Erdoğan’ın sözleri ne yazık ki şaşırtıcı değil. Ordu-devlet-parti- hükümet birlikteliği yaşadığımız bu dönemde Erdoğan da fırsatı kaçırmayacaktı. Ancak CHP herhâlde 12 Eylül darbecilerinin partiyi kapattığını ve CHP’nin mal varlığına el koyduğunu unutmuş olsa gerek. CHP ayrıca seçimden önce başlattığı ‘helalleşme’ politikasını da unutmuş olmalı.
12 Eylül darbesinin 43. yılını idrak ediyoruz. Hep söyleriz, 12 Eylül dönemi bitse de darbenin mantığı hâlâ egemen. Zaten yaşadığımız baskı ortamı bunu gösteriyor. Ancak geçen hafta somut bir olay oldu ki artık kanıta filan da ihtiyaç kalmadı. CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun başına gelenlerden bahsediyorum. Bir televizyon kanalına telefonla bağlanan Tanrıkulu ordunun eleştiriden azade olmadığını belirterek şunları söyledi:
“Bu Türk Silahlı Kuvvetleri değil mi 12 Eylül'de faşist darbeyi yapan? Bu ordu değil mi 15 Temmuz'da darbe girişimi yapan, köyleri yakan... Onlarca faili meçhul cinayet. Benim takip ettiğim davalar var. 15 köylüyü helikopterden atan TSK değil mi? AİHM kararıyla sabit hâle gelen..."
Bu sözlerin ardından Tanrıkulu önce sosyal medyada hedef hâline getirildi, sonra da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı onun hakkında soruşturma başlattı. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak’ın açıklaması ise ibretlikti:
“Diyarbakır milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun, milletimizin göz bebeği Türk Silahlı Kuvvetleri’ni töhmet altında bırakan ifadeleri kabul edilemez. Bu konu yetkili organlarımızda görüşülecektir.” Hemen peşinden CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da Öztrak’a destek verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da yargıya talimat verircesine, “Bu şahıs, dünyanın en şerefli, en mert ordusuna dil uzatmanın cezasını hukuk önünde alacaktır” dedi.
Erdoğan’ın sözleri ne yazık ki şaşırtıcı değil. Ordu-devlet-parti- hükümet birlikteliği yaşadığımız bu dönemde Erdoğan da fırsatı kaçırmayacaktı. Ancak CHP herhâlde 12 Eylül darbecilerinin partiyi kapattığını ve CHP’nin mal varlığına el koyduğunu unutmuş olsa gerek. CHP ayrıca seçimden önce başlattığı ‘helalleşme’ politikasını da unutmuş olmalı. Herhâlde ‘helalleşme’nin içinde 12 Eylül sonrasındaki hak ihlalleri de vardı ve elbette 90’larda Güneydoğu’da yaşanan hak ihlalleri. Ama öyle anlaşılıyor ki yokmuş.
Aslında CHP’nin tutumu belli. Böyle konularda AKP’den azar işitmekten ölesiye korkuyorlar, dolayısıyla kendi milletvekillerini herkesten önce arenaya atıyorlar. Ancak bunun da ötesinde, 12 Eylül darbecilerinin yarattığı siyasi iklim 43 yıl sonra hâlâ yaşıyor ve yeniden hayat buluyor, ne yazık ki.
Rusya Ermenistan’ı cezalandırıyor mu?
Evet, öyle görünüyor ki cezalandırıyor. Geçen hafta Karabağ konusunda önemli gelişmelere tanık olduk. Ermenistan Başbakanı Paşinyan Rusya’yı Karabağ konusunda harekete geçmediği için eleştirirken, Rusya’daki yetkili makamlardan peş peşe açıklamalar geldi. Rus yetkililer bu açıklamalarda özetle, Paşinyan’ın, Brüksel’de yapılan zirvelerde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıdığını hatırlattılar. Bu zirveler bilindiği gibi Avrupa Birliği’nin arabuluculuğunda ve himayesinde yapılıyor. Paşinyan bu sürecin bir mantıki sonucu olarak Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıyor ve Bakü yönetiminin de Ermenistan’ın toprak bütünlüğünü tanımasını bekliyor.
Ancak fiilî durumda böyle olmuyor. Azerbaycan, Rus Barış Gücü bölgede hâkimken Laçin Koridoru’nu bloke etti ve sınırda gerilim hiç durmadı. Yerevan Rusya’dan yardım beklerken Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova “Laçin Koridoru’ndaki durum, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ı Azerbaycan topraklarının bir parçası olarak tanımasının bir sonucudur” dedi.
Özetle Rusya –kanımca– şunu söylemiş oluyor: “Eğer siz AB ve ABD ile süreci yürütürseniz başınıza bunlar gelir.” Ancak Ermenistan açısından sorun şu ki Paşinyan hükümeti Batı’yla ilişki kurmadığında da başına pek iyi şeyler gelmiyor. Rusya’yla bu gerilim sürerken Paşinyan şunları söyledi mesela, ki gayet ilginçti:
“Rusya’da pek çok çevre, hükümetin halkın çoğunluğunun oyuyla kurulması nedeniyle Ermenistan’ı veya mevcut hükümeti Batı yanlısı olarak değerlendiriyor. Buradaki mevcut konumumuzun en büyük sorunu, eğer Rus yanlılığının olası bir avantajı varsa Ermenistan Rus yanlısı olmanın avantajlarından yararlanamıyor. Mesela Ermenistan bu bakış açısına göre Ukrayna konusunda Rusya’ya yeterli destek vermiyor. Öte yandan Ermenistan Batı yanlılığının olası avantaj ve faydalarından da yararlanamıyor, çünkü Batı’da da Ermenistan’ın yeterince Batı yanlısı olmadığı gibi bir bakış var. Buna göre Ermenistan Ukrayna konusunda Rusya’ya yeterince karşı çıkmıyor veya direnmiyor. Durumumuzun hassaslığı ve içinde bulunduğumuz tehlike tam olarak budur.”
Tüm bu sürecin ortasında Ermenistan'ın Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Roma Tüzüğü'nü kabul edeceğini açıklaması da hiç şüphesiz Ermenistan-Rusya ilişkilerinde bir diğer ciddi sorun.
Son olarak Putin’in yaptığı açıklamayla konuyu kapatalım. Bir soru üzerine “Ermenistan veya Başbakan Paşinyan’la hiçbir sorunumuz yok” dedi ve şöyle devam etti: “Ermeni yönetimi Prag’da imzaladığı belgeyle Azerbaycan’ın Karabağ üzerindeki egemenliğini tanıdı. Eğer Ermenistan Azerbaycan’ın Karabağ üzerindeki egemenliğini tanımış ise, Karabağ’ın statüsünün tartışılmasının bir anlamı yok. Karabağ’ın durumunu Yerevan kendisi belirledi.”
Velhasıl, Ermenistan’ın işi çok zor.