VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

İkinci Karabağ Kuşatması

Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan Laçin koridorunun güvenliği, bölgeye konuşlandırılan Rus barış güçlerinin denetimi altında. Tuhaftır ki, Rus Ordusu, 12 Aralık 2022’den beri, kendi sorumluluğundaki bir anayolun yirmi-otuz gösterici tarafından bloke edilmesine göz yumuyor. Bu pasif tutum, akıllara, Rusya’nın bu çatışmada oynadığı rolle ve barışı koruma görevini yerine getirip getiremediğiyle ilgili birçok soru getiriyor.

Yerevan’dan, Yak-40 tipi bir sivil uçakla Stepanagert’e gittim. Uçakta oturacak yer yoktu; tüm koltuklar, yüklere yer açmak için kaldırılmıştı. Un çuvallarının üzerinde yolculuk ettik. Emniyet kemerlerimizi takmamız için uyarı yapan da olmadı. Uçak hareket etti, büyük bir hızla yükseldi ve Karabağ’a varıncaya kadar aynı irtifada kaldı, sonra da helezonlar çizerek havaalanına indi. Bu alışılmadık iniş biçimi, Azerbaycan’ın, sivil-asker ayrımı yapmaksızın, Ermeni ya da Ermenilere ait olarak görülen her şeyi hedef alan uçaksavar ateşine karşı bir önlemdi. Hocalı (bugünkü adıyla İvanyan) köyünde bulunan Stepanagert Havaalanı’nda tek bir araba bekliyordu, o da biz yurtdışından gelen konuklar içindi; diğer yolcular Stepanagert’e ya da köylerine yürüyerek gitmek zorundaydı, çünkü sivillere ait arabalar için benzin alınamıyordu. Stepanagert’e ulaştığımızda, Azerbaycan’ın ağır bombardımanı nedeniyle yıkılmış çok sayıda bina gördük. Şehrin merkezindeki parklara, açlığa karşı patates ve havuç ekilmişti. 

Karabağ 1992

Bu anlattıklarım, Birinci Karabağ Savaşı’nın en sıcak günlerinin yaşandığı, Azerbaycan Ordusu’nun Ermeni ahaliyi tam kuşatma altında tuttuğu 1992 yılının Nisan ayından. Farklı yönetimler (önce Sovyet dönemi bürokratlarından Ayaz Mutallibov, ardından Arap Edebiyatı profesörüyken Türkçü bir siyasetçiye dönüşen Ebulfez Elçibey) gelip geçse de, Dağlık Karabağ’ın (Ermenicede Artsakh) Ermeni nüfusuna yönelik topyekûn imha savaşı politikası değişmedi. 1992 yılının Haziran ayında inisiyatifi ele alan Ermeni güçleri saldırıya geçip Laçin koridorunu alarak boğucu ablukayı sonlandırana dek durum böyleydi. Sonrasında yaşanan savaş karşılıklı katliamlara ve etnik temizliklere, binlerce genç askerin ölümüne yol açtı. İki yıl süren savaş, Ermenistan’ın askerî zaferi ve Mayıs 1994’te yürürlüğe giren ateşkesle sona erdi.

Karabağ’da Ermeniler, 12 Aralık 2022’den beri yine aynı sıkıntıları çekiyorlar. Azerbaycan yetkilileri, Karabağ ile Ermenistan ve bütün dünya arasındaki tak bağlantı olan Laçin yolunu kapadılar. Yol, güya Karabağ’daki madencilik faaliyetlerine karşı çıkan “ekoloji aktivistleri” tarafından bloke edilmiş durumda. Bu kişilerin Azerbaycan devletinin ajanları oldukları, merkezî makamlar tarafından örgütlendikleri ve idare edildikleri konusunda herhangi bir şüphe yok. Kuşatmanın amacı, ata topraklarında yaşamaya devam eden 120 bin kişilik bir nüfusun yegâne ikmal ve ulaşım yolun denetimini ele geçirmek.

Azerbaycan, Karabağ’a ve Ermenistan’a dönük saldırgan tavrını, 2020’de 44 gün boyunca şiddetli saldırılarla yürüttüğü İkinci Karabağ Savaşı’nda kazanıp pazarladığı askerî zaferin sonrasında da sürdürdü. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, o dönemden beri Ermenistan’dan “Batı Azerbaycan” olarak söz ederek, kesintisiz çatışma için zemin hazırlıyor. Bu süregiden saldırganlık, 2020’deki savaşta hedefin, Azerbaycan’ın “toprak bütünlüğü”nü “uluslararası hukuk” çerçevesinde yeniden kurmak değil, 1990’lı yılların başlarından bu yana devam eden kökensel etnik çatışmayı devam ettirmek olduğunu ortaya koyuyor. İlham Aliyev, 2020’de elde ettiği zaferin ardından başka bir politika izlemeyi tercih edebilir, örneğin otuz yıldır süren çatışmayı sonlandırmak üzere Ermenistan tarafıyla müzakere etme yoluna gidebilirdi ama bunun yerine, tehdit ve şiddete dayalı mantığı devam ettirmeye karar verdi.

Şunu hatırlatmak gerekiyor ki, yalnızca Karabağ değil Ermenistan da kuşatma altında. Hem Azerbaycan hem de Türkiye, Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasından bu yana, yani otuz yılı aşkın bir süredir bu ülkeye ambargo uyguluyor. 

Rus barış gücü ve kayıp imparatorluk
Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan Laçin koridorunun güvenliği, 9 Kasım 2020’de, Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan’ın yaptığı, İkinci Karabağ Savaşı’nın sona erdiren üçlü anlaşma çerçevesinde bölgeye konuşlandırılan Rus barış güçlerinin denetimi altında. Tuhaftır ki, Rus Ordusu, 12 Aralık 2022’den beri, kendi sorumluluğundaki bir anayolun yirmi-otuz gösterici tarafından bloke edilmesine göz yumuyor. Bu pasif tutum, akıllara, Rusya’nın bu çatışmada oynadığı rolle ve barışı koruma görevini yerine getirip getiremediğiyle ilgili birçok soru getiriyor. Moskova ile Bakü arasındaki siyasi işbirliği ve eşgüdümün hangi noktaya kadar uzandığı da belirsiz. Azerbaycan, Ukrayna’da bir savaş yürütmekte olan Rusya’nın Batı’nın yaptırımlarını kırmasına ve Avrupa pazarlarına doğal gaz ihraç etmesine yardım ederek önem kazandı.

Putin, Ermenistan kamuoyunun desteğini yitirmiş durumda. 2020 yılındaki savaşın sonrasında, Ermenistan halkının bir bölümü, daha çok da Karabağ Ermenileri, Putin’in Rusyasını kendi güvenliklerinin garantörü olarak görüyordu. Ancak Rusya, Azerbaycan’ın saldırıları karşısında sessiz kaldığı için bu bakış değişti. Ermenistan kamuoyunda 1988 yılında yaşanana çok benzer bir değişim bu. Karabağ Hareketi, Gorbaçov’un reformlarının ruhuyla başlamıştı; ilk gösterilerde Lenin posterleri taşınıyor, Perestroyka sloganları atılıyordu. Fakat Gorbaçov’un, bu hareketin taleplerine yanıt vermemesi ve Sovyet güçlerinin, Sumgayit pogromlarının (Şubat 1988) ardından Ermenilerin fiziksel güvenliğini bile teminat altına almaması üzerine, Ermenistan kamuoyu radikalleşip Sovyet karşıtı bir konuma kayarak bağımsızlık talep etmeye başlamıştı.

İmparatorluklar, yerine getirecekleri bir işlev varsa kurulur, yerel aktörler yetersiz kaldığında arabulucu rolünü üstlenip istikrar getiremediklerinde zayıflarlar. Putin, kaybedilmiş bir imparatorluğu yeniden kazanmak istediğini açıkça ortaya koymuş durumda, ama bunu nasıl yapacağını bilmiyor.

‘Sivil toplum’ ve ‘askerî toplum’ birbirinden farklı şeylerdir
Ekonomisi tamamen hidrokarbon üretimine ve ihracatına dayanan, gezegenimizi mahveden küresel ısınmada pay sahibi, en küçük bir protesto hareketinin polis tarafından bastırıldığı bir ülke olan Azerbaycan, “çevre katliamını durdurun”, “doğayı koru” gibi sloganlarla bir kuşatmayı örgütleyerek Karabağ Ermenilerini nefessiz bırakıyor. Orwell, ‘1984’ romanıyla ‘doublespeak’ (yuvarlak, kaçamak konuşma) teriminin önünü açarken tam olarak bunu, yani totalirizmin dili ve düşünceyi deforme edişini, sivil toplumun bağımsız faaliyetlerinin yerini otoriter devletin askerlerinin alışını düşünmüştü.

Ancak bu anlam deformasyonunun tek nedeni otoriteryanizm değil. Birkaç gündür, Azerbaycan’da ve –Türkiye de dâhil– komşu ülkelerde, Aliyev rejiminin ekolojik söyleme el koyup onu bir etnik temizlik silahına dönüştürmesini protesto eden, hakiki çevreciler var mıdır acaba diye bakıyorum. Bir tane bile bulamadım. Gürcistan’da, Ermenistan’da, Türkiye’de ve başka ülkelerde birçok çevreci STK, çevreyle ilgili işbirliğini geliştirmeye dönük “bölgesel projeler” için hibe almış. Ancak anlaşılıyor ki bu STK’lar, Laçin’deki olayların kendilerini ilgilendirmediği görüşünde. Daha otoriter rejimler ortaya çıkmadan, ‘sivli toplum’un koruyucuları, sergiledikleri tavırla dili ve dilin anlamını aşındırmıştı.

Otoriter rejimlerin, etnik-bölgesel çatışmalar gibi karmaşık meseleleri çözebilmek için gereken donanımdan yoksun olduklarını biliyoruz. Zaten bu yönde bir çabaları da yok. Otoriter rejimler, bu tür çatışmaları daha ziyade kamusal alana el koymalarını meşrulaştırmak için kullanıyorlar. Etnik-bölgesel çatışmaların çözülmesi ihtimali, hukukun egemenliğinin kurulmasıyla, yani birey olarak her vatandaşın ve toplumsal grupların devlet tarafından korunan haklara kavuşması ve etnik, dilsel, dinsel, ırksal ve diğer türden farklılıkların önemsizleşmesiyle doğar. Peki, iktisadi yapısı petrol ve doğal gaz ihracatı üzerine kurulu olan ve milliyetçiliği ve çatışmayı alevlendirmek amacıyla ‘sivil toplum’ gibi kavramların ve ‘doğayı koru’ gibi sloganların gasbedilmesine elveren siyasi değerlerin geçerli olduğu Azerbaycan gibi bir ülkede hukukun egemenliğinin kurulması gibi bir ihtimalden söz edilebilir mi? 

(İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz)