LORA BAYTAR ÇAPAR

Lora Baytar Çapar

MUTLU AZINLIK

Tarihi yeniden başlatmanın zamanıdır

Merhaba. Bundan böyle mutlu ve umutlu yazılarımla karşınızda olmaya niyetliyim. Köşenin adı, bana bir arkadaşımın taktığı lakap. Hem azınlık olup hem nasıl mutlu olabildiğime şaşardı. Bence mutlu veya mutsuz olmak hayata nereden baktığınızla ilgili. Mutsuz olmak için çok sebep var; ben bunlara tutunup diplerde dolaşmaktansa, tam tersinden bakıp, tutunacak bir dal aramaktan yanayım. Mutlu okumalar dilerim...

Onca yaşadıklarımızın, kayıplarımızın yanı sıra, Antakya’ya ‘afet bölgesi’ denmesi de çok zoruma gidiyor. Roma ve İskenderiye’den sonra Roma İmparatorluğu’nun üçüncü önemli kenti burası. Hep yüksek kültürü, başarılı sosyokültürel dokusuyla konuşulurdu. Hakkında, günümüzden 43 bin yıl öncesine kadar bilgi sahibi olduğumuz bu özel coğrafya, şimdi ‘afet bölgesi’. Bu aciz ve yoksunluk hâli yakışmıyor ‘Doğu’nun Kraliçesi’ne. Olabilecek en büyük hızla toparlanıp özüne dönmeli. Bugüne dek defalarca yaptığı gibi, yine başaracak bunu. Peki, Antakya’nın yeniden yapılanması, burada hayatın yeniden kurulması ve eski dinamiklerin yeniden kazanılması mümkün müdür? Evet, mümkündür. Yalnızlaştırılmaması kaydıyla…

Hep bardağın dolu tarafına bakmaya çalışıyorum ama son yaşadıklarımızla, bardağın dolu tarafı da boşaldı. Şimdi yeniden dolması için sabır ve emek gerekiyor. Sabır gerekiyor, çünkü zaman geçtikçe şekilleniyor insan aklı, akıl başa ancak geliyor. Emek gerekiyor, çünkü Antakya coğrafyasının, İncil’de bile adı geçen bu kadim kentin, kaderine bırakılamayacak kadar büyük bir değeri var, insanlık tarihinde. Antakya’nın küllerinden yeniden doğması için, şimdi, pek çok meslek grubundan, genç-yaşlı pek çok kişinin elini taşın altına koyması gerekiyor. Şimdinin görevi, belki onlarca yıl sonra, ama mutlaka yine olacağını bildiğimiz depremde yıkılmayacak bir şehir yapmak. Bunu için, farklı kesimlerden birçok duyarlı insan kolları sıvadı bile.

Naci Görür hocamızın da söylediği gibi, bir deprem bölgesinden ve kabuk altında fay hatlarının saçak saçak olduğu bir coğrafyadan bahsediyoruz. 6 Şubat ve sonrasından yaşanan depremler ilk olmadığı gibi son da değil. Tarih boyunca Antakya nice depremlerle yıkılmış, ama jeopolitik konumu, zengin kültürel dokusu gibi onlarca özelliğinden dolayı, hiç terk edilmemiş. Antakya Arkeoloji Müzesi’nin lahitler odasının girişinde, ziyaretçileri, ünlü filozof Seneca’nın şu sözü karşılar: “Ölüm her şeyi eşit kılar.” Bu coğrafyadan niceleri gelip geçtiği, nice insan eşitlendi...

582 yılında yaşanan deprem sonrası dönemin Bizans İmparatoru Justinianus, Antakya’ya ‘Theupolis’ yani ‘Tanrı’nın Şehri’ adını vermiş, ama kast ettiği, ‘Tanrı’nın gazabına uğramış şehir’. Türkler ise, Oğuz Destanı’na göre, ‘batak (batık) şehir’ derlermiş. Bu adların yansıttığı felaketler, kimsenin bu kente duyduğu sevgiyi ve bağlılığı değiştirememiş; insanoğlu terk etmemiş bu coğrafyayı. Kent, her depremin ardından tekrar kurulmuş, yine yıkılacağı bilinerek.

Bugün ne yaşıyorsak, bilin ki geçmişte de yaşandı. Doğanın dili net; başımıza gelen her şeyin kader olmadığını ortaya koyuyor. Antakya tarihinde, kayıtlara geçen ilk deprem MÖ 148’de yaşanmış. MÖ 130, 90-83 arası, MS 35,37, 41-45 arası, 115, 341, 365, 396, 458, 526, 528, 531-534 arası, 551, 557, 588, 589... Antakya, bu tarihlerin hepsinde, tıpkı bugün olduğu gibi yıkılmış. En yıkıcı deprem ise, 13 Aralık 115’te meydana gelmiş. 7,5 şiddetindeki deprem, kent ve çevresinde yaklaşık 260 bin kişinin ölümüne ve çok ciddi maddi hasara neden olmuş; Türkiye coğrafyası sınırları içinde en çok can kaybıyla sonuçlanan deprem olarak kayıtlara geçmiş. Roma İmparatoru Trajan’ın, bizzat yaşadığı depremi anlattığı metinler de mevcut. “Depremin yüksek bir kükreme sesiyle başladığını ve ardından yerin şiddetli bir şekilde sallanmaya başladığını, ağaçların ve insanların havaya atıldığını, düşen enkaz parçalarıyla çok sayıda insan öldüğünü, pek çok insanın enkaz altında kaldığını, takip eden günlerde artçı depremlerin devam ettiğini, enkaz altında kalanların açlıktan öldüğünü” belirtiyor. Aynı bugün olduğu gibi...

Yıkıcılığıyla kayıtlara geçmiş bir diğer deprem ise, 29 Mayıs 526 akşamı meydana gelmiş. Bu depremde 250 bin kişi ölmüş; Antakya ile birlikte Defne ve Seleucia Pieria yani Samandağ da yerle bir olmuş. Hemen arkasından, 528 yılında da, en az önceki kadar şiddetli bir deprem yaşanmış. Antakya’nın adı, işte bu depremin ardından ‘Tanrı’nın Şehri’ olmuş. Tarihlerin birbirine çok yakın olduğu dikkatinizi çekmiştir; kenti ikiz depremler yıkmış hep. Tıpkı 6 Şubat ve 20 Şubat 2023 depremleri gibi...

Sonrasında yaklaşık 100’er yıllık aralarla makûs kaderini yaşamaya devam etmiş kent. 848, 956, 1053, 1082, 1114,1157, 1170, 1179,1201, 1203 ve 1302 depremlerinde yıkılmış, her seferinde tekrar kurulmuş. Antakya’ya ‘medeniyetler şehri’ denmesi biraz da bununla ilgili; her yıkımın ardından kurulan kentte, medeniyetlerin üstüne medeniyet eklenmiş. 1387, 1407, 1408, 1615, 1822... Günümüzden önce kayıtlara geçen en son yıkıcı deprem, Nisan 1872’de yaşanmış. 1500 kişinin öldüğü, çok sayıda insanın yaralı olarak kurtulduğu depremin merkezi, Amik Ovası’ymış.

                                                                                                      ***

Şimdi yine, tarihi yeniden başlatmanın zamanı. Bugünlerde, alanında uzman isimlerin danışmanlığıyla profesyonel olarak çalışmak isteyenler, çeşitli platformlar kuruyor. Bunlardan kaçı başarılı olur, neler yapılabilir, nasıl sonuç alınabilir, tahmin etmek zor.

Benim de dâhil olduğum Ortak Akıl Platformu, bir şemsiye organizasyon olmayı hedefliyor. “Antakya için afet sonrası gelişmiş stratejik mekânsal araştırma ve planlama çalışmaları konulu bir proje” olarak tanımlanan bu platformda, hem kent insanının barınma meselelerini çözmeyi, hem de kentin tarihî ve kültürel dokusunun korunmasını hedefleyen çalışmalar yapılacak.

Ortak Akıl, salı akşamı ikinci toplantısını yaptı. Yerbilimcilerin, mimarların, mühendislerin, şehir plancılarının, arkeologların, sosyologların, tarihçilerin de yer aldığı, yaklaşık 140 gönüllüden oluşan bu ekip, sekizinci kez yıkılan Antakya’nın bu felaket döngüsüne nasıl son verilebileceği sorusuna cevap arayacak.

Platformun, İstanbul’da ve Antakya’da birer ofisi ve danışmanlık kurulu olacak. Herkese, yeni Antakya’nın oluşumuna destek olmak için, ellerindeki tüm bilgi ve belgeleri paylaşma çağrısı yapıldı.

Şimdi, uzaktan fikir sahibi olup eleştirmenin değil, fikirlerinizi –hariçten değil– dâhilden paylaşmanın zamanı. Malum, iş işten geçtikten sonra eleştirmek, havanda su dövmek olur.