RONALD G. SUNY

Ronald G. Suny

MICHIGAN MEKTUPLARI

Ermenilerin Yahudilerden öğrenebilecekleri

Bu sabah gazetedeki bir haber özellikle dikkatimi çekti. Doğu Avrupalı Yahudilerin dili olan Yidiş üzerine çalışan bir grup akademisyen, öğretmen ve çevirmen, Yahudi kadın yazarlara ait, bilinmeyen romanlar, hatıratlar ve şiirler keşfetmiş. Yazdıkları öyküler, bir zamanlar tefrika edildikleri gazetelerin tozlu sayfaları arasında yitip gitmiş olan bu yetenekli, zeki, hassas ve yaratıcı kadınların sesleri, yapıtlarının İngilizceye çevrilip yayımlanmasıyla yeniden duyulurluk kazanmış. Böylece, Nazi Soykırımı tarafından ölüme mahkûm edilen bir dil hayata döndürülmüş.

Küçüklüğümden beri her sabah The New York Times gazetesini okurum, benim için âdeta bir keyif ritüelidir bu. Son dönemde ardı arkası kesilmeyen kötü haberler (COVID; Afganistan’da, Etiyopya’da, Yemen’de yaşanan açlık; Güney Kafkasya’da ve Ukrayna’da savaş; tepkisel sağın yükselişi) sık sık ruhumu karartsa da, iyimser bir solcu olarak, dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmek için var gücüyle çalışan insanlarda teselli buluyorum. Eminim ki, böyle insanların sayısı, insanlığa büyük zarar veren bozguncular, şarlatanlar, caniler ve siyasetçilerin sayısından çok daha yüksek. 

Bu sabah (17 Şubat 2022) gazetedeki bir haber özellikle dikkatimi çekti. Doğu Avrupalı Yahudilerin dili olan Yidiş üzerine çalışan bir grup akademisyen, öğretmen ve çevirmen, Yahudi kadın yazarlara ait, bilinmeyen romanlar, hatıratlar ve şiirler keşfetmiş. Yazdıkları öyküler, bir zamanlar tefrika edildikleri gazetelerin tozlu sayfaları arasında yitip gitmiş olan bu yetenekli, zeki, hassas ve yaratıcı kadınların sesleri, yapıtlarının İngilizceye çevrilip yayımlanmasıyla yeniden duyulurluk kazanmış. Böylece, Nazi Soykırımı tarafından ölüme mahkûm edilen bir dil hayata döndürülmüş. Haberde, ABD’deki yirmi beşe yakın üniversitede bulunan Yidiş çalışmaları programlarında bu dil ve kültür üzerine çalışan, genç kuşak Amerikalılar olduğu belirtiliyor. Terk edilmiş kelimeler, unutulmuş hikâyeler, 1,5 milyar kişi tarafından konuşulan, dünyanın birçok yerinde yaşayan bir dil olan İngilizce aracılığıyla daha geniş bir okur kitlesi için erişilebilir hâle getiriliyor yani.

Kayıp romanlar
Sözü edilen çevirmenlerden birini fotoğrafından tanıdım; Michigan Üniversitesi’nde dersler veren ve –söylemeden geçmeyeceğim– Yahudilere özgü keskin mizah anlayışı nedeniyle sohbetinden her zaman keyif aldığım Anita Norich idi. Emekli olduktan sonra, Yahudi kadın yazarlara ait kayıp edebiyat eserlerini araştırmaya başlamış; Nazi işgali altındaki Polonya’dan kaçıp kurtulan ama bu kez de Amerika’daki akrabalarının kötü muamelesine maruz kalan bir kadının hikâyesini anlatan, 1941 yılında yayımlanmış bir romanı bulup İngilizceye çevirmiş (‘A Jewish Refugee in New’ York – New York’ta Bir Yahudi Mülteci). Bunu görünce aklıma, onlarca yıl önce izlediğim, Polonya’da Yahudilerin Holokost arifesindeki hayatını konu alan, ‘Image Before My Eyes’ [Gözlerimin Önündeki İmge] adlı sıradışı belgesel geldi. Film, Polonya’daki Yahudilerin, eşiğinde oldukları hâlde farkına varmadıkları, soykırım niteliğindeki kitlesel katliama dair neredeyse hiçbir şey söylemiyor, bu topluluğun I. Dünya Savaşı ile II. Dünya Savaşı arası dönemde sürdüğü zengin sosyal, sanatsal ve siyasi hayata odaklanıyordu. 3,5 milyon nüfuslu koca bir medeniyet, siyasi partileri ve spor kulüpleri, sinagogları ve tiyatroları, çatışmaları ve uzlaşmalarıyla, barındırdığı bütün çeşitlilikle anlatılıyordu filmde. Bu toplum, yüzlerce yıl var olduğu topraklarda bir daha hiçbir zaman toparlanamayacağı şekilde yok edildi. Hatta bu kayıp tarih, günümüzün milliyetçi Polonya’sında bilfiil çarpıtılıyor ve inkâr ediliyor. Fakat şimdi o hayat, bir zamanlar yaşandığı yerden çok uzaklarda, çeviriler aracılığıyla ve üniversitelerde yeniden keşfediliyor.

Ermeniler ve Yahudiler
Ermeniler de, Yahudiler gibi, tarihi karmaşık ve zorluklarla dolu olan, kadim bir halk. İki halkın da geçmişinde imparatorlukların gadrine ve zulmüne uğramışlık, yok etme girişimlerine hedef olmuşluk var. Ermeniler anayurtlarından savruldular ve aynı Yahudiler gibi, yüzyıllar boyu diaspora toplulukları hâlinde, dillerini ve kültürlerini korumaya çalışarak yaşadılar. Yahudiler gibi, Ermeniler de soykırıma maruz kaldılar. Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan Ermenilerin nüfusu bir zamanlar 2,5 milyondu. 1915’te bu nüfusun bir kısmı katledildi, bir kısmı tehcir edildi, birçok Ermeni de Müslümanlar arasında asimile oldu ya da başka ülkelere göç etti. Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan Ermenilerin sayısı, büyük çoğunluğu İstanbul’da olmak üzere 60 bin civarına inmiş durumda. Hayatta kalıp, yaşamlarını atalarının yurdunun dışında sürdüren bazı Ermeniler, Yahudiler gibi, geçmişte Müslüman komşularıyla paylaştıkları topraklarda yeni bir devlet kurdular, ve gün geldi, komşularını o topraklardan kovdular. Yahudilerin kendileri için inşa ettikleri anayurt gibi, Ermenilerin küçük, her taraftan kuşatılmış devleti de, hasmane bir ortamda sıkışıp kalacak, etrafındakilerle bitip tükenmeyen çatışmalar yaşayacaktı. Ve her iki halk da, bir yanda kendi etnik-ulusal devleti, diğer yanda dünyanın dört bir yanına dağılmış diasporası olmak üzere ikiye bölünecekti.

Zabel Yesayan

Batı Ermenicesine ne oldu?
Osmanlı Ermenilerinin diline, 19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında zengin bir edebîyat üretmiş olan Batı Ermenicesine ne oldu? Türkiye’deki ve diasporadaki Ermeni okullarında hâlâ eğitimi veriliyor. Görünüşe göre yok olma tehlikesi altında olan bu dilde yazmaya devam eden yazarlar parmakla sayılacak kadar az; İngilizce, Fransızca, Türkçe ya da Rusça yazan çok daha fazla Ermeni var. Türkiye’de yayımlanan günlük Marmara ve Jamanak gazetelerinin dili Batı Ermenicesi; Agos’un Batı Ermenicesi sayfaları var. Aras Yayıncılık, bir zamanlar birçoklarının öldüğünü düşündüğü bu dilde kitaplar basıyor. Aras’tan 2006 yılında çıkan ‘Bir Adalet Feryadı: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Beş Ermeni Feminist Yazar’ başlıklı kitabı da yayına hazırlamış olan iki akademisyen, Lerna Ekmekçioğlu ve Melisa Bilal, Batı Ermenicesinde eserler vermiş kadın yazarların yazılarını gün yüzüne çıkarıp bir araya getiriyorlar; açıklamalar ve yorumlar da içeren bir Ermeni feminist çalışmalar antolojisi yayımlayacaklar. Raffi Panossian’ın ve Gülbenkyan Vakfı’nın desteğiyle, “daha yarım yüzyıl önce Ermeni kültürü için canlı bir kaynak teşkil eden bir dilin bu pek de tedrici olmayan kayboluş sürecini durdurmak ve belki de tersine çevirmek” amacıyla öğretmenler yetiştiriliyor.

Ataerkil bir kültür içinde kenara itilmiş bir kayıp edebiyatın ürünleri, yeniden yayımlanarak hayata döndürülüyor; yeni kuşaklar, geçmişte yaşamış Zabel Yesayan, Zabel Asadur gibi yazarları okuyor. Küçük bir Ermeni topluluğu ve aslında bütün dünya, Ermenice edebiyat kültürünün bazı unutulmuş veçheleriyle temas kurabiliyor artık. Amerika’da, çeşitli üniversitelerin Ermeni Çalışmaları programlarında, bir zamanlar Ermenilerin yaşadığı, çiftçilik ve ticaretle uğraşarak, Osmanlı Devleti’nin ayrımcılığına ve Müslüman ahalinin yağmalamalarına rağmen çocukları için bir gelecek kurmaya çalıştığı Anadolu köylerinde ve şehirlerinde bütün zenginliğiyle var olmuş bir dilin eğitimi veriliyor.  

Dil ve geçmişle kurulan temas
Yetişkinlik yıllarımın büyük bir bölümünde, hem Doğu Ermenicesi, hem de Batı Ermenicesi okuyup yazmayı öğrenmek için çok çaba sarf ettim; hatta bir süre Krapar (eski ve orta çağların klasik Ermenicesi) dersleri aldım. Yaşadığım ve öğretim üyesi olarak görev yaptığım Ann Arbor, küçük bir şehir; burada Ermenice konuşma fırsatları çok sınırlı. Fakat Ermeniceyi, tarih alanında yaptığım çalışmalarda kullandım. Konuşabileceğiniz birilerini bulmakta zorlanacağız bir dili öğrenmek için vakit ve çaba sarf etmek pek akıl işi olmasa bile, zihninizi, atalarınızın konuştuğu dildeki isim ve fiil çekimleriyle meşgul etmenin zevkli bir yanı var. Yabancı dil öğrenmenin beyni genç tuttuğu ve bunamayı engellediği söyleniyor. Umarım öyledir, ama benim yabancı diller (şu aralar Türkçe) öğrenmeye çalışmamın nedeni, sanırım, geçmişle temas kurmamı sağlamaları. Ermenice ve Türkçe aracılığıyla, büyükbabalarımın ve büyükannelerimin yaşadığı zamanlara ve katliama uğrama korkusuyla kaçarak terk ettikleri Yozgat’a ve Diyarbakır’a dokunabiliyorum. 

Benim ve daha genç kuşaklardan birçok tarihçi, antropolog ve edebiyat araştırmacısının çalışmalarının büyük bir kısmının odağında, Ermeniler, Süryaniler, Kürtler ve Türklerin yüz yılı aşkın bir süre önce kaybetmiş olduğu ve hâlâ tehdit altında olan şeyi anlama, ortaya çıkarma çabası yer alır. Uluslar, tarihlerine, kültürlerine ve dillerine dair bilgi sahibi olmadan yaşayamazlar. Anneannem bana, Babil Kulesi inşa edilip diller birbirine karışıncaya kadar, insanların orijinal dilinin Ermenice olduğunu söylemişti; o gün bugündür bu hazin sözleri işitirim. Cennette konuşulan dilin Ermenice olduğundan emindi anneannem. Korkarım ben, cennete giriş için yapılan dil sınavını geçemeyeceğim.
ABD’de, kökeniniz ne olursa olsun, İngilizce öğrenmeniz şarttır. Fakat bunun için, doğduğunuzda karşılaştığınız ilk dili, anne babanızın dilini ya da anayurdunuzda atalarınızın konuştuğu dili kaybetmeniz gerekmez. ‘Millîleştirici’ Türk devletinde, her bölgeden, her etnik kimlikten öğrenciler, ilerleyebilmek için, devlet dili olan Türkçeyi, bu dilde konuşmayı ve okuyup yazmayı öğrenirler. Ermeniler, Süryaniler ve Kürtler, kendi ulusal dillerini de koruyup geliştirerek, halk olarak ilerlemeyi ve refaha kavuşmayı ümit ediyor, bu zayıf ümide tutunuyorlar.

Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti var olmadan çok önce, Anadolu topraklarında bugün kalıntılarına hâlâ rastlanabilen medeniyetler yaşıyordu. Hükümetler, devletler geçmişi silmek için ne yaparlarsa yapsınlar, tarih bugünün peşini bırakmaz. Ortak diller devletleri mümkün kılar, fakat bir etnik-kültürel topluluğu var eden, kendi dilidir. Dil ve geçmişe dair bilgi, sıradan insanların aynı ülkede, günümüzün uluslarından ve devletlerinden çok önceleri üzerinde yaşadıkları topraklarda bir arada var olmalarını sağlayan araçlardır.

(İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz)

(Kapak fotoğrafı: Yidiş dilinde eser veren kadın romancılar birarada. Aralarında Berta Kling, Esther Shumiatsher, Malka Lee, Ida Glazer, Sara Reyzen, Celia Dropkin gibi isimler var. FOTO: David Mazower)