PARRHESİAPAR

PARRHESİAPAR

Kumkapı’nın balıkçıları ve merametçi kadınları

Kumkapı’da, eski balıkçılar mahallesinde çekilmiş karelerin ‘Kumkapı Balıkçıları’ başlığı altında bir seçki olarak sergilenmesine, Ara Güler’in 1952 yılında, henüz genç bir foto muhabiriyken hazırladığı, Jamanak gazetesinde yayımlanan ‘Kumkapı Ermeni Balıkçılarıyla Birlikte’ başlıklı yazı dizisi ilham olmuş. Sergide, imzası niteliğinde olan ünlü fotoğrafların yanı sıra daha az bilinen kareler de bulunuyor. Âdeta imza hâline gelmiş, kimi zaman toplu hâlde, kimi zaman tek başına kadraja girmiş balıkçıların ve merametçilerin fotoğraflarında, hemen gözümüze çarpan kadınlar da var; en çok dikkat çeken de, Merametçi Saten Hanım.

MERİ TEK DEMİR

Ara Güler için, çektiği fotoğraflar tarihin kaydıydı. Oluşturduğu görsel tarih içinde onunla en çok özdeşleşen kareler siyah beyaz İstanbul manzaraları oldu. Bizim bugün ‘eski İstanbul olarak’ gördüğümüz bu karelerin aslında eski İstanbul olmadığını, şehrin eski hâlini kendisinin de kıyısından köşesinden yakalayabilmiş olduğunu söyler Ara Güler. Seneler içinde onun merceğine takılan İstanbul manzaraları, bugün hem unutulmuş, hem de yeni hikâyeleri keşfetmemizi sağlıyor. Sonuçta fotoğraf bir ânı ölümsüzleştirmekse, fotoğrafçının gözünden ölümsüzleşen an her yeni izleyiciyle buluştuğunda, o kişinin bakış açısıyla yeni anlamlar kazanıyor. 7 Mayıs 2024 günü, Ara Güler Müzesi’nde açılan ‘Kumkapı Balıkçıları’ sergisini gezerken karşılaştığımız, balıkçılar dünyasındaki Ermeni kadınlar da, Parrhesia Kolektif perspektifiyle kadın emeğini ve varoluşunu yeniden düşünmemize vesile oldu.

Ara Güler’in İstanbul fotoğraflarında, deniz ve balıkçılar sık karşılaşılan bir temadır. Kumkapı’da, eski balıkçılar mahallesinde çekilmiş karelerin ‘Kumkapı Balıkçıları’ başlığı altında bir seçki olarak sergilenmesine, Ara Güler’in 1952 yılında, henüz genç bir foto muhabiriyken hazırladığı, Jamanak gazetesinde yayımlanan ‘Kumkapı Ermeni Balıkçılarıyla Birlikte’ başlıklı yazı dizisi ilham olmuş. Ara Güler, sonraları da, sahil yolu çalışması sebebiyle yok olana kadar defalarca ziyaret ettiği bu mahallede, günlük yaşama ve çalışma hayatına tanıklık eden pek çok kare çekmiş. Güler’in Jamanak’ta çalıştığı yıllara ait fotoğraf notlarını ve benzer belgeleri de görebilme imkânı bulduğumuz bu sergide, imzası niteliğinde olan ünlü fotoğrafların yanı sıra daha az bilinen, hatta ilk defa izleyiciyle buluşan kareler de bulunuyor. Âdeta imza hâline gelmiş, kimi zaman toplu hâlde, kimi zaman tek başına kadraja girmiş balıkçıların ve merametçilerin fotoğraflarında, hemen gözümüze çarpan kadınlar da var; en çok dikkat çeken de, Merametçi Saten Hanım.

FOTO: Ara Güler (Ara Güler müzesi)Sanki 1950’lerde değil, yüzyıllar önce usta bir ressam tarafından portresi çizilen, zarif bir kadındı Saten Hanım. Ancak portresini çizdirmek üzere poz vermiş değildi. Çalışan bir kadındı; fotoğrafın başlığında söylendiği gibi merametçilik yapıyor, yani balık ağlarını onarıyordu. İnce bir tebessümle uzaklara bakıyor, yılların yüzüne yansıttığı yorgunlukla ve bilgelikle çalışıyordu. Yama, nakış, iğne oyası gibi işler kadınlara ait, ev alanını temsil eden sanatlar olarak değil, birtakım uğraşlar olarak görülür hep. Erkek egemen sanat tarihi yüzyıllar boyu, kadını sanat üreten, aktif sanatçı kimliğiyle değil, resmedilen pasif figür olarak kabul etmeyi tercih etmiştir. Kadınlar görsel sanatlar alanında üretimde bulunsalar da birkaç türle sınırlandırılmış, sanat tarihinin feminist bakış açısıyla yorumlanmasıyla bu sorun görünür hâle gelmiştir.

Saten Hanım’ın fotoğrafında gördüğüm el işçiliği bana bir şekilde kadınlara atfedilen el işlerini hatırlatmış, aklıma kadınların görsel sanatlarda göz ardı edilmesi meselesini getirmişti. Saten Hanım’ın bir el işçiliğiyle meşgul olmaktan ziyade sanat icra ediyor olduğu hissine kapılmıştım. Fakat bu düşüncelerin hiçbiri Saten Hanım’ın yaşına rağmen erkek egemen bir alanda, bir balıkçı mahallesinde çalışan bir kadın olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Ara Güler’in bazen doğru bir ışığı, doğru bir ânı kaydetmek için saatlerce, hatta günlerce beklediği bilinir. Acaba Saten Hanım’ı fotoğraf karesine sığdırmak için de böyle beklemiş miydi, ve bu kareyi hangi ilhamla çekmişti? Saten Hanım’ın el emeğini benim gibi sanata mı benzetmişti, duruşundaki zarafetten ya da yaşından mı etkilemişti, yoksa sadece merametçilik mesleğini kayda almak mı istemişti? Bu karede bütün zarafetiyle görülen Saten Hanım, aynı zamanda bir meslek icra ediyordu. Pasifleşmiş bir güzelliği değil, yorgun ve yıpranmış bir yüzü vardı. Sanatçı inceliğiyle, büyük bir emek veriyordu. 1960’ların başlarında yakalanmış bir başka karede karşımıza çıkan Merametçi Hayganuş Mayrik de, Saten Hanım gibi, çalışan bir kadın; fotoğrafa yansıyan emeğinde benzer bir incelik var. Başka bir karede yine merametçi kadınları görüyoruz ama onların isimleri bilinmiyor.

Kadın kimliği ve kadının emeği, hayatın pek çok alanında olduğu gibi balıkçılar dünyasında da görünmez bir hâl almış. Balıkçılık erkek egemen bir düzeni çağrıştırdığı için, ‘Kumkapı Balıkçıları’ sergisini gezenlerin zihinlerinde önceliğin, o mahallede kadınların nelerle ilgilendiğinde, nelere zaman ve emek harcadığında olmaması çok doğaldır. Ama yine de, çoktan yok olmuş bir mahallenin sakinleri olan Saten Hanım ve Hayganuş Mayrik, ziyaretçilerin o kadınları düşünmesine vesile olacak, onların yaşlarına rağmen böyle bir işte ter dökmüş olmaları bugün yeni anlamlar yaratacaktır. Başta söylediğim gibi, fotoğrafın çekilme ânı kadar, başkalarıyla buluşması da o kareye yeni anlamlar ve hikâyeler katabilir. Belki bu kadınlar, çalışmak mecburiyetinde olan ve verdikleri emek o yıllarda görünmeyen, bilinmeyen kimselerdi. Bugün ise Ara Güler’in kaydettiği tarihin içinde, o dönemdeki ve o dünyadaki emeğin kadın temsilcileri olarak karşımıza çıkıyorlar.