Bu saldırıyla ‘Artık yeni bir döneme giriyor muyuz?’ sorusu herhalde gündeme gelebilir. ABD ve ağırlıklı olarak Batı dünyası, genel olarak Ortadoğu meselesinde İsrail’i destekleyegeldi. Bugün de böyle. Hastane saldırısı sonrasında ABD Başkanı Biden İsrail’e destek verdi. Ancak bilgi ve haberin çok hızlı yayıldığı şu dönemde artık bu destekler eskisi kadar geçerli olmuyor. Batı medyası da bu anlamda sert bir eleştiri altında. Bir yandan da “doğru haber” arayışı sürüyor.
Barış yanlılarının sık tekrarladığı bir sözdür: Savaşın galibi, barışın kaybedeni olmaz. Tekrarlanır ve doğrudur da, bu ilkeye bağlı kalmak gerekir, ama dünyamız savaşsız bir dönem geçirmiyor ne yazık ki.
Dünya, özellikle de bölgemiz yeniden bir şiddet döngüsü içinde. Suriye’deki savaşın sonuçlarını hala yaşıyoruz. Binlerce insan canını kaybetti, milyonlarca insan göç etmek zorunda kaldı. Rusya’nın Ukrayna işgali ile başlayan savaş ne yazık ki artık gündemin alt sıralarında. Ermenistan ise 2020 yılından bu yana Azerbaycan’ın başlattığı savaşların sonuçlarını yaşıyor. Son olarak hepimizin de iyi bildiği gibi Karabağ’daki 100 bin Ermeni, Ermenistan’a sığınmak zorunda kaldı. Bu mesele henüz çözüme kavuşmamışken İsrail-Hamas savaşı patlak verdi.
17 Ekim’deki hastane saldırısına kadar zaten iki taraftan da 3 bini aşkın insan hayatını kaybetmişti. Hamas’ın elinde hala İsrailli rehineler var. İsrail ise Gazze’deki Filistinlileri göçe zorluyor, 1 milyon kişi evini terketmek zorunda kaldı. Kalanlar da İsrail’in ambargosuyla karşı karşıya, su ve elektrik yokluğunda hayatta kalmaya çalışıyor.
Gazze’deki El Ehli hastanesi yönelik saldırı işte bu ortamda gerçekleşti. İsrail sorumluluğu reddetse ve Filistinli İslami grupları suçlasa da tüm oklar bu yazı yazıldığı ana kadar İsrail hükümetini göstermekteydi.
Bu saldırıyla ‘Artık yeni bir döneme giriyor muyuz?’ sorusu herhalde gündeme gelebilir. ABD ve ağırlıklı olarak Batı dünyası, genel olarak Ortadoğu meselesinde İsrail’i destekleyegeldi. Bugün de böyle. Hastane saldırısı sonrasında ABD Başkanı Biden İsrail’e destek verdi. Ancak bilgi ve haberin çok hızlı yayıldığı şu dönemde artık bu destekler eskisi kadar geçerli olmuyor.
Batı medyası da bu anlamda sert bir eleştiri altında. İki tarafın da açıklamalarına yer vermeye çalışan BBC, Reuters gibi kurumlar artık daha fazla eleştiriye ve tepkiye maruz kalıyor, “İki tarafçılık”la suçlanıyor ve zaten bu kurumlar zaman zaman tutumları nedeniyle özür dilemek zorunda kalıyor.
Bir yandan da “doğru haber” arayışı sürüyor. Zira sosyal medyadaki her fotoğraf ve haber, gerçeği yansıtmayabiliyor, dolayısıyla internet de başlıbaşına bir “haber kaynağı” değil, yine de olup biteni anlamak ve süzmek için geleneksel medyaya başvuruyoruz.
Burada açıkçası ikircikli bir durum ortaya çıkıyor. Bilhassa Batı medyasının “ortadan” tutumunu eleştiren siyasetçiler ve aktivistler, medyayı ezilenlerin ve mağdur olanların tarafında haber yapmaya çağırıyor. Bu haksız bir tutum değil.
Beri yandan bu çağrı, bir aşamada artık herkesin “duymak istediği” kanaatler dışında hiçbir habere yüz vermemesi sonucunu doğuruyor. Durum böyle olduğunda meşhur benzetmeyle “yankı odalarında” yaşamak zorunda kalıyoruz.
17 Ekim’deki hastane saldırısı sonrasında da benzer bir durum yaşandı ve medya kuruluşları “İsrail saldırdı diyeceksin” baskısına maruz kaldılar. Evet hiç şüphesiz olayı adlı adınca koymak gerekir. Ancak “haber” ve “kanaat”i de ayırmak gerekir. Burada yeni arayışlar ve tutumlar üzerine kafa yormak gerekiyor. Bu aslında uzun uzadıya değerlendirilmesi gereken bir durum.
Tekrar Ortadoğu’da yaşananlara dönelim. Yazının başında bahsettiğim gibi, İsrail, başta ABD olmak üzere Batı’nın desteğini arkasında gördüğü için Filistinli silahlı gruplardan gelen -elbette ki kabul edilemeyecek- sivillere yönelik saldırılar sonrasında çok sert karşılıklar veriyordu. Hani Türkiye’de devlet yetkililerinin iç ve dış meselelerde şevkle kullandığı “misliyle karşılık vereceğiz” kabilinden yanıtlardı bunlar. Ancak “misli”, İsrail için epey yüksek seviyelere çıkıyor, her seferinde bir katliam yaşanıyordu. Hâlâ da öyle. 7 Ekim’de başlayan sürece de böyle bakabiliriz.
Peki, bir ihtimal, artık bu hastane saldırısından sonra İsrail’in bu tutumu bırakmak durumunda kalacağını düşünebilir miyiz?
Yanıtlanması zor bir soru. Çünkü Ortadoğu buna benzer çok sayıda vaka yaşadı ne yazık ki.
Net olan şu ki Filistin halkı yıllardır özgürlüklerinden mahrum ve ağır bir eziyet altında yaşıyor. Batı başta olmak üzere dünyanın yeni bir siyaset izlemesi şart.
Ve çok belli ki bu savaşın bir galibi de olmayacak. Kimileri her şey olup bittiğinde “zafer” hissi yaşasa bile.