YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Devlet kendi işine bakıyor

Enkazın bir kısmı yerinde durur, binlerce insan yakınlarının akıbeti hakkında hâlâ bilgi edinemezken iktidarın ‘inşaat’ propagandasına devam etmesi, hayır kurumlarının kendilerini ticarete vermesi, AFAD gibi kuruluşların içinin boşaltılması bize şunu gösteriyor: Devlet kendi işine bakıyor. Bir şirket gibi.

Deprem, rejimin ve ülkenin ne kadar çarpıklığı varsa ortaya koydu. Hükümet şimdi bu çarpıklıkları sümen altı etmeye, sesleri susturmaya çalışıyor. Ama olmuyor.

Ekşi Sözlük kapatıldı. Neden kapatıldığı bilinmiyor. Hatırlanacaktır, bir ara da Wikipedia kapatılmıştı. AKP, böyle şeyleri toptan kapatmayı seviyor. Belli ki hükümete yönelik, depremle ilgili eleştiriler can sıkmış. Arkasından taraftar yasağı geldi. Bir gün arayla Fenerbahçe ve Beşiktaş tribünlerinden “Hükümet istifa” sloganları yükselince, iktidar ortağı MHP’nin lideri Bahçeli’den “Maçlar seyircisiz oynansın” çıkışı geldi. Peşine de, haftasonu yapılacak Kayseri-Fenerbahçe maçına Fenerbahçe taraftarının alınmamasına karar verildi. Tribünler de hükümetin canını sıktı. 

Hava iktidarın aleyhine. Bu çok doğal, çünkü depremde neredeyse kasta varan ölçüde başarısız bir sınav verdiler. Bu başarısızlığın seçimlere yansıyacağını biliyorlar. Seçimleri ertelemeyi belki akıllarından geçirdiler ancak öyle görünüyor ki yeni bir ‘inşaat’ ve propaganda furyasıyla aleyhlerindeki havaya lehlerine çevireceklerini düşünüyorlar. 28 Şubat Salı günü Cumhurbaşkanı Erdoğan Maraş’ta şunları söyledi:
“Yaşadığımız felaket, deprem gerçeğini tekrar hatırlattı. Bilim insanlarımız, mühendislerimizle bunun gayreti içerisindeyiz. Deprem bölgemizi yeni baştan inşa etmek de bizlere nasip olacaktır. Binalarımızın yıkıldığı dönemi sona erdirmek için tüm gücümüzle çalışacağız. Bu ülkenin yeni acılara tahammülü yok. İdeolojik veya keyfi sebeplerle kimsenin milletimize yeni bedeller ödetmesine müsaade etmeyeceğiz. Artık her kim zehirli diliyle bu işleri engellemeye kalkarsa doğrudan milletimizi ve ülkemizi sırtından hançerlenmiş olacaktır.”

Bir gün önce, Adıyaman’da şunları söylemişti Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Sarsıntıların yıkıcı etkisi, olumsuz hava şartları, hasar gören altyapının getirdiği zorluklar gibi sebeplerle maalesef ilk birkaç gün Adıyaman’da arzu ettiğimiz etkinlikte çalışma yürütemedik. Bunun için sizden helallik istiyorum. Her şeyin farkındayız ve gereğini yaptığımızdan, yapacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.”

Binlerce kişinin hâlâ enkaz altında olduğu, on binlerce kişinin ise devletin ilk günlerde organize olamayışı sebebiyle hayatını kaybettiği bir felaketteki sorumluluğu “helallik” isteyerek bertaraf etmek mümkün müdür? Zannetmiyorum. Yani helal edenler çıkabilir ama böyle bir sorumluluktan bu tür bir ‘hamle’yle çıkılamaz.

Öncelikle, din temelli bir talebin devletin işleyişinde işi ne? Hele böylesi bir ‘sorumluluk’ alanında... Bunun da ötesinde, helallik istemek zaten tek taraflı bir edim. Cenaze namazlarındaki helallikleri ayıracak olursak, biraz emrivaki de içeriyor. “Oldu bir şey, farkındayım, özür dilemiyorum ama diler gibi yapıyorum, sen de kabul et, uzatma” gibi bir anlamı var. Kendi hâlindeki iki kişi arasında belki bu işleyiş daha insani olabilir, ancak büyük bir felaketi daha da büyüten bir devletin, vatandaşından “helallik” istemesi olacak iş değil.

Bütün bu tablo içinde devlet bir yandan da işine bakıyor. Bir hayır kurumu olan Kızılay’ın, depremin üçüncü gününde, bir yardım derneği olan Ahbap’a çadır sattığını öğrendik. Skandalı Cumhuriyet gazetesi muhabiri Murat Ağırel yeni ortaya çıkardı. 

İşi çadır dağıtmak olan bir hayır kurumunun, depremin en ağır günlerinde bir yardım kurumuna çadır satması her açıdan eleştirilmelidir ve eleştiriliyor. Buna skandal denmezse neye denir bilmiyorum. Üstelik Kızılay başka kurumlara da çadır satmış. 

Enkazın bir kısmı yerinde durur, binlerce insan yakınlarının akıbeti hakkında hâlâ bilgi edinemezken iktidarın ‘inşaat’ propagandasına devam etmesi, hayır kurumlarının kendilerini ticarete vermesi, AFAD gibi kuruluşların içinin boşaltılması bize şunu gösteriyor: Devlet kendi işine bakıyor. Bir şirket gibi. Kendi gündemi var. Mesele bu devlet şirketini –partiyle birlikte– işleyen, inşaat yapan, rant dağıtan ve kâr eden bir mekanizma hâle getirmek. Konumuz kamusal yarar, toplum değil. Hele ki toplumun AKP-MHP’li olmayan kısmı için, hiç değil. 

Neoliberal devletin böyle bir şey olacağını üç aşağı beş yukarı öngörüyorduk. Ancak enkazlar üzerinden herkese parmak sallayıp, tehditler savurup, bir de “helallik” isteyeceğini açıkçası öngöremiyorduk.