Anlamak isteyene (2)

Benim kendi etnik kimliğimle bağım hiçbir zaman güçlü olmadı. Milliyetçilikten nefret ettim ve en fazla kendi kimliğimin milliyetçiliğinden gocundum. Ama itiraf edeyim ki yukarıdaki yazıları okuduğumda Ermeni olduğuma memnun oldum… Ait olduğum kimliğin içinden demokratların çıkması beni o kimliğe daha yaklaştırdı.

Geçenlerde Ahmet Altan ne kadar Türk veya Kürt olursak o kadar insanlıktan uzaklaştığımızı söylüyordu.

 Birçokları belirli bir kimliğe sahip olmakla insanlığı öne çıkaran bir duruş arasında çelişki olmadığını düşünebilirler. Ama bunun gerçek olabilmesi için söz konusu kimliklere hayatiyet ve anlam veren ideolojinin insanlığı öne çıkaran ideolojiyle zihniyet açısından benzeşmesi gerekir. Oysa gayet iyi bildiğimiz üzere Kürt, Türk, Ermeni gibi kimliklerin tümü milliyetçi ideolojinin, dolayısıyla büyük çapta otoriter zihniyetin uzantısıdır. Oysa ‘insanlıktan’ söz ettiğimizde demokrat zihniyete gönderme yaparız. Bu nedenle Altan gayet haklı… Milli kimliklere yaklaştığımız oranda insanlıktan da uzaklaşırız.

Ama milliyetçiliğin etkisi bununla sınırlı kalmaz. Demokrat zihniyeti gerektiren bütün yaklaşımlardan da uzaklaşmayı ima eder. Örneğin entelektüel duruş, kendine ve baktığın nesneye/olguya mesafe almayı, gördüğünü görmezlikten gelmemeyi, yani samimiyeti ve aydın namusunu gerektirir. Oysa hangi kimliği öne çıkarırsa çıkarsın, milliyetçilikler gerçekleri çarpıtmayı ve göz ardı etmeyi ait olunan kimliğin menfaati lehine değerlendirdiği için, bu tür bir namustan bilinçli olarak uzak dururlar.

Dünkü yazının konusu olan Seferov, Azerbay-can’da milli kahraman haline getirilirken Ermenis-tan’da da beklenen tepkilere yol açtı ve Azerilerin horlanması için vesile oldu. Ama Ermeniler arasında artık giderek artan sayıda demokrat da var. Ve onlar entelektüel bir duruşun, insanlığı öne çıkaran bir yaklaşımın ne olduğunu anlamak isteyen herkese bir kez daha hatırlattılar…

7 Eylül tarihli Agos’ta Rober Koptaş şöyle yazdı: “Katillerden kahraman yaratmak hususunda yaşadığımız ülke de pek acemi sayılmaz. Katliamcılığı tescilli Topal Osman’ın heykeli süslemiyor mu bugün Giresun’un merkezini? (...) Peki acaba, bugün Seferov’un kahramanlaştırılmasına isyan eden… Ermenilerin katilleri yüceltme konusunda sicilleri nasıldır? (…) Cevap vermeden önce size Soğomon Tehliryan’ı hatırlatırım. Talat Paşa Ermeni soykırımının bir numaralı faili de olsa, sokakta yürüyen bir adamın üzerine kurşun yağdırmak kahramanca bir hareket midir? (…) Bugün hâlâ, dünyanın herhangi bir köşesinde şu ya da bu partiye mensup Ermeni gençler ‘Talat Paşa’nın cebine leblebi (yani kurşun) doldurduk’ diyen şarkıyla eğleniyorsa; beş yaşındaki çocukların, anadillerini unutmasınlar, Ermeni akranlarıyla bir araya gelsinler, kültürlerinden kopmasınlar diye gönderildikleri cumartesi okulunun duvarlarını Tehliryan’ın veya bedenleri çift sıra fişeklikle çevrili fedailerin resimleri süslüyorsa, ‘Başkaları barbardır ama Ermeniler barışçı bir halktır’ diye övünmek ne kadar sahicidir?”   

14 Eylül tarihli Agos’ta ise Vahakn Keşişyan Beyrut’tan şöyle yazmaktaydı: “Konuya adil ve tarafsız bakarsak, Ramil Seferov, yüz binlerce Azeri gençle aynı tedrisattan geçmiş, Ermenileri lanetlemenin ve öldürmenin mubah görüldüğü bir kültürden gelen biri. Acaba bizim kültürümüzde de benzer bir özellik var mı? (…) Tam olarak neydi istediğimiz? Ramil Seferov’un yaşamının sonuna kadar hapiste kalması ve bundan sonra Ermeni halkının düşmanlarının, bir Ermeni’yi öldürdüklerinde evrensel hukukun onları mahkûm edeceğini bilmeleri, ona göre davranmaları mı? Bizim gururumuzu yaralayan, Azerbaycan’ınki gibi bir petrol servetimizin olmaması, bu yüzden Macaristan’a rüşvet verememiş olmamız, dolayısıyla bu ülkenin Seferov’u bize teslim etmemiş olması ve onu Ermenistan’da hapsedememiş olmamız. Veya esas acımız, bir kez daha kurban konumuna düşmemiz ve elimizden etkisiz protesto gösterileri yapmaktan başka bir şey gelmemesi. Veya… aslında ülkemizde hapsedilmemiş pek çok katilin olduğunu, onlarla ilgili gösteri yapmadığımızı, ama Azeri bir katil serbest bırakıldığında gösteri yaptığımızı biliyor olmamızdır en büyük acımız.

Şimdi belki, ‘sonuçta bu insanlar bizdendir’ diye düşünebiliriz. İyi de Ramil Seferov da İlham Aliyev’in soydaşı değil mi? Aliyev’le bizim aramızdaki fark tam olarak nedir? O, Kurken Markaryan’ın katilini serbest bıraktı; bizse Vahe Avedyan’ın katilini. Avedyan da Ermeni değil miydi? O da ordu mensubu değil miydi? O da vicdanları sızlatacak şekilde öldürülmemiş miydi? Aradaki tek fark, bu kez katilin de Ermeni olması. Bizim adalet talep ederken üzerinde duracağımız zemin bu mudur?

Niyetim kimseyi masum göstermek değil. (…) Ancak halkların yaşamını daha uzun süreli ve daha güçlü bir şekilde etkileyen, daha tehlikeli bir şey var: Kendi yanlışlarını görmeksizin, düşmana karşı beslenen yaygın nefret…”

Benim kendi etnik kimliğimle bağım hiçbir zaman güçlü olmadı. Milliyetçilikten nefret ettim ve en fazla kendi kimliğimin milliyetçiliğinden gocundum. Ama itiraf edeyim ki yukarıdaki yazıları okuduğumda Ermeni olduğuma memnun oldum… Ait olduğum kimliğin içinden demokratların çıkması beni o kimliğe daha yaklaştırdı. Belki bir gün kimliklerin milliyetçilikle değil, entelektüel namus, vicdan ve kültürel zenginlikle birlikte anılacağına dair inancım tazelendi…

Kategoriler

Güncel Gündem

Etiketler

Hayk Makuçyan