Umudumuzu korurken, seni ne çok özledik bir bilsen

Gezi Davası’nda tutuklananlardan Çiğdem Mater Utku, Hrant Dink’in yakın dostuydu. Mater, cinayet sonrasında davaları, duruşmaları takip eden, anmaları düzenleyen Hrant’ın Arkadaşları İnisiyatifi’nin de üyesi. 25 Nisan’dan bu yana Bakırköy Kadın Cezaevi’nde tutulan Çiğdem Mater, doğumgünü vesilesiyle cezaevinden Hrant Dink’e bir mektup yazdı.

Canım Hrant Dink,

Tarihin bir cilvesi olsa gerek sana bu satırları Bakırköy’den yazıyorum. Henüz mini, mini bir ilkokul öğrencisiyken oturduğumuz, laf aramızda aslında çok da bayılmadığım, çocukluğumun semtinden.

İstanbul Caddesi'ni kesen Muhasebeci Sokak’taki evimizden, Pilot Cengiz Topel İlkokulu’na giderken, yolumun üzerinde hayatta en sevdiğim yerlerden biri vardı: Beyaz Adam! O yaşlardaki bir kırtasiye meraklısı için gerçek bir mabet! 

Çocukluğumun kıymetlisi Yalçın (Oşin Çilingir) oradaydı, sen de oradaydın. Haliyle gözüm pek sizi görmezdi, kırtasiye dururken, anne-baba arkadaşlardan bana ne?

Büyüyüp az da olsa aklım başıma geldiğinde Hrant Dink’le, “Beyaz Adam Kitabevi’ndeki amcanın aynı insan olduğu kafamda birleştirmem vakit aldı. Hrant Dink hiç bilmediğim şeylerden söz ediyordu, bize ne o ilkokulda ne de sonrasında hiç öğretilmeyen bir tarihi anlatıyordu. Önce “duydum” söylediklerini, sonra “dinlemeye” başladım, haliyle “okumak” geldi ardından.

Ermenistan’a gidiş
“Ermenistan” uzak bir komşuydu. Artık büyümüştüm. Yolum Kars’a düşmeye başladı. Yolculuklar  ve tanışmalar, çok okumayı getirdi beraberinde. Bu satırları Silivri Cezaevi’nde okuyacak olan sevgili Osman Kavala, “Uzak komşuyu yakın kılmak  için bir imkân var mı acaba?” diye düşünmeye başlamıştı. O olası “imkânlara” bakmak için Ermenistan'a gitmek bana düştü. Gitmeden önce sana geldim tabii ki.  

Önüme kocaman bir liste koydun, yenecek yemekler, görülecek yerler, tanışılacak insanlar... İlerleyen yıllarda onlarca kez daha Erivan’a gideceğimi henüz bilmediğimden söylediğin her şeyi yapmaya çalıştım. O zamandan beri hayatta en sevdiğim yerlerden biri olan Khor Virap Manastırı’na gittim mesela,  sonrasında belki on kez daha gideceğimi henüz bilmeden. Sonra kişnişe tahammül edememe rağmen ‘hingali’ yedim, dükkâna bir gün önceden uğrayıp, kişnişsiz sipariş edebileceğimi henüz bilmediğimden. Gezdim, dolaştım, yedim, içtim, tanıştım, konuştum ama bugünden bakınca anlıyorum ki, en önemlisi dinledim!

Dönüşte buluşma, sonrasında mahkeme kapıları
Dönüşte sana seyahatimi ayaküstü anlatabildim ancak. 2006 yazıydı, Büyükada’da, bir yemek masasındaydık, kalabalık. Sonra, mahkeme kapıları dışında sonbaharda bir sergi açılışında gördüm seni. Sonmuş, bir daha göremedim.

19 Ocak 2007 Cuma günü, Elmadağ’da, Agos’a 1,5 bilemedin 2 kilometre uzaktaki Anadolu Kültür’de masamdaydım telefon geldiğinde. Murat nasıl konuşacağını bilemez haldeydi. Kendimizi Agos’un önünde bulduk. Agos’un önünde Özlem’le (Dalkıran) ne yapacağımızı bilemez halde dururken, Osman Bey’in (Kavala) yüzündeki acıyı aklıma kazırken, hayatımın asla eskisi gibi olmayacağını henüz bilmiyordum.

O günden sonra
O kalabalıktaki insanların bazılarının, hiç tanımadığım insanların önümüzdeki günlerde, aylarda, yıllarda hayatımın tam da göbeğinde olacaklarını henüz bilmiyordum. 29 yaşında gelmemiştim daha. Memleketin “kötülüklerine” vakıftım elbette ama Agos’un  önünde bir ülkenin hâlâ umutlu olduğumuz geleceğinin yerle yeksan olmasını göreceğimi hiç ummazdım. İki hafta önce, Sevgili Rakel Dink’in Agos’ta bana yazdığı mektupta dediği gibi, ummazdım. Lanetli topraklardan lanetin kalkacağını ummak bile bir ihtimaldi ve çok güzeldi. Sadece “bir ihtimal” olarak kaldığını görmek, sadece beni değil, yüz binlerce insanı değiştirdi, dönüştürdü. Seni kadim İstanbul'un sokaklarında, önümüzdekini, arkamızdakini, sağımızdakini, solumuzdakini rahatsız etmeden uğurlayışımız, o vakar, ondandı.

“Başka bir komşuluk” her zaman mümkün
Sevgili Hrant Dink, varlığınla ve yokluğunla açtığın kapı o kadar kıymetli ki. Geçtiğimiz 15 yılda Türkiye'de, Ermenistan'da dünyanın dört bir yanında nar taneleri gibi dağılmış diasporada, yüzlerce, binlerce insan geçti o kapıdan. Tanıştı, konuştu, dinledi, yüzleşti, anladı ve yola birlikte devam etti. 

Bir parçası olmaktan her zaman onur duyduğum adına kurulan vakıf, ardından tam da senin "Aferin be" diyeceğin, hatta senin bile düşünemeyeceğin fikirleri hayata geçirdi, aynaya ve birbirimize bakmanın ne kıymetli olduğunu her an hatırlattı. Türkiye'nin ve Ermenistan'ın ve diasporanın dört bir yanından gençler, sinemayla, sanatla, tarihle, tanışmayla "başka bir komşuluğun”  her zaman mümkün olduğunu kanıtladılar.

Hrant Dink Vakfı, ne güzel ki yalnız değil. Türkiye'den, Ermenistan'dan, diasporadan bir sürü insan, kurum, girişim geçtiğimiz 15 yıl boyunca, elini taşın altına koydu. "O ihtimal" için çaba sarf etti. Böyle rahat yazdığıma bakma, hiç kolay olmadı tabii, hâlâ da hiç kolay değil.

Memleket de, dünya da her geçen gün zorlaşıyor! Halimiz bir ileri, iki geri. Bir an umutlanıyoruz, sonra her şey yeniden, bir anda yeniden üzerimize yıkılıyor. Rakel Dink'in dediği gibi: “Zorbalık değişmedi, zorbalar değişti. Hatta o bile değişmedi aynı karanlık yüzler yine ortada. Nasıl cazip bir şeyse artık güç, kendi cellatlarıyla ziyafete ortak oldular. Eskimiş albümleri kendi yüzlerini yamadılar.” 

Zorbalıktan hepimiz payımızı alıyoruz
Bu bitmeyen, sürekli zorbalıktan elbette hepimiz payımızı alıyoruz. Sevgili Osman Bey neredeyse beş yıldır Silivri'de, 15 yıllık yol arkadaşımız Bircan, Sincan'daki ikinci yılını doldurmak üzere, biz Bakırköy ve Silivri'de beşinci ayımıza yaklaşıyoruz. Türkiye'nin dört bir yanında cezaevlerinde tanıdık, tanımadık dostlarımız, arkadaşlarımız var. Bu 15 yılı birlikte yürüttüğümüz bazı dostlarımız hapse girdiler, çıktılar, sürgüne gittiler, bazısı açık tehditler altında Meclis’te ses çıkarmaya devam ediyor. 

Karamsar oldu biliyorum ama memleket işte, iyimserliğe pek de izin vermiyor. Ama yine de, sevgili Rakel Dink'in dediği gibi: “Yüzümüz daima tüm ülkenin aydınlık tarafına dönük oldu. Çutağımı uğurlarken de, Gezi'de de... Umudumuz orada oldu.”

Evet, umudumuz orada. Umudumuzu korurken, seni ne çok özledik bir bilsen. Herkesle, her yerde, her koşulda konuşma, anlatma, dinleme inadını, herkesin dilini konuşabilme becerini, neşeni, kahkahanı...

İyi ki bizlere konuşulmayanları konuşmanın, unutulanları hatırlamanın, birbirimizi dinlemenin kıymetini anlattın. Sözlerin kulağımızda, elimizden geleni yapıyor, açtığın kapıyı açık tutmak için gayret ediyoruz. Hâlâ kalabalığız neyse ki!

İyi ki doğdun Hrant Dink, iyi ki iyi ki!

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında