Tüm bunları göz önüne alınca da bu tür sembollerle karşı karşıya kalan Ermenilerin veya başka bastırılmış toplulukların duyduğu tedirginliği anlamak, olayları büyüttüklerini veya haddinden fazla hassas davrandıklarını düşünmemek lazım, zira ortada yaşanmış bir tarih ve tecrübeler var.
Bomonti Mıhitaryan Ermeni Okulu’nun müştemilat olarak kullanılan kısmının kapısına birileri gamalı haç çizmiş. Bunu kimin, ne maksatla yaptığı, bu yazı yazılırken henüz belli değildi. Sosyal medyada kimileri çizilenin gamalı haç değil, Hint mitolojisindeki svastika olduğunu söylemiş. Türkiye’deki bir Ermeni kurumunun kapısına böyle bir işaretin Hint mitolojisine atfen çizildiğini düşünenler, yazının bundan sonrasını okumayabilirler. Onlar için sorun yok demektir. Biz geri kalanlar için devam edelim.
Bunu ele almamın sebebi panik butonuna basmak veya yakın ve somut bir tehlikeye dikkat çekmek istemem değil, zira dediğim gibi, henüz kim, niye yapmış bunu, belli değil. Yapanın kimliği, motivasyonu ne olursa olsun, bu her halükârda üzerinde durulması gereken bir olaydır. Ne yaptığının tam da farkında olmayan birinin ‘densizliği’ dahi olsa üzerine söylenmesi gerekenler var, çünkü ülkedeki siyasi kültüre ve eğitime dair bir göstergedir. Bu demektir ki, insanlarımıza, özellikle genç nesillere bu tür sembollerin ciddiyetini, ağırlığını, arkasındaki tarihi, bunlara en küçük atfın bile ne demek olduğunu ne resmî, ne de popüler eğitimimiz öğretebiliyor. Hadi diyelim ki Ermeni Soykırımı ‘hassas’ konu ama liselerde veya üniversitelerde doğru dürüst bir Holokost tarihi ve İkinci Dünya Savaşı tarihi bile öğretilmiyor. Öyle olunca da bu tür sembollerin öyle uluorta gösterilemeyeceği anlaşılamıyor. Koca bir 20. yüzyılda onca savaş ve soykırım yaşanmamış gibi, bunlara yol açan tutumların insanın insana dair tüm ümitlerini söndürürcesine küresel düzeyde tekrarladığı şu zamanlarda, yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada ırkçılığın, faşizmin, soykırımın ne demek olduğunun tekrarlanmasına, konuşulmasına, öğretilmesine ihtiyaç var.
Türkiye’de, özellikle resmî çevrelerde Yahudi Soykırımı, ‘Ermeni Soykırımı iddialarıyla mücadele’de bir karşı ağırlık olarak araçsallaştırılır. Yani, terazinin iki kefesine koyup aralarındaki farklılıklara işaret ederek, Ermenilere yapılanın soykırım olmadığı ispat edilmeye çalışılır (kimi Yahudi dostlarımız da buna katılır, destek olur). Konumuz bu olmadığı için o tartışmaya girmeyeceğim,, yalnız şu kadarını söyleyeyim ki Ermeni Soykırımı’ndan Holokost’a, Bosna’dan Ruanda’ya farklı soykırım örnekleri arasında birçok farklılık vardır ama bu, onların hepsinin soykırım olduğu gerçeğini değiştirmez. Benim burada dikkat çekmek istediğim, Türkiye’de Holokost’un araçsallaştırılmış olmasına rağmen pek de bilinmediği. Antisemitizm, hakeza. Holokost nasıl planlandı, nasıl uygulandı, nasıl bir sisteme dayanıyordu, failler kimdi vb. sorular pek tartışılmaz.
Örneğin, Holokost’un faili olarak ‘Almanlar’ bilinir Türkiye’de ama Polonya, Litvanya, Letonya, Estonya, Ukrayna gibi ülkelerde oranın halkları da Yahudilerin kitlesel katliamına büyük bir coşkuyla katılmıştır (‘coşku’ kelimesinin biraz rahatsız edici olduğunun farkındayım ama o ruh hâlini karşılayan kelime tam da bu). Uzun lafın kısası, Türkiye’de özellikle resmî eğitimde yalnız Ermeni Soykırımı değil, genel olarak soykırım kavramı ve vakaları ciddiyetle ele alınmıyor.
Tüm bunları göz önüne alınca da bu tür sembollerle karşı karşıya kalan Ermenilerin veya başka bastırılmış toplulukların duyduğu tedirginliği anlamak, olayları büyüttüklerini veya haddinden fazla hassas davrandıklarını düşünmemek lazım, zira ortada yaşanmış bir tarih ve tecrübeler var. Nitekim, gamalı haçı çizen kişi pekâlâ her şeyi çok iyi bilerek, tam da bu sembolün kastettiklerini kastederek bunu çizmiş de olabilir. O zaman bunun bireysel mi, örgütlü mü olduğuna paralel olarak çok daha vahim bir durumla karşı karşıyayızdır ki bu da Türkiye açısından bir sürpriz olmaz.