Suriye-Beyrut-Kanada üçgeninde yaşayan ama Musadağlı olarak ölen Abrahamian, son nefesini vermeden önce, küllerinin eşi ve çocukları tarafından Musa Dağı’na serpilmesini istemişti. Şimdi bu son görevin zamanıydı. 15 Ağustos’ta, sıcaklığın 45 ile 50 derece arasında gidip geldiği gün gerçekleştirildi bu dilek.
Birçok kez yazdığım hikâyenin sonuna geldik. Vakıfköy, Abrahamian ailesinin buluşma noktası oldu. Port Said’de dünyaya gelen, aslında Yoğunoluklu olan Antranik Abrahamyan’ın 1952 yılında Şam’da doğup Beyrut’ta büyüyen ve Kanada’da hayata veda eden oğlu Jan Abrahamian’ın memleket özlemiydi aileyi Vakıfköy’de buluşturan. Musadağlı Jan Abrahamyan’ın kızı Nyree ve torunu Arame Yerevan’dan, büyük oğlu Antranik, küçük oğlu Nareg ve eşi Hasmig Kanada’dan, onun son dileğini gerçekleştirmek için gelmişlerdi. Çünkü Suriye-Beyrut-Kanada üçgeninde yaşayan ama Musadağlı olarak ölen Abrahamian, son nefesini vermeden önce, küllerinin eşi ve çocukları tarafından Musa Dağı’na serpilmesini istemişti.
Şimdi bu son görevin zamanıydı. Hava şartları zorlayıcı olsa da özellikle Antranik çok kararlıydı. Dağın en son noktasına ulaşıp orada buluşturacaklardı külleri toprakla.
Amaç, -bir vakitler- halkın erzaklarıyla çıkıp konakladığı Tataralan’dan geçip, halkın kendilerini kurtaran geminin taştan modelini yaptığı ve ibadethane olarak kullandığı, ‘Vapur’ adıyla anılan alana çıkmak.
15 Ağustos’ta, sıcaklığın 45 ile 50 derece arasında gidip geldiği gün gerçekleştirildi bu dilek. Normalde dört-beş saat süren yürüyüşle ulaşılan Vapur’a ağustos sıcağında yürüyerek çıkmanın imkânı yoktu. Arazi araçları ayarlandı. Jan Abrahamian’ın oğulları Antranik ve Nareg, kızı Nyree, torunu Arame ve eşi Hasmik Abrahamian’la birlikte Musadağ’a doğru yola çıktık. Tabii dağa her çıkışımızda yanımızda olan rehberimiz Toros abimiz de bizimleydi. Araçlarla ancak Tataralan’a kadar gidebildik, çünkü oradan sonra sadece bir patika var. Termometreler 47 dereceyi gösteriyordu. Ayaklarından rahatsız olan Hasmig ve henüz 11 yaşında olan Arame, yola devam edemeyecekti. Tataralan’da mola verildi. Hasmig ve Arame, Jan Abrahamian’ın küllerinin bir bölümünü, buradaki eski su kuyusunun etrafına, toprağa serptiler. Su, var olabilmenin en temel sembolü olduğundan, isabetli bir seçimdi bu.
Araçlar Tataralan’da bekledi, çünkü Antranik kararlıydı. Hava şartları engel değildi babasının son isteğini yerine getirmesine. “Kimse gelmese de ben yürüyeceğim” diyordu, yolu bilmediği hâlde. Dağın yolu, her hava şartına uygun değildir. Sıcakta, meltemli havalarda ve sisli günlerde dağda yürümek zor; yolunuzu da kaybedebilirsiniz. Toros Abi yolu ve zamanı çok iyi bildiğinden vazgeçilmez bir dağ rehberidir.
Ve yürüyüş başladı. Güneş tepede, yol uzundu. Hem fiziksel, hem de duygusal anlamda yorucu olan yolculuk Tataralan sonrası bir buçuk saat kadar sürdü. Grup Vapur’a vardı, küller toprakla buluştu. Dönüş, gidişten daha kolaydı. Ne de olsa son dilek yerine getirilmiş, herkes duygusal olarak hafiflemişti.
Jan Abrahamian klasik bir cenaze töreniyle gömülmek istememiş, toprağın altında değil üstünde olmayı tercih etmişti. Ve nihayet, Tataralan’da ve Vapur’da serpilen külleriyle, rüzgârın da etkisiyle, fiilen Musadağlı olmayı başarmıştı. Abrahamian’ın belli ki bir başka arzusu da, evlatlarının bu son dileği gerçekleştirirken Musadağlılığı hissetmesiydi. Belki bu son dilek olmasa, onun için bu denli önemli olan coğrafyaya ailenin tüm üyeleri gelmeyecekti.
Bir sohbetimizde, Nyree’ye kendisinin ve Antranik ile Nareg’in kimliklerini nasıl tanımladığını sormuştum. Köklerine böylesine bağlı bir babanın çocuklarının kendini hangi kimliğe ait hissettiğini merak ediyordum. “Bence hepimizin birden fazla kimliği var” demiş, kendini şöyle tanımlamıştı: “Hayatımın farklı dönemlerinde kimliğimin farklı yönleri ön plana çıktı. Kardeşlerim adına konuşamam ama ben kendimi –sırasıyla– Kanadalı, Ermeni, Ermenistan, Akdeniz ve Anadolu’yla güçlü bağları olan biri olarak tanımlıyorum.”
Musadağlılığın onun için ne ifade ettiğini de merak ediyordum. Babası, nerede yaşarsa yaşasın hep Musadağlı olmuştu; geride kalanlar için bu durum ne ifade ediyordu? “Büyürken, ailemin Musadağlılığı, benim için gürültücü, gururlu, tutkulu ve çok ‘taşkhalaji’ (telaşlı, telaşa veren) olmalarıydı. Yaşım ilerledikçe ve özellikle orada vakit geçirdikten sonra, Musadağlıların dayanıklılığını ve yaratıcılığını daha çok takdir etmeye başladım. Ayrıca fiziksel olarak toprağa çok bağlı olduğumu hissediyorum. Manzara, hava, deniz... Hepsi benim doğal ortamıma çok benziyor. Tarif etmesi zor ama, kendimi en çok kendim gibi hissettiğim yer burası.”
Abrahamian ailesi için öncelikli amaç babalarının son isteğini yerine getirmekti ama belli ki bir amaç da akrabalarla birlikte vakit geçirmekti. Nyree ve Hasmig daha önce de gelmişti, onları tanıyorduk; Antranik, Nareg ve Arame’yle ise yeni tanışmıştık. Akrabalık enteresan bir şey. Birbirinizden binlerce kilometre uzakta da olsanız aranızda bir bağ oluyor, bu bağ insanın içinde bir yerde varlığını sürdürüp, yaşadığı sürece güven veriyor. Nyree de tam olarak bu hissi anlatıyordu: “Birlikte çok az zaman geçirmiş olmamıza rağmen kendimi buradaki akrabalarıma çok yakın hissediyorum, sanki birbirimizi anlıyormuşuz gibi... Eğer onlar burada olmasaydı gelmeyebilirdim. Bu bağı kurabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Ermeni arkadaşlarımın çoğu atalarının evlerine dönemiyor. Diaspora Ermeni kimliğinin büyük bir kısmı köksüzlüğe dayanıyor. Ben bunu biraz tersine çevirebildiğim, kendimi köklerime yeniden yerleştirebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Orada yaşamıyor olsam bile, bu bağı elimden geldiğince yeniden kurmaya büyük değer veriyorum.”
Aile bu gelişte Yoğunoluk’taki dede evini de gördü. Ancak Jan Abrahamian’ın yıllar önce gözyaşlarıyla ziyaret ettiği dede Antranik’in evi, maalesef depremlerde yıkılmıştı.
Jan Abrahamian ölmeden önce, kilisede yapılacak cenaze törenine çiçek göndermek yerine Vakıfköy Ermeni cemaatine para bağışlanmasını istemişti. Abrahamian ailesi, toplanan parayı köyün kilisesine teslim etti. Ailesi, onun depremden önce dile getirdiği bu isteğin yerine getirilmesinin, köyün toparlanmasına katkı sağlayacağını görmekten mutlu ayrıldı köyden.