Seçim sonrasında yeni kabine açıklandı. AKP iktidarında daha önce de bakanlık görevi yapan ancak son yıllarda iktidarın dışında kalan Mehmet Şimşek, Hazine ve Maliye Bakanı oldu. Önümüzdeki dönemde Türkiye’yi neler bekliyor, sorusuna ekonomist Güldem Atabay ile yanıt aradık.
Yeni kabinede Hazine ve Maliye Bakanlığı'na Mehmet Şimşek'in getirilmesi, ekonomi gündeminin başlıca gelişmesi. Cumhurbaşkanı Erdoğan uzun süre faizleri indirme politikası izlemiş, bu politikanın da içinde bulunduğumuz ekonomik çalkantıya yol açtığı değerlendirilmişti. Şimşek, uluslararası finans çevreleri ile iyi ilişkilere sahip bir isim olarak görülüyor. Şimşek, devir teslim töreninde de "Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Kurala dayalı, öngörülebilir bir Türkiye ekonomisi özlenen bir refaha ulaşmada anahtar olacaktır" dedi. Ekonomi politikalarında önümüzdeki dönemde bir farklılık beklemeli miyiz?
Kesinlikle beklemeliyiz. Ancak en temel sorun, Cumhurbaşkanı’nın gönül değiştirip değiştirmeyeceği. Yeni bir dürtüsel kararla, etrafındaki Albayrak ekolü danışmanların motivasyonuyla Şimşek’in de affını istemesi olasılığı şu an önemli bir tehdit. Naci Ağbal-Lütfi Elvan’ın doğru işler yapmasına rağmen 3,5 ay sonra sert bir dille görevden alınmaları akıllarda taze. Arkasından gelen Albayrak ekolü sürecinde Türkiye ekonomisinin moratoryum aşamasına gelmesi de. Şimşek’in bu aşamadan kısa süre sonra görevden alınması, Ağbal-Elvan’ın görevden alınmasından daha geri dönüşü zor sonuçlar yaratır. Dolayısıyla, daha seçim gecesi 'düşük faiz politikasına devam' diyen Cumhurbaşkanı’na danışman duvarlarının aşılarak ekonomideki gereklerin anlatıldığını anlıyoruz. Bu da Şimşek’e Türkiye ekonomisini uçurumun eşiğinden döndürmek için zaman kazandırmış görünüyor. En azından Mart 2024’teki yerel seçimlere kadar, ki bu aslında işlerin doğru yola konması için kısa bir süre. Bahsettiğimiz uçurumun adını koyarsak tam bir ödemeler dengesi krizi, moratoryum- yani iflas riski. Seçim öncesi dönemde depremin de etkisiyle artan çok yüksek mali açık riski.
Şimşek’in enflasyonla mücadeleyi faiz artırarak, tahvil, TL ve genelinde ve finans piyasalarını normalleştirerek yola başlaması beklenmeli. Kademeli olarak TCMB-BDDK eliyle baskılanan, adeta mengene içine alınan finansal piyasa uygulamalarını terse çevirmesi, piyasaların yeniden işlemesini sağlamalı. TCMB rezervlerini nette eksi 75 milyar dolara indiren yapay TL baskılanması, tahvil faizlerinin bankalara cezai yaptırımlarla düşürülmesi, saatli bomba KKM’den çıkış, kritik adımlar olacak.
Şu anda sistem kilitlenmiş durumda, döviz yok, döviz ödemeleri yüksek. Şirketlerin iş kapasitesi olsa da önemli nakit sıkıntıları var. Bu karmaşanın içinden çıkması için de Şimşek tek başına yeterli değil. BDDK, TCMB, SPK, kamu bankaları gibi kurumların yöneticilerinde, karar alıcı ekiplerinde kendi adımlarına eşlik edecek isimler getirmeli. Siyasetin bu alanı Bakan’a açması şart.
Fakat Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanlığı sisteminde devam edilmekte oluş, ekonomide köklü iyileşme için gereken hukuk, adalet, güçlerin dengelenmesi gibi reformların yapılamayacağını da anlatıyor. Bu nedenle Şimşek’in Türkiye ekonomisi için yapabilecekleri sınırlı.
Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı'na Cevdet Yılmaz'ın getirilmesi de ilginç bir adım. Yılmaz da AKP'nin önceki dönemlerinde görev yapmış, iş dünyasının yakından bildiği bir isim. Şimşek ve Yılmaz'ın ekonomi politikalarında ana belirleyici olduğunu varsaydığımızda -ki bu ne kadar mümkün bilemiyoruz şu aşamada- bilhassa dar gelirliler ve çalışanlar açısından Türkiye'yi nasıl bir gelecek bekleyebilir?
Albayrak politikalarıyla bile isteye çok kısa sürede çok yükseğe itilen enflasyondan geriye dönüş, enflasyonu tek haneye çekmek, ekonomik birimlere önemli maliyetler yükleyecek. Depremin maliyetinin de 100-120 milyar dolar civarında olduğunu unutmamak lazım. Faiz artışı, mali disiplin, ekonominin yavaşlaması, %10 civarında katılaşan işsizliğin yükselmesi ve ek vergiler anlamına gelmekte. Burada Şimşek’in eski IMF reçetelerini uygulama şansı az. Keza, hem pandemi dönemi etkisi, hem Yeni Ekonomi Modeli döneminde yapılan eko-politik tercihlerle ücretli/emekli kesimler ağır bir hayat pahalılığı yükü altına girmiş durumda.
2008 Küresel Finansal Kriz’den bu yana dünyada daha net izlenen paylaşım sorunu Albayrak ekonomi politikalarıyla Türkiye’de akut bir orta/alt gelir krizine dönüşmüş durumda. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan ücretli kesim için. Kaynak sorununa çözüm ekonomide doğru adımların atılmasıyla başlayacak. Ancak ekonomi politikalarında yapılan hataların bedeli siyasetçi tarafından değil, geniş halk kesimleri tarafından ödenecek. Düne kadar düşük faiz politikasına devam diyen Erdoğan-AKP rejiminin ani dönüşü nedeniyle, seçim yeni bitmesine rağmen hükümetin ekonomi politikalarının detayını bilmiyoruz. Şimşek’in ilerleyen günlerde Orta Vadeli Plan’ı yenileyecek olması bu detaylara hâkim olmamızı sağlayacak. Ek vergilerden kaçış yok. Bu yükü, büyümeden aldığı pay 2018’den bu yana artan sermaye sahipleri mi, yoksa düşüş içindeki ücretli kesim mi üstlenecek, denge kurulabilecek mi, bunları Şimşek’in açıklamalarından izleyeceğiz.
Erdoğan’a seçim kazandıran bol kamu destekli, bol rezerv yakarak yaratılan yalancı bahar havası döneminin sonundayız. Herkes enflasyonun düşürülme sürecinde yükü hissedecek. Ağırlıklı olarak kim hissedecek, planlar ışığa çıkınca göreceğiz.