Daha önce “Ermeni Devrimci Paramaz” adlı kitabında bize milliyetçi ayrılıkçılar olarak tanıtılan Hınçak Partisi ve en önemli militanlarından Matdeos Sarkisyan (Paramaz) özelinde, Osmanlı’da varlık gösteren ilk sosyalist oluşumu anlatan Kadir Akın; bu kez daha geniş bir anlatımla diğer Ermeni siyasal oluşumları, hatta daha eskiye giderek 18.yüzyıl sonlarında Osmanlı’nın durumunu, Rum devrimci Rigas’ı, Sened-i İttifak’tan 1908 Devrimine giden uzun yolu, Marksist bir bakış açısıyla bizlere sunuyor
18. yüzyılın sonlarında ve yaklaşık yüz yıl sonra 19. yüzyıl sonlarında iki isim, Rigas ve Paramaz, aynı amaç uğuruna aynı çağrıyı yapıyorlardı. Her ikisinin derdi tiranlıkla ilgiliydi. Onlar “ayrılıkçı fikirler” peşinde değillerdi, ülkenin dağılmasını istemiyor, aksine ülke halklarını bir arada bir sınıf mücadelesine katılmaya çağırıyorlardı. Henüz sosyalizmin adının konmadığı günlerde Fransız devriminden etkilenen Rigas, Osmanlı Devleti’nde de tıpkı Fransa’da olduğu gibi kardeşlik ve eşitlik temelinde demokratik bir yapının oluşmasını sağlamak istiyordu. Bu amaçla bir anayasa da hazırlayan Rigas yasalar önünde herkesin eşit olduğu, etnisite ve dinden bağımsız yeni bir yurttaşlık önerisi getiriyordu.
Yaklaşık bir asır sonra, bugün hala, ‘keşke olsaydı’ dediğimiz “Anadolu Federasyonu” fikrini savunan Paramaz (Matdeos Sarkisyan) “Bizim istediğimiz eşitlik, biz katı milliyetçi değiliz, bizim talebimiz Ermeni, Türk, Kürt, Alevi, Laz, Yezidi, Süryani, Arap ve Kıptilerle birlikte eşit koşullarda yaşamaktır. Bir devrimci olarak bu hedefe ulaşacağımıza inanıyorum… Talebimiz Ermeni’nin, Kürt’ün, Türk’ün, Arap’ın, Laz’ın, Çerkes’in, Süryani’nin, Yezidi’nin ve Mıtrıb’ın kendi iradesi ve oyuyla kendi yöneticilerini seçmeleridir. Biz bu geleceği Ermenistan’ın bütün sakinleri için, bütün Osmanlı halkları için talep ediyoruz” diyordu.
Enternasyonalist duruş
Her iki devrimcinin enternasyonalist duruşu ne kadar da dikkat çekici değil mi? Bugün Türkiye’de kendini sol /sosyalist olarak tanımlayan büyük bir çoğunluğun Kemalist/milliyetçi reflekslerinin gölgesinde bize sundukları sosyalist tarihin bizden sakladıkları, Kadir Akın’ın bu konuda kaleme aldığı “Saklı Tarihin İzinde” adlı ikinci kitabında bir kez daha karşımıza çıkıyor. Daha önce “Ermeni Devrimci Paramaz” adlı kitabında bize milliyetçi ayrılıkçılar olarak tanıtılan Hınçak Partisi’nin ve en önemli militanlarından Matdeos Sarkisyan’ın (Paramaz) özelinde, Osmanlı’da varlık gösteren ilk sosyalist oluşumu anlatan Kadir Akın, bu kez daha geniş bir anlatımla diğer Ermeni siyasal oluşumları, hatta daha eskiye giderek 18.yüzyıl sonlarında Osmanlı’nın durumunu, Rum devrimci Rigas’ı, Sened-i İttifak’tan 1908 Devrimi’ne giden uzun yolu, Marksist bir bakış açısıyla bizlere sunuyor.
Elimizde tuttuğumuz kitap 2021 yılının yaz aylarında ilk baskısını yaptıktan hemen sonra ikinci baskısını da gerçekleştiren “ Saklı Tarihin İzinde- Osmanlı’da Modernleşme, Anayasa, Sosyalizmin Kökleri ve Ermeni Vekiller” başlığıyla Dipnot Yayınları tarafından yayınlandı. 390 sayfalık hacimli bu kitap Kadir Akın’ın sunuş yazısından sonra, Ertuğrul Kürkçü’nün önsözü ile başlıyor. İlk bölümde Osmanlı’nın çöküşe giden yolla paralel ilerleyen Batılılaşma/modernleşme girişimleri ya da Sened-i İttifak ve Vaka-i Hayriye’den Berlin Antlaşması’na giden yol anlatılıyor. Rum devrimci Rigas’ın kaleme aldığı anayasasını “reformcu” III. Selim’e kabul ettiremeyip yine aynı Sultan’ın emriyle katledilmesinden yarım asrı biraz geçe Ermeni Anayasası’nın uzun mücadelelerden sonra nihayet hazırlanabilmesi ve kabulü yine bu sayfalarda anlatılıyor.
Abdülhamid dönemi ve sonrası
Bu ilk bölümün ilerleyen sayfalarından, gelişen olayların bir arka plan oluşturduğu ikinci bölüme geçiyoruz. Artık iktidarda Kânûn-ı Esâsî’den bıkmış, Meclis’i dağıtmış bir Kızıl Sultan, II. Abdülhamid var. Sultan’ın bizzat korkularının eseri olan baskılarla birlikte siyasi oluşumların filizlenmesi; Jön Türkler’in bir araya gelişi, Hınçak ve Taşnak Partilerinin kuruluşu, gösteriler, halkın direnişleri, Ermeni fedailer ve nihayet İttihat ve Terakki Partisi’nin ortaya çıkışı bu bölümde yer alıyor. Kitabın üçüncü ve son bölümündeyse Meşrutiyet’in ilanı, Meclis’in yeniden açılışı, dağdan inen fedailerin Hınçak ve Taşnak partileri hatta İttihat Terakki listelerinde Meclis’e girmeleri, partiler arası ilişkiler, Rum, Yahudi sosyalistler ve Osmanlı Sosyalist Fırkası’nın kuruluşu anlatılıyor.
Meclis’te kurulan gruplar
Bu bölümde ilgi çeken olaylardan biri de, sosyalist mebuslar Hampartsum Boyacıyan, Vartkes Serengülyan, Vahan Papazyan ve Dimitri Vlahof’un kendi aralarında kurdukları gruptu. Bu grup, işçi hakları, vergi dağılımında adalet, toprak kanunu, eğitime ayrılan bütçe konusunda iyileştirmeler, askerlik yasası, kadın hakları gibi hemen her konuda kürsüye çıkarak hem sosyalizmi anlatmaya çalışmışlar hem de ülke gerçekleri hakkında pek de bilgisi olmayan vekillere ders niteliğinde uzun konuşmalar yapmışlar. Kadın hakları demişken, bu Meclis’te tek bir kadının dahi olmadığını hatırlatmaya gerek yok sanırım. Yine üçüncü bölümde İttihat ve Terakki Fırkasının “devrimle” alaşağı ettiği Kızıl Sultan’ın yakıcı programlarını benimseyip uygulaması gayet açık bir şekilde gözler önüne seriliyor. Üçüncü bölüme gelene kadar hayıflanmalarla, ‘keşke’lerle geçen okumalar üçüncü bölümde ciddi bir biçimde günümüzle kıyaslamalara götürüyor bizi. Zaten tarih, günümüzü çözümleyebilmek için bizi kıyasa teşvik eden bir disiplin değil mi? Ve zaten tam da bunun için “Tarih” ıskalayan, saklı bırakılan, çarpıtılan, bilimsellikten uzak hikâyeler olarak sunulmuyor mu bizlere?
Bir söyleşisinde “Sosyalist hareketin bir bütün olarak enternasyonalizmle derdi olduğunun uzun yıllardır farkındayım” diyen Kadir Akın (Gazete Duvar, 26 Ağustos 2021), kitabında 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı toprakları üzerinde faaliyet gösteren örgütler hakkında; “Türkiyeli sosyalistlerin sahip oldukları şovenist perspektifin etkisiyle yeterince incelenmemiş, görmezden gelinerek ıskalanmıştır” der ve devam eder:
“ ‘Ermeni partileri emperyalistlerle işbirliği yaptılar’ tezi Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte resmi ideolojinin parçası haline geldi ve bu tez Türkiye sosyalist hareketi tarafından olduğu gibi kabul gördü. Üstelik bu yaklaşım kendi milliyetçiliğini görmeden ‘Ermeni partileri zaten milliyetçiydiler’ tezine kadar ilerletildi. Sonuç olarak sosyalist hareket üzerindeki Kemalizm etkisi ve enternasyonalizm konusundaki zaaf, bu topraklarda yaşayan ‘öteki’ sosyalistlerin varlığının ve mücadelesinin görmezden gelinmesine, yok sayılarak unutturulmasına ve hatırlananın gelecek kuşaklara aktarılmamasına neden oldu….”
Bu cümleler zaten Kadir Akın’ın ağzından bu kitabın amacını da anlatıyor. Bize düşen de üçüncü baskısına doğru hızla yol alan kitap için öncelikle yazarına daha sonra bize ulaştıran Dipnot Yayınevi’ne ve kitabın hazırlanmasında katkı sunan, emek sarf eden herkese teşekkür etmek ve okumamışsak bir an önce edinerek kitabı okumak.
Emeğine, kalemine sağlık Kadir Akın.