Kamu görevlilerinin yargılandığı Hrant Dink Cinayeti Davası'nda 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği karara Dink Ailesi avukatları İstinaf Mahkemesi'nde itiraz etmişti. Dink Ailesi avukatlarının ve diğer sanıkların başvurusunu inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, tüm istinaf başvurularını 5 Mayıs’ta verdiği kararla reddetmişti. Dink Ailesi avukatları İstinaf Mahkemesi’nin bu kararını temyiz için Yargıtay’a başvurdu.
Dink Ailesi avukatları 2021 yılı Mart ayında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kısa kararını açıklamasından sonra karara itiraz etmişler, kapsamlı bir dilekçeyi ise gerekçeli kararın açıklanmasından sonra vermişlerdi. Hakan Bakırcıoğlu, Bahri Belen ve Hülya Deveci tarafından verilen 19 sayfalık itiraz dilekçesinde avukatlar bazı sanıklar için verilen beraat kararlarına ve soruşturmanın yürütülme şekline itiraz etmiş, kararın bozulmasını talep etmişti.
Dink Ailesi avukatları, Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler, Reşat Altay, Engin Dinç, Ercan Demir, Muhittin Zenit, Sabri Uzun, Metin Yıldız gibi; haklarında beraat kararı verilen bazı sanıkların TCK 81. ya da 83. madde uyarınca cezalandırılmasını talep etmişti. TCK 83. madde “Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, 81. madde ise “kasten öldürme” suçunu düzenliyor. Avukatlar ayrıca Hrant Dink'in öldürülmesine giden süreçte yaşananlar hakkında etkili bir soruşturma yapılmadığını, cinayet öncesindeki linç sürecini örgütleyenler hakkında kovuşturmasızlık kararı verildiğini vurgulamıştı. Avukatlar dilekçelerinde "Somut olarak cinayetin kim veya kimler tarafından ve hangi süreçlerden geçirilerek karara bağlandığı açığa çıkarılamamıştır" ifadesine yer vermişti.
İstinaf reddetti
İstinaf Mahkemesi’nin, bu talebi 5 Mayıs’da reddetmesi üzerine Dink Ailesi avukatları temyiz için Yargıtay Ceza Dairesi’ne sunulmak üzere İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi’ne 130 sayfalık bir dilekçe verdi. Dilekçenin başlangıç kısmında şu ifadelere yer verildi:
“İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi kararının; delillerin toplanmamış olması, kovuşturmanın genişletilmesine yönelik taleplerimizin reddedilmiş olması ve Hrant Dink cinayetinin tüm yönlerinin açığa çıkarılmasına yönelik yargılamanın yapılmamış olması nedenleri ile, bozulmasına karar verilmesi gerekliliği bulunmaktadır”
Eksikler sıralandı
Dilekçede soruşturma sürecinin hangi nedenlere adalet talebini karşılamadığı da maddeler halinde sıralandı. Dilekçede şöyle dendi:
“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Hrant Dink cinayetinin gerçekleşmesinden uzun yıllar sonra da olsa 04.12.2015 tarihinde ve 10.05.2017 tarihinde olmak üzere cinayette sorumluluğu olduğu, cinayete iştirak ettiği iddia ve beyan edilen ağırlığı devlet görevlilerinden oluşan kişiler hakkında iddianame düzenlenmiştir. Bu iddianamelerin düzenlenmiş olması elbette ki önemli olmuştur fakat bu iddianameleri düzenleyen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından;
1. Hrant Dink cinayetine giden süreçte yaşananlar, Hrant Dink’e yönelik linç sürecini örgütleyen ve icra eden kişiler hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemiş, cinayete giden süreçte yer alan kişilerin cinayet ile bağlarını açığa çıkartmaya yönelik soruşturma derinleştirilmemiştir. Hrant Dink'e yönelik linç sürecini örgütleyen kişilerden olan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ile Oktay Yıldırım hakkında da etkili bir soruşturma yürütülmeksizin kovuşturmaya yer olmadığı kararı oluşturulmuştur.
2. Cinayette sorumluluğu olan veya sorumluluğu tartışılan kurum yetkili ve görevlileri ile ilgili yapılan yazışmalarda, cinayette sorumluluğu tartışılan kişilerin yetkili ve görevli oldukları kurumların vermiş oldukları yanıtlar ile yetinilmiş, kurum arşivlerinde inceleme yapılmamıştır. Cinayette sorumluluğu olan Devlet görevlilerinin bir bölümü, hatta önemli bir bölümü cinayete dair soruşturmanın yürütümünde görev almışlardır ve yanı sıra soruşturma ve dava dosyalarına bizzat bilgi ve belge göndermiş, beyanlarda bulunmuş ve değerlendirmeler yapmışlardır.
“MİT soruşturulmadı”
3. Cinayette sorumluklarına dair ciddi iddialar bulunan İstanbul Valilik görevlileri ile İstanbul ve Trabzon MİT Bölge Başkanlığı görevlileri soruşturulmamıştır [yalnızca 2004 yılında İstanbul Valiliğinde Hrant Dink ile görüşmeye katılan Vali Yardımcısı Ergun Güngör ile MİT İstanbul Bölge Başkanlığı görevlisi Özel Yılmaz’ın şüpheli sıfatı ile ifadesi alınmış fakat bu kişiler hakkında dahi kovuşturmaya yer olmadığına dair karar oluşturulmuştur].
4. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğünün bir kısım görevlisi hakkında cinayette sorumluluklarına dair ciddi deliller bulunmasına rağmen iddianame düzenlenmemiştir.
5. Elbette en önemlisi de somut olarak cinayetin kim veya kimler tarafından ve hangi süreçlerden geçirilerek karara bağlandığı açığa çıkarılamamıştır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının bu konular ile ilgili oluşturduğu kovuşturmasızlık kararlarına yönelik itirazımız Sulh Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturmanın yürütülme biçimi, oluşturulan kovuşturmasızlık kararları ve Sulh Ceza Mahkemesinin kovuşturmasızlık kararına itirazımızın reddine dair kararı ile, Hrant Dink cinayetine dair davanın sınırı ve kapsamı büyük ölçüde belirlenmiş, cinayette sorumluluğu olan, cinayete iştirak eden, cinayet kararını oluşturan ve icra eden kişilerin tamamının yargılanmasının gerçekleşmesi olanağı ortadan kalkmıştı.
“Maddi gerçek bulunmadı”
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kapsamı ve sınırları belirlenmiş dava, İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinde 2016 yılında görülmeye başlanmış, dava, Mahkeme başkanı ve hakimlerin sürekli değişmesi nedeni ile birkaç farklı heyet tarafından yürütülmüş, CMK 188/3 dikkate alınmamıştır. Bu ise sözlü yargılamanın esas olduğu ceza yargılamasında maddi gerçeğin bulunması, takdir ve karar oluşumunda büyük eksikliklerden biri olmuştur.
Yargılamayı son olarak yürüten ve karara bağlayan heyet tarafından ilk olarak önceki heyetler tarafından tanık olarak dinlenilmesine karar verilen MİT görevlilerinin dinlenilmesine dair karardan rücu edilmiştir. MİT görevlilerinin tanık olarak bilgilerine başvurulmasından vazgeçilmesini gerektiren bir neden olmadığı belirtilerek, MİT görevlilerinin dinlenmesi kararına geri dönülmesi katılan taraf olarak tarafımızdan talep edilmiş; fakat bu talebimiz Mahkeme tarafından reddedilmiştir. 16.09.2020 tarihli duruşmada, İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından MİT görevlilerinin bilgilerine başvurulmamasına yönelik alınan kararın, yargılama ile cinayetin tüm yönlerinin açığa çıkartılmasının amaçlanmadığı sonucunu doğuracağı, mahkemenin bu tutumunun müdahil taraf olarak da tarafımızca bu şekilde değerlendirileceği beyan edilmişti.
Reddedilen talepler
15.09.2020 tarihinde İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesine sunmuş olduğumuz dilekçe ile Genelkurmay Başkanlığına yazı yazılması, yazılacak yazıda, Genelkurmay Başkanlığı tarafından Hrant Dink'e yönelik ağır ifadelerin kullanıldığı 22.02.2004 tarihli basın açıklaması yapılmasının neden ve nasıl karara bağlandığı, basın açıklaması ile ne amaçlandığı, MİT Müsteşarının Genelkurmay Başkanlığından kim tarafından arandığı, Hrant Dink ile görüşülmesinin neden istendiği ve bu görüşme ile ne amaçlandığının sorulması katılan taraf olarak tarafımızdan talep edilmiş; fakat bu talebimiz de İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmişti.
Yine 15.09.2020 tarihli dilekçe ile Hrant Dink cinayeti tasarısı ve Yasin Hayal’in faaliyetleri ve Mc Donalds eylemi ile ilgili bilgisi olan altı [6] kişinin tanık olarak bilgilerine başvurulması katılan taraf olarak tarafımızdan talep edilmiş ve bu talebimiz de diğer taleplerimiz gibi İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmişti.
İstanbul C. Başsavcılığı tarafından soruşturmanın yürütülme biçimi ve oluşturulan kovuşturmasızlık kararları ile Hrant Dink cinayetine dair davanın sınırı ve kapsamı büyük ölçüde belirlenmiş ve cinayetin tüm yönleri ile açığa çıkarılması ve bu amaca yönelik yargılamanın gerçekleşmesi olanağı kalmamıştı. İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da Hrant Dink cinayeti yargılamasının sınırlarının ve kapsamının daraltılmasına yönelik bir tutum alınmış, kovuşturmanın genişletilmesine yönelik taleplerimiz geçerliliği bulunmayan nedenlerle reddedilmiş ve bu tutum ile Hrant Dink cinayetinin bir bütün olarak tüm yönleri ile tartışılmayacağı ve yargılamaya konu edilmeyeceği ortaya konulmuştu.
İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi kararının; öncelikle bu gerekçelerle kaldırılmasına karar verilmesi gerekliliği bulunmasına rağmen istinaf talebimizin reddedilmiş olması hatalı ve hukuka aykırı olmuştur ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 28.04.2022 tarihli kararının öncelikle bu nedenlerle bozulmasına karar verilmesini talep etmekteyiz.”
“Celalettin Cerrah ve Ahmet İlhan Güler’in tehdit konusunda bilgisi vardı”
Dink Ailesi avukatlarının verdiği dilekçede, haklarında beraat ya da zaman aşımından düşme kararı bulunan kişiler sıralanarak, bu kişilerin TCK 81 veya 83. Madde yani kasten öldürme ya da kasten öldürme suçunun ihmali davranışla işlenmesi maddeleri kapsamında yargılanmaları gerektiği belirtildi.
Dilekçede şöyle dendi:
“İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler, Reşat Altay, Engin Dinç, Ercan Demir, Muhittin Zenit, Sabri Uzun, Metin Yıldız, Cevat Eser, Ünsal Gürel, Hüseyin Yılmaz, Hacı Ömer Ünalır ve Ergün Yorulmaz hakkında verdiği beraat veya düşme kararlarının; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi tarafından, bu kişilerin TCK madde 81 veya 83 uyarınca cezalandırılmaları gerektiği gerekçesi ile kaldırılmaması nedeni ile, bozulmasına karar verilmesi gerekliliği bulunmaktadır. Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler Hrant Dink'in yaşamına yönelik tehdit olduğu bilgisinin yanı sıra somut olarak öldürüleceği bilgisine sahip olmalarına rağmen, Hrant Dink'in korunmasına yönelik tedbirleri kasıtlı olarak almamış, Hrant Dink'in öldürülmesini olanaklı hale getirmişlerdir.”
Avukatlar 130 sayfalık dilekçede taleplerinin gerekçelerini de ayrıntılı olarak sıraladılar.