türkçe isim bulundurmak onlarda da canlı eğilimlerden. Gündeliğin sıradanlığına ama bunun hayatta işgal ettiği yere dair iyi bir örnek, Karin bir aydınlanma yaşadığından “Ya bırak allah aşkına Karin, adın senin Karin’se Karin diyeceksin!” diye kendine çıkışmasından bahsediyor, “Starbucks bardağına ne yazarlarsa yazsınlar”. 
FOTO: Eylem Nazlıer/Evrensel
Görüşülenlerin çoğu Dink suikastını Ermenliklerini anlamlandırmada bir kırılma noktası olarak görüyor; birinin ifadesiyle “tamam biz burada azınlığız ama her şey yolunda gidiyor” derken sert bir virajla değişen bir hikâye. “Suikasttan önce Ermeni Soykırımı genç Ermenilerin yalnızca aile hikâyelerinde veya Ermeni tehciri olarak ders kitaplarında karşılaştığı soyut bir olaydı” diyor Pulatyan. Bu duygusal sarsıntı içe kapanmaktan kaçınan, kimlik algısı değişen ve politize olmaktan çekinmeyen genç bir damar yaratmış görünüyor.

Daha baştan kaçılan konular

Son yıllarda daha da sıklaşan akademik özgürlük ihlalleri, bu minvaldeki sorunların kaynağını eğitim safhasına çekiyor. Dergide Olga S. Hünler, Yudit Namer, N. Ekrem Düzen imzalarıyla yer alan makale, 2000'lerden itibaren psikoloji bölümlerinin sayısının artmasına rağmen üniversitelerde görülen şirketleşme, niteliksizleşme eğiliminin, alanda artan prekerleşmenin altını çiziyor. 2018’de yürütülen bir araştırma psikoloji bölümlerinde çalışan akademisyenlerin politik psikoloji ve sosyal psikoloji gibi alt dalları açıkça daha riskli bulduğunu ortaya koyuyor. Etnik, dini, siyasi, kültürel ve dilsel azınlıklar, kimlik ve çatışma, toplumsal cinsiyet, LGBTQI+'ların sorunları, cinsellik çalışmaları, evrim, akademik özgürlüğün kendisi böylelikle daha baştan kaçınılan başlıklar haline geliyor. Mesela Ermeni soykırımı, “üzerine araştırma yapılması düşünülemeyen” konular arasında anılmış. 

Onto'nun bu sayısına ve arşivine www.ontodergisi.com adresinden erişilebilir.