Rusya ve Ukrayna, Bahmut’ta bir yıpratma savaşına kilitlenmiş durumda. Görünen o ki tüm taraflar, gerçekçilikten uzak amaçlar uğruna binlerce genç askerin kurban gittiği bu savaşı sürdürmekte kararlı. Ortada savaşı sona erdirmeye dönük bir siyasi iradenin olmayışı, herhangi bir ateşkes antlaşmasına varılmasını zora sokuyor.
Ukrayna Savaşı’nda altı aydır tüm dikkatler Bahmut’ta. Savaştan önce, 70 bin nüfuslu, küçük bir sanayi kenti olan Bahmut, bir ‘kıyma makinesi’ne döndü; iki taraftan da binlerce kişi burada savaşın ateşine atıldı. Kent bugün, birçok açıdan, Ukrayna’daki savaşı simgeliyor.
Batılı birçok analist, Bahmut’un, bu kadar çok askerî kaynak aktarılmasını gerektirecek kadar büyük bir stratejik önem taşımadığını; Putin’in zaferinin kanıtı olarak göstermek istediği bir simge hâline geldiğini; dolayısıyla, askerî açıdan, Rusya’nın burada feda ettiklerinin, kentin önem derecesiyle örtüşmediğini söylüyor. Bu analizin sorunlu yanı, Ukrayna’nın da kendini savunmak için büyük kaynak ayırdığını gözden kaçırması. Rusya’nın yıpratma savaşına girme kararı ‘aptallık’sa, Ukrayna’nın aynı yöndeki kararının da ‘hata’ olarak nitelendirilmesi gerekiyor.
Bu değerlendirme, savaşın hangi aşamada olduğuna dair de bir yanlış anlama barındırıyor. Rusya’nın taarruzu başlattığı Şubat ayında ve Ukrayna’nın Harkov’da ve Herson’da karşı saldırıya geçtiği yaz aylarında, kısa sürede zafer kazanmaya dönük mobil ve süratli harekâtlar oluyordu; oysa şimdi söz konusu olan, düşmana mümkün olduğunca yüksek can, mühimmat ve teçhizat kaybı yaşatmanın amaçlandığı bir yıpratma savaşı. Savaşın geldiği bu yeni aşamada, çarpışmaların Bahmut’ta mı yoksa başka bir yerde mi yaşandığının pek bir önemi kalmadı.
Değişen savaş amaçları
Peki, Bahmut’taki muharebe ile Ukrayna Savaşı’nda güdülen amaçlar arasında ne gibi bir ilişki var?
Bu savaşta amaçlar birkaç kez değişti. Putin ilkin, 21 Şubat 2022’de yani Ukrayna istilasının başlamasından hemen önce yaptığı konuşmada açıkladığı gibi, Ukrayna’nın devlet olma niteliğinin ortadan kaldırılması ve Rusya’ya tâbi kılınmasını amaçlıyordu. Ona göre, Ukrayna halkı gerçek anlamda bir ulus değildi, dolayısıyla ulusal egemenliği hak etmiyordu. Putin ayrıca, Ukrayna’da yaşanan demokratik değişimleri tehlikeli buluyor; hatta esasen anarşi ve zayıflık emaresi olarak görüyor. Dolayısıyla, Rusya’nın istilasının kısa süreceği ve kolay olacağı düşünülüyordu. Ancak Rusya’yı yönetenler, bu düşüncenin ne kadar yanlış olduğunu birkaç gün içinde açıkça gördüler.
Daha 2022 yılının bahar aylarında, Rusya ile Ukrayna arasında ateşkes müzakereleri başlamıştı. O dönemde, ateşkes için öngörülen koşullar, tarafların mevcut konumlarında kalması ve askerî operasyonlara son vererek siyasi müzakerelerin ilerletilmesinin önündeki engelleri kaldırmasıydı. Putin, Ukrayna’nın tamamını işgal etmenin artık mümkün olmadığını görmüş ve savaş hedeflerini değiştirmişti; artık, ülkenin doğu ve güney kısımlarını istiyordu. 2022 yılının Eylül ayında, Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya oblastlarının Rusya’ya bağlanması için yapılan ‘referandumlar’, Rusya’nın bu revize edilmiş savaş hedefini yansıtıyordu. Ancak bu adım fazla gecikmişti; referandumlar yapıldığında, Ukrayna çoktan karşı saldırıya geçmiş, bahar aylarında başlayan müzakereler çoktan kesilmişti.
Diğer yandan, Ukrayna’nın da savaş amaçları değişti; başlangıçtaki ‘acil ateşkes’ talebi, önce 24 Şubat’taki konumlara dönülmesi, daha sonra ise Ukrayna topraklarının –Rusya’nın 2014’te ilhak ettiği, ülkenin doğu kısmını oluşturan Donbas bölgesi ile Kırım da dâhil olmak üzere– tamamında istilaya son verilmesi yani sınırın 24 Şubat’taki hattın da ilerisine çekilmesi talebine dönüştü.
Savaşı kazanmak ve Rusya’yla müzakere etmek
Rusya, defalarca ilan ettiği kış saldırısında, başlangıçtaki sınır hattından batı yönünde fazla ilerleyemedi. Geleceğe dair tahminde bulunmak her zaman risklidir, fakat Ukrayna, uzun süredir beklenen bahar saldırılarıyla, doğu yönünde pek fazla (en azından savaşın gidişatında bir değişikliğe yol açacak kadar) ilerleyemeyebilir. Her halükârda, aylardır süren çarpışmaların bedeli, her iki taraf için de, onbinlerce ölü ve yaralı oldu.
Avrupa’da, Putin’le müzakere etmenin mümkün olup olmadığına dair bir tartışma var. Putin’in güvenilir olmadığı, ateşkesin ona gücünü toplayıp yeniden saldırıya geçme fırsatı vermekten başka bir işe yaramayacağı söyleniyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Putin hakkındaki tutuklama kararıyla, onunla müzakere etme olanaklarını silen bir adım daha atılmış oldu.
Öte yandan, bunun tam tersini, yani savaşın Putin’in elini güçlendirdiği, başarısızlıklarını mazur gösterdiği, ve attığı adımlara, Rusya’yı yok etmek isteyen saldırgan Batı’ya karşı ‘nefsi müdafaa’ meşruiyeti kazandırdığı için, bu savaşa herkesten çok onun ihtiyacı olduğunu iddia etmek de mümkün.
Ancak Putin, bu savaşı çoktan kaybetti. Ukrayna gerçekliğini hatalı ve ideolojik bir şekilde okuyarak, bu ülkeye yaptığı saldırıda başarısızlığa uğradı; üstelik, bu başarısızlık, iktidarının temellerini de yıktı. Putin 2000 yılında iktidara geldiğinde oligarklarla bir anlaşma yapmış, onlara –mealen– “Siyasi ihtiraslarınızdan vazgeçin, özel jetlerinizle, Londra’daki, Fransız Rivierası’ndaki malınız mülkünüzle, sınırsız bir zevküsefa içinde yaşayın” demişti. Rus halkıyla da benzer bir anlaşma yapmış, daha yeni kazanmış oldukları siyasi özgürlükleri ellerinden alırken, bunun karşılığında iktisadi istikrar getirmeyi ve Rusya’yı kaybettiği ihtişama yeniden kavuşturmayı vaat etmişti. Tüm bunlar, özünde, Rusya’nın güçlü bir ordusu olduğu için güçlü bir ülke olduğu fikrinin yer aldığı, milliyetçi bir söylem ambalajı içinde sunuluyordu.
Ukrayna’daki savaşta uğradığı başarısızlıkla, Putin’in propagandasının içinin boş olduğu da ortaya çıktı. Rusya Ordusu’nun ne kadar dağınık ve teknolojik açıdan ne kadar geri olduğu görüldü; ayrıca Putin, oligarklarıyla arasındaki, tüketimi körüklemeye dönük mutabakatı ve ülkesindeki sosyoekonomik istikrarı da yıkmış oldu. Herhangi bir ateşkes, Putin’e yeni bir saldırı için hazırlık yapma fırsatı sunmayacak, aksine, siyasi Putinciliğin yenilgisini gözler önüne serecektir.
(İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz)