YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Krizlerden kriz beğen

TÜİK’e göre Türkiye ekonomisi bu yılın ilk çeyreğinde (Ocak-Şubat-Mart) yüzde 4 oranında büyüdü. İyi de, bizim, yani çalışanların, emeklilerin ve dar gelirlilerin bundan haberi yok. Dar gelirliler, hükümet eliyle yaratılmış bu kriz karşısında ne yapacaklarını bilmez hâldeler. Bu durumda gözlerin çevrildiği muhalefet, kendi iç krizleriyle boğuşuyor.

İki krizi eş zamanlı olarak yaşıyoruz: Ekonomik kriz ve muhalefet krizi. Ekonomik kriz konusunda epeyce yazdık, ancak kriz gittikçe derinleşiyor.

Ekonomi literatüründe aslında bu yaşadığımıza kriz denmiyor. Çünkü bir ülkenin krizde olması için gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) açısından iki çeyrek boyunca üst üste ‘daralma’ yaşaması, yani büyüme oranının eksi gelmesi gerekiyor. Türkiye’de durum böyle değil. Resmî istatistiklere ne kadar güvenilir, o ayrı mesele elbette ama Türkiye’de büyüme yaşanıyor. TÜİK’e göre Türkiye ekonomisi bu yılın ilk çeyreğinde (Ocak-Şubat-Mart) yüzde 4 oranında büyüdü. 

İyi de, bizim, yani çalışanların, emeklilerin ve dar gelirlilerin bundan haberi yok. Bu grup, tam tersine, peş peşe gelen zamlarla her gün daha da yoksullaşıyor, elindeki sınırlı geliri de kaybediyor. Dolayısıyla krizi yoksullar ve dar gelirliler yaşıyor, kim olduğunu bilmediğimiz birileri de ‘büyüyor’. 

İşin daha da can sıkıcı tarafı, bu zam dalgasının devam edeceği görülüyor. Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, enflasyonist ortamın en büyük sebeplerinden biri olan faiz politikasını değiştirecekmiş gibi bir havayla göreve geldi ve getirildi, ancak Merkez Bankası’nın attığı göstermelik adımlar iç ve dış piyasaları ikna etmeyince döviz kuru yeni rekorlar kırdı. MB döviz rezervlerini de çoktan tükettiğinden, Türkiye’nin durumu hiç de parlak görünmüyor. Bu tablo içinde, hükümet her gün yeni bir zam kararı açıklıyor; çalışanların ve emeklilerin aldıkları sınırlı artış, daha maaşları ellerine geçmeden eriyor. 

İşin daha da can acıtıcı tarafı, öyle bir enflasyonist ortamdayız ki emeklilere ya da çalışanlara zam yapıldığı haberi duyulduğu anda özel sektör de tüm ürün ve hizmetlerine otomatik olarak zam yapıyor. Ya da resmî zamlar daha hayata geçmeden fiyatlar yükseliyor. Harap edici bir kısır döngü içindeyiz. 

Dar gelirliler, hükümet eliyle yaratılmış bu kriz karşısında ne yapacaklarını bilmez hâldeler. Üstelik, hükümet için artık herhangi bir önlem alma mecburiyeti de yok, çünkü Erdoğan iki ay önce seçmenden beş yıllık bir vize daha aldı. 

Bu durumda gözlerin çevrildiği muhalefet, kendi iç krizleriyle boğuşuyor. İşin ilginci, muhalefet kendi krizini kendi yarattı. CHP açısından konuşacak olursak, durum şu: Seçim kaybedildi. Bu bir başarısızlık. Bu durumda yapılması gereken ilk iş, genel başkanın istifa etmesidir. Ancak Kılıçdaroğlu, ilginç bir biçimde, istifa etmiyor. “Partinin geleceğini düşünüyor” gibi argümanlar ortaya atılıyor. Böyle konularda çok fazla düşünürseniz işin içinden çıkamazsınız. Başarısızsan istifa edeceksin. Parti kendi yolunu öyle ya da böyle bulur. Hiçbir durum şimdikinden kötü olamaz. Ama yok, etrafındaki kliğin sözünü dinlersen, meseleyi çözülemez hâle getirirsin. 

Zaten gitgide öyle oluyor. Geçen hafta, Kılıçdaroğlu’nun aşırı sağcı siyasetçi Ümit Özdağ’la, kamuoyuna açıklanmayan bir protokol imzaladığını öğrendik. Seçime doğru imzalanmış bu protokol. Bunu da Özdağ açıkladı; İçişleri Bakanlığı ve MİT’in kendilerine vaat edildiğini söyledi. Kılıçdaroğlu ise bu konuda konuşamayacağını, protokolün iki kişinin namusuna emanet edildiğini ifade etti. Ağzımız açık dinledik. Skandal bir açıklamaydı bu elbette. Sadece bu yüzden bile Kılıçdaroğlu’nun istifa etmesi gerekir. 

Beri yandan, Türkiye’de şöyle bir yaygın kanı da vardır: “O gitsin de kim gelsin?” Bu lafı ortaya atmayı pek severiz. Hâlbuki o sonra düşünülecek iştir. Önce yolun açılması, demokratik mekanizmaların işletilmesi lazım. Bu mekanizmalar işletilirse yol zaten kendiliğinden açılacak. Yani kişilerin ya da grupların ikbalinin değil, ilkelerin, mekanizmaların işletilmesinin öncelikli olması gerekir. Her şeyi kişilere indirgerseniz, ormanda kaybolanların yaptıkları gibi daireler çizip durursunuz. 

Böylece tuhaf bir yere gelmiş olduk. Türkiye tarihinin en ağır ekonomik çalkantılarından birini yaşıyoruz. Ve böyle bir dönemde ana muhalefet partisi kepenkleri kapatmış durumda. 

Yine de enseyi karartmayalım. Çok sıkıntı çekeceğiz, çok belli. Ama öyle ya da böyle su akıyor, yolunu buluyor. Diyalektik böyledir. Hayat da zaten böyle cereyan ediyor. Ama bu böyle diye boş durmak da yok. Dayanışmaya, umut etmeye devam.