PAKRAT ESTUKYAN

Pakrat Estukyan

Մենք ու մերոնք - BİZ VE BİZİMKİLER

"Ekümenik" mesele: Devlet ciddiyeti ve Kilise hiyerarşisi

Türkiye siyasi aklının “Muhatabı Eminönü kaymakamıdır” diyerek aşağıladığı Patrik Bartholomeos ziyaret ettiği ülkelerde devlet başkanlarına uygulanan protokolle ağırlanıyor. Keza Türkiye’yi ziyaret eden devlet başkanları ve diplomatlar, Ekümenik Patrikhane’yi ziyaret etme konusunda istekli davranıyorlar.

Türkiye’de Dışişleri, yerine göre de İçişleri bakanlığının kronik meselelerinden biri, ‘Fener Rum Patriği’ tanımıyla küçümsemeye çalıştığı Ekümenik Patriğin bu sıfatı kullanmasıdır.

Özellikle Patrik Bartholomeos, uluslararası düzeyde Papa ile eşit değerde kabul gören bir dinî lider olarak, Türkiye hükümetlerinde, muhalefette ve medya alanında ciddi bir hazımsızlık yaratıyor.

Tutucu çevreler onun bu yetkinliğini göz önüne alarak Haliç’in kıyısında yeni bir Vatikan kurulabileceği paranoyasını ısrarla gündemde tutmaya çalışıyorlar.

Son olarak, Patrik Bartholomeos’un 15-16 Haziran’da İsviçre’de yapılan Ukrayna Barış Konferansı’na katılması ve 18 Haziran’da sonuç bildirgesini ‘Ekümenik Patrik’ sıfatıyla imzalaması, bu tartışmayı yeniden alevlendirdi.

Türkiye siyasi aklının “Muhatabı Eminönü kaymakamıdır” diyerek aşağıladığı Patrik Bartholomeos ziyaret ettiği ülkelerde devlet başkanlarına uygulanan protokolle ağırlanıyor. Keza Türkiye’yi ziyaret eden devlet başkanları ve diplomatlar, Ekümenik Patrikhane’yi ziyaret etme konusunda istekli davranıyorlar. 

Siyasi konularda görüş ifade etmemeye özen gösteren Evrensel Patrikhane’nin salt ruhani alandaki kararlarının, sonuçları itibarıyla siyasi bir ağırlık taşıdığı da tartışılmaz bir gerçeklik olarak orta yerde duruyor. Birkaç yıl önce, Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin ‘otosefal’ yani özerk olarak tanınması da, İstanbul’un Fener semtinde mukim ve muhatabı Fatih Kaymakamı olarak tanımlanan Ekümenik Patrikhane’yi Kremlin’in muhatabı hâline getirdi. Karar Kiev’de büyük sevinçle karşılanırken, Rus Kilisesi’ni temsil eden Patrik Kiril öfkesini dillendirmekten imtina etmedi. Ancak bu sorun Ortodoks Kilisesi’nin yetki alanında değerlendirildiği için, Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkilere yansımadı. Sonuçta Rus diplomasisi Kilise hiyerarşisinin özerkliğinin bilincinde. Ne var ki Türkiye’de benzer bir bilincin kırıntısına bile rastlamak mümkün değil.

Mesele, Cumhuriyet hükümetlerinin yapacaklarının ve yapamayacaklarının sınırlarının belirlenmesinde düğümleniyor. Türkiye, tüzel kişiliğini dahi tanımadığı Rum ve Ermeni patrikhanelerini kapatabilir, önderlerini sınır dışı edebilir ve baş ağrısı yaratan bu kurumlardan radikal bir şekilde kurtulabilir. Aynen Mustafa Kemal’in Yavuz’dan bu yana hüküm süren hilafeti bir çırpıda iptal ettiği gibi. Geçmişte Süryani, Keldani ve Antakyalı Arap dilli Ortodokslar bu uygulamalarla karşılaşmış, bu toplulukların patrikhaneleri komşu ülkelerde sürgün olarak varlıklarını sürdürmüşlerdi. Gerçi son yıllarda özellikle Süryani Patrikliği’ne zaman zaman “Yurda dön” çağrıları yapılıyor ama karşı tarafın “Gasp ettiğiniz Patrikhane binasını verin, dönelim” yanıtını duyunca bu çağrıyı yapanlar sessizliğe bürünüyor.

Böyle bir karar yeni bir çelişkiye de kapı açacaktır. Ayasofya’nın ibadete açılmasını ‘ecdat mirası’ çerçevesinde değerlendirenler, Ermeni Patrikhanesi’nin de bir diğer ecdat mirası olduğunu akıllarına bile getirmek istemezler. Onlar istese de istemese de Fatih Sultan Mehmet’in fermanı Patrikhane’nin duvarında tüm haşmetiyle duruyor. O ferman Türkiye Ermeni Patrikhanesi’nin ‘selatin’ bir yapı olduğunun da belgesi aynı zamanda. 

T.C. Dışişleri Bakanlığı’nda devlet politikaları ile Kilise hiyerarşisi arasındaki farkı bilen kadroların ‘monşer’ aşağılamasıyla tasfiye edilmesinden sonra, bu hassas konular ne yazık ki muhatapsız kaldı. 

Böyle bir iklimde, bu denli hassas bir konunun tartışılması, kerameti kendinden menkul köşe yazarlarının hoyrat açıklamaları ve yorumlarına kalıyor.

Devlet yönetiminde, özellikle de boyutları ülke sınırlarını aşan konularda özel hassasiyetlere ihtiyaç var. 

Kişiler mahcup olma yetilerini yitirseler dahi, tüm toplumu temsil eden devlet bürokrasisi hepimizi mahcup edecek yanlışlardan sakınmak zorundadır.