YK Enerji’ye ait kömür madenin için Akbelen oramındaki ağaç katliamına karşı köylüler, 2019’dan bu yana mücadele ediyor. Dava süreci devam ederken, 24 Temmuz Pazartesi, sabah saatlerinde bölgeye jandarma ekipleri sevk edildi ve ağaç kıyımı başladı. 29 Temmuz’da direnişe destek vermek için alana gidenler de gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında olan Yeşiller Partisi’nden Deniz Melsa Ergenç, yaşadıklarını Agos’a anlattı.
Bölgede 24 Temmuz’da eylem başlatan İkizköy direnişçileri de jandarmanın biber gazlı ve coplu saldırısına uğradı, gözaltına alındı. 28 Temmuz’da Muğla 1’inci İdare Mahkemesi, Akbelen ormanındaki ağaç kesiminin durdurulması için yapılan başvuruyu üçüncü kez reddetti. Ardından, direniş alanına giden aktivistlerin alana girişi engellendi, TOMA ve biber gazıyla müdahale edildi ve ağaçların kesimini durdurmak için oturma eylemi yapanlar gözaltına alındı.
29 Temmuz Cumartesi günü, bölgede direnenlere destek olmak için İkizköy’e gidenler arasında bulunan Deniz Melsa Ergenç, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Kesimin hızlandığını, hukuksuzluğun yoğunlaştığını duyunca vakit bulduğum ilk an bölgeye gittim. Orada çok büyük bir hukuksuzluk yaşanıyor, Anayasa’ya uygun şekilde hareket edilmiyor. 2001’e kadar çıkartılmış bir kesim izni var ama o iznin üzerinden 22 yıl geçmiş. Ayrıca, Anayasa’nın 169. maddesi ‘ormanlar ve kamusal alanlar yok edilemez, kesilemez’ diyor.”
‘Büyük bir dayanışma var’
Gezi protestolarında benzer bir deneyim yaşadığını söyleyen Ergenç, Akbelen’deki direnişin uzun zamandır devam etmesini ‘büyüleyici’ olarak nitelendiriyor: “İkizköy’de inanılmaz bir direniş var. En son Gezi’de böyle bir şey yaşamıştık. Ama burada daha büyük bir direnç ve dayanışma söz konusu. Bu direncin sürekliliği, yıllardır sürmesi çok büyüleyici. Avukatlar, barolar, akademisyen, bilim insanları, orada yaşayan köylüler, Yörükler, işçiler, herkes destek veriyor. Herkes doğayı savunmak için orada. Siyasetüstü bir direniş ve dayanışmadan bahsediyoruz.”
‘TOMA ve biber gazıyla saldırdılar’
Yeşiller Partisi Üyesi, henüz alana gitmeden jandarmanın, bölgeye giden araçları durdurduğunu ve alana varmak için yürüdüklerini ifade ediyor: “İkizköy’den bir önceki köy olan Çamköy’de araçtan inip, çantalarımızı sırtlanıp, 4-5 kilometre yürüdük. Vardığımızda ise direniş alanına geçişimize izin verilmedi. Biz de orada oturma eylemi yaptık ve kesime giden araçları durdurduk. Hukuksuzluğu anlatarak destek istedik. Barışçıl bir şekilde bir oturma eylemi yaptık. Yolu kapatıp, işçilerin geçişini engellemeye çalıştık. Sonra, TOMAlar ve biber gazı ile müdahale başladı. TOMA karşısında oturan kadınlar da bir örgütten değil, orada karşılaşan ve hukuksuzluğa karşı birbirini savunmaya başlayan insanlar. Çevre aktivisti Deniz Gümüşel’i gözaltına almaya çalıştıkları sırada hepimiz kenetlenip engel olmaya çalıştık, ardından jandarma ekipleri hepimizi topladı.”
‘Neyle suçlayacaklarına karar veremiyorlardı’
Ergenç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ellerinde silah olduğu, kaba kuvvet kullandıkları için bir şekilde bizi gözaltına aldılar ama gün içinde saatlerce bize herhangi bir suçlama yöneltemediler. ‘Siz gözaltında değilsiniz, gözetim altındasınız’ gibi bir kelime oyunu yaptılar. ‘Gözaltında değilsek salıverin’ dedik. Salıvermediler. Hiçbir suçlama olmadan, karakol bahçesinde 16 saat boyunca bekledik. Gözaltına alınırken darp edildik. Fırsattan istifade, birçok kadın arkadaşımız taciz edildi. Onlar için ilk önce darp raporu almaya hastaneye gitmek istedik ama buna izin vermediler. Kıyafetlerimiz sırılsıklam, kurutmamıza da müsaade yok. Güneşin altında saatlerce kurumaya çalıştık.”
İzmir, Ankara ve Muğla barolarından yardıma geldiklerini ifade eden Melsa Deniz Ergenç, kolluk kuvvetlerinin, hastaneye gitmelerine engel oldukları için bireysel olarak 112’yi aradığını söyledi. Ergenç, ayrıca, 80 yaşındaki Yavuz Emre ile başka birçok kişinin ciddi şekilde darp edildiğini, gözaltına alınırken parmaklarının kırıldığını belirtti.
Jandarmanın, aynı günün akşamüstü, saat 18.00 gibi hastaneden darp raporlarını aldıktan sonra ifadelerinin alınıp salınacaklarını söylediklerini belirten Ergenç, ifadelerinin alınmasının saatler sürdüğünü söyledi: “Devamlı, Savcılık’tan haber gelmediğini söylüyorlardı. Bizi neyle suçlayacaklarına karar veremiyorlardı. Sonunda, ‘kamu görevlisine mukavemet’ suçlamasında karar kıldılar. Mukavemet dedikleri de oturma eylemi yapmak ve eylemden bizi uzaklaştırmasını engellemeye çalışmak... En sonunda bizi bununla suçladılar. Biz de ifadelerimizi verip suç duyurusunda bulunduk, şikâyetçi tarafın biz olduğumuzu belirtik. O günü, süreci düşününce öfkeleniyorum.”
‘Uyurken tedirgindik’
Yeşiller Partisi’nden aktivist Melsa Deniz Ergenç, sözlerini şöyle tamamladı: “Salıverildikten sonra hemen direniş alanına döndük. Jandarmanın hukuksuz engellemeleri olmazsa hiçbir sorun yaşamayacaktık. Direniş alanına girdiğim zaman kendimi çok güvende hissettim. Sabaha karşı yine bir baskın olabileceğini aklımızda tutuyorduk, o yüzden de gece uyurken çok tedirgindik. Ertesi sabah yine testere sesleriyle uyandık ve gerginlik tekrar başladı. Gerginliği başlatan kesimin devam etmesi ve jandarmanın müdahalesiydi. Yoksa, orada olduğum her an kendimi çok güvende hissettim.”