‘Tek devlet, tek millet’ belki birçoklarının kulağına hoş geliyor. Ancak bu etnik olarak ‘arındırılmış’ topraklar kimseye huzur getirmiyor. İnsanların, halkların bir arada yaşayabilme ihtimalinden vazgeçerek varabileceğimiz bir yer yok.
Azerbaycan’ın Karabağ’a yönelik saldırısının sonuçları sadece bölgemizin değil, bütün dünyanın gündeminde. Azerbaycan egemenliğinde yaşamak istemeyen 100 bin Karabağlı Ermeni, Ermenistan’a sığındı. Bu, dünyanın neresinde olursa olsun çok büyük bir dramı, insani krizi ve trajediyi gösterir. Zaten dünyanın büyük bir kısmı da meseleye böyle bakıyor. Ancak aslına bakarsanız, ne yazık ki iş işten geçtikten sonra.
Karabağlı Ermeniler dokuz ay boyunca Azerbaycan’ın ablukası altında yaşadılar. Büyük bir gıda krizi baş gösterdi. İnsanlar işsiz ve ekmeksiz kaldılar. Ancak bu, dünyanın pek de gündeminde olmadı. Türkiye’nin gündeminde zaten olmadı.
Bu ablukanın ardından gelen Azerbaycan operasyonu ise 24 saatte bitti. Bu durumu doğuran siyasi dengelere defalarca dikkat çektik – Azerbaycan’ın Türkiye’nin desteğiyle silahlanması, Ermenistan’ın zayıf durumu ve ilave olarak Rusya ile Ermenistan arasındaki gerilim...
Karabağlı Ermenilerin Ermenistan’ı sığınması Türkiye kamuoyunda –geçen hafta da belirttiğim gibi– büyük bir kayıtsızlıkla karşılandı. Türkiye’de medya ve siyaset genel olarak Karabağlı Ermenilerin 90’lardaki savaşın bedelini ödediğini düşünüyor ve durumu bir ‘zafer’ havasında karşılıyor.
Sık sık tekrar ediyoruz; 90’larda Karabağ Savaşı nedeniyle Azeriler mağduriyet yaşamış ve evlerini terk etmek zorunda kalmışlardı. Bu böyle olmakla birlikte, 90’lar tüm bölge halkları için bir cehennemdi. Azerbaycan’da Ermeni kalmadı, Ermenistan’da da Azeri.
Bu geçmişle yüzleşmeyi ıskalamayı elbette önermiyorum, ancak gözlerimizin önünde bir dram yaşandığı da ortada. Son verilere göre Ermenistan’a sığınanların 10.700’ü yaşlı, 27 bini 18 yaşın altında. Sığınanlar arasında 230 hamile kadın ve 2000’den fazla engelli var. Raporlar ailelerini kaybetmiş çocuklardan bahsediyor.
Böyle bir tabloya, Ermeni olalım ya da olmayalım, ilgisiz kalmak mümkün mü?
Tüm bunların ötesinde kendi topraklarında artık yaşayamaz hâle gelmiş bir topluluğun göç etmesi, kendini göç etmek zorunda görmesi var karşımızda.
20. yüzyıl ulus devlet çağıydı. Devletler, kendi topraklarında ‘ulus’tan başka bir ‘halk’ istemiyorlardı. Ermeni Soykırımı, Türk-Yunan Mübadelesi, Bosna’daki katliam, Filistinlilerin İsrail’de yurtlarını kaybetmesi büyük oranda böyle oldu.
Peki, şimdi soralım: Türkiye, Ermenileri ve Rumları göndererek daha zengin ve daha mutlu bir ülke mi oldu? İsrail sorunlarını çözebildi mi?
Azerbaycan ve Ermenistan şimdi artık daha mutlu ve insani açıdan zengin ülkeler mi oldular? Sırbistan tüm sorunlarını hâlletmiş mi oldu?
‘Tek devlet, tek millet’ belki birçoklarının kulağına hoş geliyor. Ancak bu etnik olarak ‘arındırılmış’ topraklar kimseye huzur getirmiyor.
İnsanların, halkların bir arada yaşayabilme ihtimalinden vazgeçerek varabileceğimiz bir yer yok.
Ancak ne yazık ki bilhassa Türkiye ve Azerbaycan’daki hava bu yönde değil. Son saldırı milliyetçi atmosferi bir kez daha canlandırdı. Artık Ermeni’siz Karabağ planları bir yana, Ermenistan topraklarının bir bölümünün de Zangezur Koridoru adı altında nasıl kontrol altına alınabileceğinin hesapları yapılıyor. Karabağ’da olup bitenlere itiraz edenler sosyal medyada hedef gösteriliyor. Ermenistan’da da ne yazık ki atmosfer hayli ‘içe kapanmacı’ bir eğilim gösteriyor. Azerbaycan'da muhalifler hapiste ya da yargılanıyor.
Tekrar etmek gerekir: Bir yüzleşme gerekiyor. 1915 ile, 1955 ile, Kafkasya 1990’larda ve şimdi olanlarla. Hiçbir halkı aşağılamadan, kimsenin evinden, yurdundan ayrılmasını bir kutlama, şenlik vesilesi yapmadan.
İnsanlığımızı kaybetmeden.